Gazze’deki İsrail operasyonu yaklaşık dört buçuk aydır devam ediyor. Bu operasyonda, Hamas kontrolündeki Gazze Sağlık Bakanlığı verilerine göre 30 bine yakın Filistinli İsrail ordusunca öldürüldü. Bunların azımsanmayacak kısmını çocuklar ve kadınlar oluşturuyor. İsrail Gazze’ye askerî operasyon düzenleme kararını duyurduğu gün, kimse bu operasyonun bu denli uzun süreceğine ihtimal vermiyordu. Böyle düşündüren, elbette İsrail’in Gazze’deki geçmiş askerî operasyonlarının daha kısa sürmesi olmuştu. Tabii, bu defa bizzat Başbakan Binyamin Netanyahu tarafından operasyonun hedefinin Gazze’nin Hamas’tan arındırılması olduğunun açıklanması, aslında daha uzun bir sürece işaret ediyordu. Yine de kimse böylesi bir hedefe başarıyla varılabileceğine de inanmıyordu. İşin aslı, hâlâ inanan yok. Dolayısıyla, erişilmesi böylesine imkânsıza yakın görülen bir hedefe sahip bulunan Gazze operasyonunun daha ne kadar süreceği belirsizliğini koruyor. Diğer yandan, İsrail ordusu yönünü artık Gazze’nin en güneydeki ucu olan, Mısır sınırındaki Refah’a çevirmiş durumda. Bu da bu operasyonun olası bitişinden önceki son büyük düğüm gibi görünüyor. Gazze’deki bu operasyonun geldiği bu son aşamayla birlikte Filistin meselesinin mevcut görünümüne yeniden eğilmekte yarar var.
Önceki yazılarda ele aldığım gibi, Gazze özelinde, Demokratik Parti’nin iç çelişkileri nedeniyle kendinden emin görünmeyen, fakat yine de İsrail’e destek vermeye devam eden bir Biden yönetimi var. Biden yönetiminin sürdürdüğü bu destek, eski Başkan Donald Trump’ın yeniden başkan adayı olarak şimdilerde yürüttüğü kampanya boyunca Avrupa’daki müttefiklerine yönelik pervasız söylemlerini neredeyse gölgeler durumda. Ne denli kaygı uyandırırsa uyandırsın, Trump’ınkiler, en azından şimdilik, yalnızca seçim söylemi. Önceki dönemde sergilediği başkanlık performansı da Avrupa’yı hayli rahatsız etmiş olmakla birlikte bugünkü korkuları haklı çıkarır bir nitelikte değildi. Tabii, analistler o dönem Trump’ın yanında onu dizginleyen, John Bolton gibi, yetkililerin bulunduğunu, Trump’ın ikinci döneminde bu tür insanlarla çalışmayı tercih etmeyebileceğine de dikkati çekiyorlar. Yine de bütün bunlar mevcut durumda yalnızca spekülasyon. Gerçi olası bir ikinci Trump döneminin, ABD Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararında olduğu gibi, İsrail’i tek taraflı desteklemekte de pervasızlıklarla anılması hiç şaşırtıcı olmayacaktır. Fakat bunun Biden yönetiminin yarattığı düş kırıklığını telafi etmediği muhakkak.
İsrail’e dönecek olursak, Netanyahu’nun Gazze’deki operasyonu başlatırken büyük bir rahatlık içinde olduğunu, bu operasyon öncesinde büyük protestolarla sarsılıyor ve birkaç ayrı yolsuzluk soruşturmasıyla birden boğuşuyor olmasından biliyoruz. Hamas’ın 7 Ekim saldırısından sonra yeni bir savaş hükümeti kurarak buraya merkez sağ kimi önemli siyasî figürleri de dahil eden Netanyahu için operasyonun uzaması bu açıdan bir nevi siyasî nimet. İsrail’in Gazze’deki askerî varlığının önceki haftalarda dörtte bire kadar düşürülmüş olmasına rağmen, Kahire’de, Hamas’ın elindeki esirlerin bir kısmını daha serbest bırakmasını sağlamak üzere yürütülecek müzakerelere temsilci göndermeme kararının, üstelik savaş hükümetinin diğer üyelerine danışılmadan tek taraflı alınmış olması, Netanyahu’nun maksimalist tavrını sürdüreceğinin delili gibi.
Netanyahu yalnızca kabinesinin daha ılımlı merkez sağ figürleriyle değil, zaman zaman ordu yetkilileriyle bile gerginlik yaşayabilen bir başbakan konumunda. Biden yönetiminin Gazze’de, operasyondan sonra Ramallah merkezli Filistin Yönetimi’nin rol üstlenmesi önerilerine bile şimdiye dek olumlu bir yanıt vermiş değil. Gazze Şeridi’nin kuzeyinden, bizzat İsrail’in de güneye gitmeleri yönünde çağrılar yaptığı Gazzelilerin büyük kısmının gelip sıkıştıkları Refah’a operasyon düzenlenmek istenmesi, ister istemez, daha operasyondan önce açığa çıkan ve üç olası senaryosundan birinin Gazzelilerin Sina’ya göç ettirilmesinin olduğu, İsrail İstihbarat Bakanlığının raporunu akla getiriyor.
