Bu gün 18 Mart Çanakkale deniz zaferinin yıl dönümü. 109. yıl önce bu gün Osmanlılar, kudretli ana muharebe gemilerinden oluşan İngiliz ve Fransız birleşik filosunu püskürterek Birinci Dünya Savaşı’nın en görkemli zaferlerinden birine imza attılar. 18 Mart zaferi, Birinci Dünya Savaşı’nın gidişatını ve Osmanlı İmparatorluğu’nun kaderini değiştiren bir askerî olay olduğu kadar Türkiye Cumhuriyeti’nin de temellerini atan dönüm noktalarından biridir.
Çanakkale Muharebesi, Sarıkamış Muharebesi’nden sonra Birinci Dünya Savaşı’nı Avrupa dışına taşıran ve savaşı gerçek anlamda bir dünya savaşına dönüştüren ilk muharebedir. Keza Birinci Dünya Savaşı, 1914 Sonbaharında Batı Cephesi’nde çıkmaza girmişti ve özellikle İngilizler savaşın gidişatını değiştirecek yeni bir cephe aramaktalardı. Osmanlı İmparatorluğu, gerek ittifakın en zayıf halkası olması, gerekse savunmasız kıyılarıyla dünyanın en güçlü donanmasına sahip İngiltere’ye pek çok potansiyel saldırı noktası sunuyordu. 1914 Kasımından itibaren Londra’da Osmanlı kıyılarına yapılacak olan çıkarma operasyonu üzerine tartışmalar başlamıştı.
Başta İskenderun gibi savunmasız ve Berlin-Bağdat Demiryolu Hattı’nın yakınında olması bakımından gayet stratejik hedefler düşünülüyor olsa da Almanlar karşısında tamamen çaresiz durumda olan Rusların acil yardım talebi sonucunda hedef olarak İstanbul belirlenecekti. Bu hedefe ulaşılabilmesi için önce Çanakkale Boğazı’nın aşılması gerekiyordu. Çanakkale, potansiyel hedefler arasında savunması en güçlü olan noktaydı ve Rusya’nın her an savaş dışı kalabilme ihtimali operasyonun olması gerekenden çok daha erken bir tarihe alınmasına yol açmıştı. Keza harekat başladığı anda ne İngilizlerin ne de Fransızların harekat bölgesine gönderebilecek tek bir yedek tümeni dahi yoktu. Bu iki kritik hatanın üst üste gelmesinin bedeli ağır olacaktı.
Sefer planlanırken Osmanlılara nasıl saldırılacağına yönelik kimsenin bir fikri yoktu. Saldırıları gerçekleştirecek olan ön-dretnot tipindeki ana muharebe gemileri, karadaki hedefleri vurmak için değil, gemileri - özellikle muadilleri olan zırhlı gemileri – batırmak üzere tasarlanmış platformlardı. Kullanılacak olan toplar tahkimli mevzileri yok etmek üzere tasarlanmamış olduğu için gemilerin yapacağı bombardımanın tesiri tamamen belirsizdi. Osmanlı bataryalarının bulunduğu tahkimli mevzilerin sadece bombardımanla savaş dışı bırakılması ihtimal dâhilinde görülmediğinden kara birliklerinin de operasyona dâhil edilmesi konuşulmuştu. Ancak gerek İngiltere gerekse Fransa 1914’te Batı Cephesi’nde ağır kayıplar verdiği için 1915 başlarında başka bir cepheye sevk edilecek tek bir tümene dahi sahip değillerdi.
Çanakkale harekâtının fikir babası Winston Churchill, piyade desteği için Yunanistan Başbakanı Elefterios Venizelos’la görüşmüş ve Venizelos üç adet piyade tümeni göndermeyi kabul etmişti. Ancak bu operasyon Genelkurmay Başkanı Yannis Metaksas ve Kral Konstantin tarafından onaylanmamış ve buna ek olarak Ruslar tarafından da veto edilmişti (İstanbul sadece Ruslara kalabilirdi ve Yunanlıların İstanbul üzerinde hak iddia etmeleri pazarlık konusu dahi olamazdı).
