Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,6207
Dolar
Arrow
34,8656
İngiliz Sterlini
Arrow
44,4914
Altın
Arrow
3046,0000
BIST
Arrow
10.080

Biden Yönetiminin İsrail’e Desteği ve Değişim İhtiyacı

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, geçtiğimiz hafta bugün Gazze’de “insani ateşkes” talep eden bir tasarıyı oyladı. 193 üyeli kuruldan 153 kabul oyu çıkarken, 23 çekimser oy hesaba katılmazsa, yalnızca 10 ret oyu çıktı. Ret veren bu on ülkeden ikisi, tahmin edilebileceği gibi, İsrail ile ABD oldu. İsrail’in ret yönünde oy kullanmasında elbette şaşılacak bir yan yoktu. Gözler daha çok diğer ülkelerin ne yapacağındaydı. Özellikle de ABD’nin…

ABD dış politikasını eleştirenler bakımından, ABD’den bu yönde bir çıkış gelmesi pek beklenir değildir. Yine de Joe Biden yönetiminin, İsrail’e yönelik bir süredir dozu artan sınır çizme maksatlı açıklamaları, ABD’nin daha açık bir tavır takınabileceğine dair bir beklenti yarattı. Başkan Yardımcısı Kamala Harris’in, “Çok fazla Filistinli öldürüldü” açıklaması ile birlikte bu sütunda görüşlerine çokça yer verdiğimiz Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan’ın İsrail’e yaptığı, “Hamas’a karşı operasyonunu daha belirli hale getirmeyi”  telkin etme maksatlı sonuçsuz ziyaret gibi kimi açıklama ve eylemler, bu beklentiyi artırmaktaydı. Oysa bunlar, daha önce bu sütunda işlendiği gibi, Biden yönetiminin iç çelişkilerinden kaynaklanıyordu.

Nitekim Biden, yine geçtiğimiz hafta, İsrail’e sınır çizer göründüğü en net açıklamalarından birini, “Ayrım gözetmeyen bombardımanın İsrail’e, dünya çapında destek kaybına mal olmaya başladığını” belirterek yaptı. Ona göre, “Bibi’nin”, Binyamin Netanyahu’ya olan yakınlığını da vurgulama ihtiyacı hissederek takma adını kullanıyordu, “sıkı bir karar alması gerekiyor” idi: “Bence değişmesi/değiştirmesi gerekiyor ve bu hükümetle, İsrail’deki bu hükümet onun kıpırdamasını çok zorlaştırıyor.”

Biden burada “change” fiilini, belki bilerek, belki bilmeyerek, Netanyahu’nun hem kendisinin değişmesi hem de hükümetini değiştirmesi anlamına gelebilecek biçimde kullanmış oluyordu. Bu yüzden, özellikle Cumhuriyetçi çevrelerden, bunu İsrail’in iç işlerine karışmak olarak değerlendirenler de çıktı.

Ne var ki, Biden’ın bu açıklaması, tam da ABD temsilcisinin eli BM Genel Kurulu’nda ateşkes talebi içeren tasarıya karşı “hayır” için kalktığı gün yapılıyordu. Aslına bakılırsa, ABD açısından aksi de pek mümkün değildi. ABD, İsrail’e sınır çizen güç izlenimi vermeye gayret ederken, her ne kadar Netanyahu bu izlenimi sürekli terörize etse de, kalkıp da BM Genel Kurulu’nda İsrail aleyhine bir tasarının lehinde oy vermesi, İsrail’e başka türlü sözünü geçiremeyen ve bu yüzden başka platformlar aracılığıyla mesaj iletmeye çalışan bir ülke görünümü verirdi.

Zaten, Genel Kurul oylamasındaki tavrı, bu oylamadan birkaç gün önce BM Güvenlik Konseyi’ne, Genel Sekreter Antonio Guterres’in BM Şartı’nın 99. maddesine dayanarak getirdiği karar tasarısının oylanması sırasında çoktan belli olmuştu. Guterres’in, BM Genel Sekreterlerine anılan maddeyle tanınan, “uluslararası barış ve güvenliğe yönelik tehditleri” gündeme getirme yetkisi çerçevesinde, Güvenlik Konseyi’nin gündemine aldığı ateşkes çağrısı, yalnızca ABD tarafından veto edilmişti.

ABD’li yetkililer, daha önce görüşlerine çokça yer verdiğim Sullivan dahil, Filistin meselesi gibi yakıcı meselelerin ABD’nin “hasım” tabir ettiği güçlerce, ABD öncülüğündeki uluslararası düzenin uluslararası barışı sağlayamadığı iddialarına dayanak edilerek “sömürüldüğünden” şikâyet ediyorlar. ABD’li gözlemciler ise ABD’nin, bir yandan İsrail’e dünyada giderek izole olma tehdidiyle karşı karşıya bulunduğu uyarısını yaparken, diğer yandan İsrail’e yönelik desteğinin sarsılmaksızın devam etmesini, esas ABD’yi giderek dünyadan izole olma tehdidiyle karşı karşıya bıraktığını öne sürüyorlar.

Buna karşılık ABD’li yetkililerin rahat oldukları da gözleniyor. Bu rahatlıklarını, serzenişte bulunan ülkelerle diğer konu ya da alanlardaki işbirliklerinin etkilenmemiş olmasıyla ifade ediyorlar. Hatta İsrail’e yönelik süren desteğin, ABD’nin en popüler olmayan dostlarını bile kollamada ne denli kararlılık sahibi olduğunu gösterdiğini de öne sürüyorlar. Diğer yandan, Arap dünyasının yöneticilerinden yükselen serzenişlerin ya da itirazların ise daha ziyade kendi iç kamuoylarını teskin etme ihtiyacından kaynaklandığını düşünüyorlar ki, pek de haksız sayılmazlar.

Yine de, giderek, şikayet ettikleri hususta ne denli haklı olunduğunu, ABD öncülüğündeki uluslararası düzenin uluslararası barışı sağlama ya da koruma konusunda ne kadar başarısız olduğunu, tersine ABD lehine uluslararası dengeyi sürdürme uğruna uluslararası sorunları derinleştirerek daha içinden çıkılmaz hale getirdiğini kanıtlamış oluyorlar. Bu haliyle, belki bugün için rahatlar, ama orta ve uzun vadede ABD öncülüğündeki uluslararası düzen için uluslararası ölçekte rıza üretmekte giderek daha fazla zorlanacaklar. Biden, daha önce yardımcılığını yaptığı Barack Obama gibi, “değişim” sözcüğünü kullanıyor, fakat değişmesi gereken Netanyahu ya da hükümeti ile sınırlı gibi görünmüyor. Dünyada değişim ihtiyacı, uzun zamandır kendisini bu kadar ağır hissettirmemişti. BM’nin yapısından uluslararası düzene ve onun üzerine oturduğu dünya kapitalist sistemine varıncaya dek…