Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
34,9385
Dolar
Arrow
32,5064
İngiliz Sterlini
Arrow
40,8451
Altın
Arrow
2441,0000
BIST
Arrow
10.087

Rusya’daki terör saldırısından Ukrayna tırmanışı değil, dünya barışı çıkmalı!

Geçtiğimiz Cuma günü Moskova’nın kuzeybatı çeperinde yer alan Krasnogorsk’taki bir alışveriş merkezi ve sahne kompleksinin konser salonu kısmında, konser vermesi beklenen grup henüz sahneye çıkmamışken yapılan saldırıda hedef gözetmeksizin taranan mekanda en az 139 kişi yaşamını yitirdi. Irak Şam İslam Devleti’nin (IŞİD) Horasan Vilayeti kolunun (IŞİD-HV), bir Telegram kanalı üzerinden saldırıyı üstlendiği belirtiliyor. Saldırıdan önce, neredeyse bu saldırıyı tarif ederek böylesi bir terör saldırısı olabileceğini belirterek Rusya’daki yurttaşlarını uyaran ABD, Rusya’yla öncesinde istihbarat paylaşımında bulunduklarını da açıkladı. Bu durum, başta Türkiye’deki “büyük resmi görme” meraklıları olmak üzere, saldırıda Amerikan parmağı aranmasına da yol açtı.

Yakalananların Tacikistan uyruklu olmaları ve IŞİD-HV’nin saldırıyı üstlenmiş olmasının ötesinde bir bilgi yok. Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin’in saldırganlarla Ukrayna arasında bağlantı kurmaya çalışması ise başta pek kabul görmedi. Sonradan Putin’e başka Rus yetkililer de katıldı. Saldırının şüphelilerinin Ukrayna ve Belarus ile sınır bölgelerine yakın bir yerde yakalanmış olmaları, Rus yetkililerin bunlara “Ukrayna sınırında bir pencere açılmış olduğu” iddialarıyla birleştiriliyor. IŞİD-HV bir yana, IŞİD’in kendisi ve bu tür merkezsiz tüm terör yapılanmaları manipülasyona açık yapılardır. Saldırının arkasında Amerikan ya da Ukraynalı parmağı olup olmadığını sorgulamak doğal, fakat bu noktada Rus istihbaratı dışında hiç kimse için spekülasyondan öteye gitme potansiyeli taşımıyor. Diğer yandan, Rusya’da bu tür grupların terör saldırıları bilinmedik bir olgu değil. Zaten saldırıdan sonra pek çok Rus, 1990’lardan 2000’lere, özellikle Çeçen gruplarca gerçekleştirilen pek çok terör saldırısının kötü hatıralarıyla geçmişe gitti. Rusya, Çeçenistan’da Ramazan Kadirov üzerinden sağladığı kontrolle rahatlamış durumdaydı. Daha uzak geçmişte ise hem komünizme karşı dinî ve ideolojik gerekçelerle hem de Sovyetler Birliği’nin 1979’da Afganistan’ı işgâl etmeye çalışmasıyla yine mücahit grupların hedef aldığı bir ülke konumundaydı.

Daha yakın dönemde ise Rusya, Suriye’de Beşar El-Esad yönetimini desteklemesi, yine bu ülkede başta IŞİD’liler olmak üzere İslamcı militanları hedef alması ve İran’la dostluk ilişkileri geliştirmesi nedeniyle sıklıkla Sünni İslamcı gruplarca tehdit edilen bir ülke oldu. ABD’nin de İslamcı örgütlerle arası hoş olmasa bile iş bunlarla mücadeleye geldiğinde sicili pek de parlak değil. ABD’nin, bugün kendi topraklarında barınmasına imkân tanıdığı başta Fethullah Gülen olmak üzere, bu tür örgütleri kullandığı, tümden kullanamadığında ise manipüle etmeye çalıştığı sır değil. Bugün Afganistan’daki en hâkim güç konumunda bulunan Taliban’ın bu denli güçlenmesinde, 1979 sonrasında Sovyetler’e karşı mücadele etmeleri için Mücahidîn (Mücahitler) grubunun ABD ve müttefiklerince desteklenmesi de yatıyor. ABD bu grupla ancak 2001 yılında, bu grubun ev sahipliğinde Afganistan El Kaide için bir tür terör yatağı hâline gelip de 11 Eylül 2001 saldırılarına kaynaklık ettiğinde bozuşabildi. ABD yirmi yıllık işgâli sonrası Afganistan’dan nihayet çekilmeye karar verdiğinde ise Taliban’la yeniden temas kurma yoluna girecekti.

Rusya’nın bu konuda daha düz çizgileri olduğu gerçeğini teslim etmek gerekiyor. Rusya pek çok İslamcı grubu, henüz kendisini doğrudan hedef almadan önce yasaklayıp tedbirler alma yoluna gitmiştir. Rusya’da FETÖ okulları Türkiye’den çok önce yasaklanmışken, bugün ABD’nin Müslüman Kardeşler’den bunca rahatsız olmasına rağmen hâlâ terör örgütü olarak tanıyacak tutarlılığı gösteremediği bu örgütü de daha 2003 yılında yüksek mahkemesi aracılığıyla terör örgütü olarak tanımlayıp yasaklamıştır. Yine Suriye’de, ABD kendi çıkarlarına göre “ılımlı” ve “radikal” ayrımına giderken, Rusya böyle bir ayrıma gitmemiş, patlamaya hazır bir apandisit misali cerahat kazanına dönüşmüş İdlip sorunuyla yüzleşilmesine sıra geldiğinde ise böyle bir ayrımın yükünü Türkiye’nin omuzlarına bırakmıştır. Rusya yeri geldikçe Türkiye’ye “bu görevini yerine getiremediği” ikâzını, biraz da ileride Türkiye’yle olası başka kriz durumlarında bir koz olarak kullanmak niyetiyle tekrarlamaktan da geri durmuyor.