İsrail’den henüz operasyon sonrasına dair planlarına ilişkin somut bir açıklama gelmedi. Bu da kuşkuları yalnızca artırıyor. Üstüne üstlük, İsrailli yetkililer ya da yetkili olmamakla birlikte etkili konumda bulunan figürlerce yapılmış, Güney Afrika’nın da Cihan Divanı’nda açtığı davaya dayanak ettiği, Filistinliler ve Gazzelilerle ilgili soykırım niyeti bulunduğunu düşündüren açıklamalar var. İsrail’in, savaşın bölgesel ölçekte yayılmasını istemeyen ABD’nin aksine, ABD’nin bölgeye İsrail lehine olacak biçimde askerî bakımdan daha fazla angaje olmasını istediği ve bu yönde kimi provokasyonlara girişmiş olabileceği de zaten aylardır yazılıp çiziliyor. Buna mukabil, son The Washington Post haberlerinden biri, İran’ın bölgede desteklediği grupları itidalli olmaları yönünde uyardığını ve Filistin meselesinin dünya gündemindeki odak konusu hâline gelmiş olması ile Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerinin İsrail’le normalleşme çabalarının sekteye uğramış olmasını korunması gereken bir kazanım hâli olarak gördüğünü ileri sürüyor. Bu iddialar, İran ve İran destekli grupların yaklaşık iki haftadır ABD ve müttefiklerine karşı herhangi bir saldırıda bulunmamış olmasıyla da destekleniyor. Üstelik Suriye ve Irak’taki Kataib-i Hizbullah gruplarının üst düzey bir yetkilisi bu süre zarfında bir ABD saldırısıyla öldürülmüş durumdayken. Hizbullah da İsrail’in kuzey sınırlarına yönelik yıpratma savaşı yürütmesine rağmen açık bir savaş ilânında bulunmaktan imtina etti. Hamas ise İsrail’e göre 12 bin militanını, kendi açıklamalarına göre ise 6 bin militanını kaybederken, giderek seçenekleri azalan bir aktör konumunda. Mevcut durumda henüz dizginlenememiş tek direniş aktörü Yemen’deki Husiler. Husilerinse İsrail’e doğrudan etki etme kapasiteleri yok gibi görünüyor.
İsrail’in Gazze operasyonunu Refah’a doğru genişletmesi ve bir biçimde burayı boşaltması, hem Mısır başta olmak üzere diğer Arap ülkeleri üzerindeki baskıyı artıracak hem de operasyonun sona ermesini sağlayarak Netanyahu’nun halihazırda keyfini sürdüğü dokunulmazlık durumunu da ortadan kaldıracaktır. Böylesi bir durumda, özellikle Mısır’ın tek başına Gazzelileri alarak İsrail’in suçuna ortak olmak gibi bir sorumluluğu üstlenmek istemeyeceği aşikâr. Mısır’ın, Türkiye dâhil, son dönemde görüştüğü her ülkeyle bu kaygılarını paylaştığını düşünmek yanlış olmaz.
Netanyahu’nun da operasyonu elinden geldiğince uzatmayı tercih ettiği düşünülürse, bu operasyonla birlikte özellikle Biden yönetiminin gidip Trump yönetiminin göreve başlamasının kuvvetle muhtemel görüldüğü 2025 yılına uzanmayı denemesi şaşırtıcı olmaz. Tüm bu nedenlerden dolayı, Arap cephesinde çözüm arayışları, Hamas’ı Filistin Kurtuluş Örgütü’ne katma planları dâhil olmak üzere, daha önce hiç olmadığı kadar yoğunken, Netanyahu hükümeti ise son derece kayıtsız görünüyor.
Çok Okunanlar
2025 asgari ücret için işverenin beklentisi ve yeni rakam belli oldu
Fatih Altaylı, Sözcü’deki istifaların perde arkasını anlattı
Gelinim Mutfakta 12 Aralık puan durumu: Çeyrek altını bugün kim aldı?
“Batı Kürdistan” kimin olacak? - II
Suriye’de nasıl bir rejim kurulacağını görmek için Reyhanlı’ya gidin!
Bugün hangi burçlarda değişim var? 12 Aralık günlük burç yorumları
Teğmenlere 'İtirafçılık' dayatması mı?
Bugün kimin maçı var? 12 Aralık Perşembe Avrupa Ligi’nde bugün hangi maçlar var?
Cihatçı teröristlerden, “ılımlı İslamcı” çıkar mı?
Fenerbahçe evinde Athletic Bilbao’ya kaybetti