Yunanlıların oyun dışı kalması operasyonun ertelenmesini zorunlu kılsa da İngilizler bekleme taraftarı değillerdi ve Ruslar da operasyonun bir an önce gerçekleştirilmesi için bastırıyorlardı. Mevcut şartlar altında operasyona başlamak ciddi riskler içeriyordu ve son derece bariz olan bu riskler hiçe sayılarak saldırı emri verilecekti.
Birleşik filonun komutanı Amiral Sackville Carden, boğaza topyekûn yüklenmek yerine kademe kademe ilerleme kararı almıştı. Önce boğazın dışındaki tahkimatlar yok edilecek, sonra boğaz önündeki mayınlar temizlenecek, sonra boğazın içindeki tahkimatlar imha edilecek ve en son boğazın içindeki mayın hatları temizlenecekti. Operasyon 19 Şubat’ta başladı. İngiliz ve Fransız gemilerinden oluşan filo boğaz girişindeki Seddülbahir ve Kumkale Tabyalarını topa tuttular. Saldıran gemiler Türk toplarının menziline girmemeye özen gösterdikleri için atışlar olabildiğince uzak mesafeden yapılıyordu ve bunun sonucu olarak da Türk tahkimatları kayda değer bir hasar almadı (top mevzileri tamamen toprak kaplı yüksek duvarlarla korunduğu için yakın mesafeden de tam isabet haricinde kayda değer bir zarar verilemezdi). 19 Şubat harekâtının sonucunda biri teğmen olmak üzere iki Alman ve iki Türk zayiat verilecek ve hiçbir top zarar görmeyecekti.
19 Şubat’tan sonra hava şartlarının kötüleşmesi sonucunda 25 Şubat’a kadar bir hareketlilik olmadı. 25 Şubat’ta tekrarlanan yoğun bombardıman sonucunda yine kayda değer kayıp verilmese de Seddülbahir ve Kumkale’deki personel bombardıman esnasında geri çekilme emri alarak mevzilerini terk ettiler. Bunu fırsat bilen İngilizler karaya küçük bir birlik çıkartarak Kumkale ve Seddülbahir’deki 48 topu havaya uçurdu ve sadece dokuz asker zayiat vererek geri çekildiler.
Boğaz dışına bakan bataryaların susturulmasıyla boğaz girişindeki mayınlar temizlenebilir hale geldi. Ancak her ne kadar sabit toplar susturulmuş olsa da hareketli obüsler mayın tarama gemilerinin (mayın tarama gemisi olarak kullanılan balıkçı gemileri) işlerini olabildiğince zorlaştırdı. 3 Mart günü sabit bataryalar gibi obüsleri havaya uçurmak üzere aynı noktadan karaya çıkan 400 İngiliz deniz piyadesi 70 zayiat vererek tek bir topa dahi zarar veremeden geri püskürtüldü. Türkler aynı numarayı bir kez daha yememişti.
Uzun süren bir gayretten sonra İtilaf gemileri mayınlardan etkilenmeden boğaza girme şansını elde etmişlerdi. Ancak artık Türk toplarının menzili dışından ateş açma avantajını kaybetmişlerdi ve Türk topçusunun bombardımanı altında boğazdaki mayın hatlarının nasıl temizleneceği belirsizdi. Gemiler, obüsler gibi aşırtma atışı yapamadığı için Türk mevzilerini vuramıyorlardı. Atılan mermilerin büyük çoğunluğu toprak duvarlara saplanarak zararsız bir şekilde patlıyordu. Sadece doğrudan alınan isabetler Türk toplarını savaş dışı bırakabiliyordu ve topların silueti de oldukça küçük olduğu için isabet sağlayabilmek oldukça güçtü. Türkler ise devasa siluetli muharebe gemilerini yakın mesafeden kolayca vurabilmektelerdi. Türk toplarını savaş dışı bırakabilmenin yegâne yolu karaya asker çıkarmaktı. Ancak ilk birlikler Mart ayında da cepheye ulaşabilecek gibi görünmüyordu.