Tüm bunlar, Rusya’nın İslamcı gruplarca hedef alınması için bir başka ülkenin manipülasyonuna ihtiyaç bulunmadığını yeterince ortaya koyuyor. Diğer yandan, IŞİD-HV grubunun Rusya’yı hedef almak için başka motivasyonları da var. IŞİD-HV grubunun faaliyet alanı, Horasan diye adlandırdığı, başta Afganistan olmak üzere, İran, Pakistan ve Orta Asya’dan oluşan geniş bir bölgeyi kapsıyor. Burada özellikle ABD’nin 2001’de işgâl ettiği Afganistan’dan yirmi yıl sonra çekilmek durumunda kalmasıyla bu ülkede ortaya çıkan boşluktan yararlanma yoluna gitti. Yeniden bu ülkedeki en hâkim güç konumuna gelen Taliban’la ise amansız bir güç mücadelesine girişti. ABD’nin çekilmesi sonrası, özellikle Kolektif Güvenlik Örgütü üzerinden Orta Asya ülkeleriyle yürütmekte olduğu savunma ve güvenlik iş birliğini oluşabilecek bir güç boşluğunun tehlikelerinden korumak maksadıyla Taliban’la diplomatik temas kuran Rusya, kısa sürede yeniden bu örgütün radarına girmiş oldu. Hatta bu örgüt Afganistan’da, Amerikalıları hedef aldığında, ABD de hem bu örgüte karşı hem de çekilme sürecini daha sorunsuz hâle getirebilmek için Taliban’la yeniden temas kurmaya başlamıştı.

Taliban’ın hem Rusya hem de ABD ile temas eder hâle gelmesi, IŞİD-HV grubu tarafından Taliban’ı itibarsızlaştırarak Afganistan ve etrafındaki bu bölgede Taliban’dan da kendi saflarına yeni mensuplar çekmek üzere bir hayli kullanıldı. Taliban’ın, Rusya’da IŞİD-HV’nin üstlendiği bu son saldırıyı “terör saldırısı” kabul ederek kınaması işte kendi aralarındaki bu güç mücadelesinin ilginç sonuçlarından biridir. Bu arada, Taliban’ın, yine IŞİD-HV tarafından İran’ın Kerman şehrinde gerçekleştirilen bombalı saldırılara yönelik ise “terör” sözcüğünü kullanmayı, bunun Batılı bir kavram olmasını gerekçe göstererek reddetmesi de hatırlanmalı. Herhalde bu da bu grupların mezhepçiliklerinin İslamcılıklarının önüne geçebildiğinin tuhaf bir örneği olmalı. Konuya dönecek olursak, söylenebilecek olan ise, bu bölgesel mücadele denkleminin IŞİD-HV’nin Rusya’yı hedef almak için bir başka öznenin manipülasyonuna ihtiyaç duymayabileceğidir. Yine de bu saldırının ardında faaliyetleri açık ve saydam yürümeyen bir örgüt bulunduğu sürece, saldırının mevcut görünümünden ibaret olduğunu ileri sürmenin kendisi bile spekülasyondan öteye gitmez.

Tartışılması daha mümkün olan ise, elbette bu saldırının yankıları ve Rusya’nın buna nasıl bir yanıt üretebileceği olacaktır. Rus toplumunda oluşacak kaygı ve korkunun ötesinde, buradan türeyecek politik tercihler de önceden kestirilebilir olmayacaktır. Devletlerin ve rejimlerin yaptırımlarla baskı altına alınması örneklerinde olduğu gibi, bu tür saldırılar da mevcut yöneticilere sorumluluk yükleyerek bunların suçlanması kadar, bu yöneticilerin arkasında daha çok hizalanılmasına da neden olabilir. Saldırı sonrası yapılan açıklamalar, Rus yöneticilerin bu saldırıyla Ukrayna istihbaratını ilişkilendirerek Ukrayna savaşına ağırlık vermek isteyebileceklerini düşündürüyor.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un bir süredir ele aldığım açıklamalarının temsil ettiği Rusya’ya ne pahasına olursa olsun Ukrayna savaşını kazandırmama çizgisi, Avrupa’da Yeşiller başta olmak üzere kimi politik grupların, Ukrayna’nın fiilî tükenmişlik durumunu kabullenmeme ve tam aksine bu çatışmayı, Soğuk Savaş’takine benzer biçimde sistemsel bir var oluş ya da yok oluş çatışması mertebesine yükseltme eğilimleriyle tehlikeli bir tırmanışa hizmet ediyordu. Böylesi bir tırmanış, sonunda nükleer silah kullanımı tehlikesini de barındıran karanlık olasılıkları beklenir hâle getirecektir. Şimdi, bu saldırıyla, başta yine Macron olmak üzere, bu tırmanışa bir mola verilmesi bile dünya barışına ciddi bir katkıda bulunacaktır. Rusya ve Batı dünyasının böylesi bir trajediyi fırsat kabul ederek bu tırmanışa bir son vermeleri herkesin yararınadır.