Sonuç itibarıyla 10 Mart tarihinde kademe kademe ilerleme anlayışı terk edilerek eldeki tüm gemilerle tek seferde boğazın zorlanması kararı alınmıştı. Gemilerdeki topların mükemmel surette inşa edilmiş tabyalara kayda değer bir zarar veremeyeceği bilinmekteydi. Beklenti ise 18 muharebe gemisinin devasa toplarının aynı anda ürettiği muazzam ateş gücünün, ellerinde çok az top mermisi olduğu varsayılan (tamamen yanlış bir varsayımdı) Türklerin moralini bozacağı ve mevzilerini terk ederek düzensiz bir şekilde kaçmaya başlayacakları yönündeydi.
Nitekim 25 Şubat günü Seddülbahir ve Kumkale’deki birlikler yoğun bombardıman sonucunda mevzilerini terk etmişlerdi. Ancak bu geri çekilme gereksiz kayıpların önüne geçme amacıyla komuta kademesinin emriyle gerçekleşmişti (İngilizler büyük ihtimalle geri çekilmenin emir dâhilinde gerçekleştiğini bilmiyorlardı). Keza İtilaf güçleri Türk toplarının menzili dışından ateş açtıkları için askerlerin mevzilerinde tutunmasının hiçbir anlamı yoktu. Birleşik filo gemilerinin boğaza girmesi durumunda ise şartlar bambaşka olacaktı.
İngilizlerin tahminlerinin aksine Türkler fazlasıyla hazırdı. İtilaf filosunun Çanakkale önlerinde toplandığı andan itibaren Türkler gerek mayın, gerekse top sayısını arttırmışlardı. Yavuz’un bazı topları (Yavuz o esnada tamirattaydı) ve İstanbul’daki sahil bataryalarının bir kısmı sökülerek Çanakkale Boğazı’na nakledilmişti ve Nusret mayın gemisi İtilaf güçlerinin saldırısından önce yeni mayın hatları oluşturmuştu. Bu mayınların bir kısmı İtilaf güçleri tarafından keşfedilemeyecekti.
İngiliz ve Fransız gemilerinin 18 Mart’taki saldırısı sabahın saatlerinde başladı. Düşman filosu önce, 18 Mart öncesinde olduğu gibi Türk toplarının menzili dışında durmaya özen göstererek bombardıman yaptı. Öğleden sonra ilk olarak Fransız gemileri, dört adet mayın tarama gemisi ile birlikte boğaza girdi. Mayın tarama gemileri obüs atışlarıyla kolayca kaçırıldı ve en önde giden Fransız muharebe gemisi Bouvet önce Türk sahil bataryalarının açtığı ateşle ağır yaralandı, sonra da Nusret’in döktüğü bir mayına çarparak hemen battı. Diğer Fransız gemileri olan Suffren ve Gaulois ağır yaralı olarak kaçmayı başardı.
Fransızların hemen ardından boğaza giren İngiliz gemileri de Fransızlardan daha şanslı değildi. Hiçbir topun hedefi olmayan muharebe kruvazörü Inflexible bir mayına çarparak güç bela boğazdan çıkmayı başardı. Bouvet gibi önce toplarla şiddetli bir şekilde dövülen Irresistible önce tamamen etkisiz hale getirildi ve sonra da sürüklenen gemi bir mayına çarparak su almaya başladı. Irresistible’ı çekerek boğazdan çıkarmak için gönderilen Ocean Zırhlısı da mayına çarparak etkisiz hale geldi. İki geminin de mürettebatından sağ kalanlar kurtarıldıktan sonra İngiliz filosu gemileri kaderlerine terk ederek boğazı terk etti. İki gemi de akşam saatlerinde battı.
Operasyon hiç de İngilizlerin beklediği surette cereyan etmemişti. Osmanlıların sahil bataryalarından çok azı çatışmaya dahil olmuş ve İtilaf güçleri, on dört sahil bataryasının sadece dördünün açtığı ateşle durdurulmuştu. Fransız gemilerinin açtığı ateşle doğrudan isabet alan ve tarumar edilen Rumeli Mecidiye Tabyası haricinde kayda değer hasar alan bir mevzi yoktu ve Osmanlıların sahip olduğu 176 sahil topundan sadece 9 tanesi savaş dışı bırakılmıştı. Çanakkale Boğazı’nı geçilmez kılan mayın hatları ise hiçbir zarar görmemişti. Almanlar da dahil olmak üzere toplam zayiat 95’ti.
İtilaf tarafında ise toplam 18 büyük harp gemisinin üçü batmış, üçü de ağır hasar alarak saf dışı kalmıştı. Sadece Bouvet’de 600’den fazla asker can vermişti. Batan gemilerinden askerlerini kurtarmayı becerebilen İngilizlerin kaybı ise altmış kişiydi. İtilaf güçleri savaş güçlerinin net bir şekilde üçte birini yitirirlerken Osmanlıların neredeyse hiç hırpalanmadığını ve ilk günkü kadar savaşa hazır olduklarını iddia etmek mümkündür.
Operasyon tam bir fiyaskoyla sonuçlanmasına rağmen İngilizler ilk etapta boğazın sadece denizden zorlanması fikrinden caymamış ve Churchill ilerleyen günlerde operasyona devam edilmesi emrini vermişti. Ancak Çanakkale önlerindeki komutanlar durumun farkındalardı ve ısrarları sonucunda boğazın denizden zorlanması fikri terk edilerek kara operasyonuna karar verilecekti.
İtilaf güçlerinin 18 Mart’taki girişimi tamamen yersiz varsayımlara dayalıydı. Osmanlı askerinin morali çökmek üzere olmaktan son derece uzaktı. İtilaf bombardımanı Türklerin moraline en ufak bir olumsuz etki yapamamış, tam tersine Türk neferi cephaneliğinde yangın çıkmasına rağmen personelin kaçmayarak top atışlarına devam ettiği Namazgâh Tabyası’nda olduğu gibi eşi benzeri görülmemiş bir kahramanlık ve umursamazlıkla savaşmıştı.
Boğazın piyade desteği olmadan zorlanması son derece saçma bir strateji olsa da kara birliklerinin operasyona katılması da muhtemelen sonucu değiştirmeyecekti. Keza bölge çok iyi korunmaktaydı ve savaş gemileri Türk tabyalarına kayda değer bir zarar veremedikleri için kendi birliklerine de yeterli ateş desteği veremezlerdi. Buna karşın Türk tabyalarını ele geçirmeye çalışan İtilaf piyadeleri daha karaya çıkmadan Türk topları ve hafif silahlarının baskısı altında hareket etmek zorundalardı. Yani operasyona kara güçlerinin de dahil olması çok büyük ihtimalle İtilaf güçlerinin kayıplarının daha da artmasıyla sonuçlanacaktı. Zaten bundan dolayı da 25 Nisan’da başlayan çıkartmalar boğaz yerine Gelibolu’nun Ege Denizi’ne bakan noktalarına gerçekleştirildi.
18 Mart zaferi ile Çanakkale Muharebesi’nin ilk aşaması tamamlanmış oluyordu. Kesin sonuçlu bu zafer Türkler için oldukça kolay olmuştu. Türklerin iradesinin gerçek anlamda sınanacağı ikinci aşama ise beş haftalık bir moladan sonra başlayacaktı.
Çok Okunanlar
Gelinim Mutfakta kim elendi? 10 bileziği kim aldı? 22 Kasım 2024 puan durumu
22 Kasım 2024 burç yorumları
Fenerbahçe En-Nesyri için Al-Nassr'den gelen rekor bonservisi reddetti
BEDAŞ 22 Kasım'da İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
Netenyahu'yu tutuklayacak ülkeler belli oldu!
Lüks araba markası Jaguar logosunu neden değiştirdi? Yeni logosu ne oldu?
Bakan Yusuf Tekin'den Teğmen Ebru Eroğlu ve diğer teğmenleri kurtaracak karar!
21 Kasım 2024 reyting sonuçları: Perşembe günü hangi yapım birinci oldu?
Mauro Icardi’nin Greeicy ile kulis paylaşımı Nara’yı çileden çıkardı
İsmi Fenerbahçe ile anılıyordu: Al Nassr'da flaş Talisca gelişmesi