Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,6207
Dolar
Arrow
34,8656
İngiliz Sterlini
Arrow
44,4914
Altın
Arrow
3046,0000
BIST
Arrow
10.083

“Uluslararası” ya da “Küresel” olanı yeniden düşünmek

Kavramlar, analitik araçlardır. Bir meseleyi ele alış biçimimiz, çok zaman başvurduğumuz kavramlar aracılığıyla diğer usullerden ayrışır. Bilim felsefesine aşina olanların Kuhnvari paradigma kaymaları olarak adlandırabilecekleri pek çok bilimsel sıçrama dönemi de temelde kavramlarla ilişkilidir. Kavramlar, koşullar değiştikçe ve yeni açıklıklara kavuşuldukça, ya tümden terk edilerek yerlerini yenilerine bırakırlar ya da içerikleri bakımından dönüşürler.

“Uluslararası İlişkiler” disiplini, ele aldığı konuların da buna uygunluğu sonucunda, bu tür kavramsal değişim ya da dönüşüm tartışmalarının en yoğun gerçekleştiği disiplinlerden biridir. Ele aldığı konuların başında gelen “güç asimetrileri”, zaten daha baştan bu disiplinin temel kavramlarının nasıl belirleneceği hususunda da güç mücadeleleri arenası hâline getirir. Disiplinin adı bile tartışma konusudur. Ulusların ne zaman ortaya çıktığıyla ilgili geniş milliyetçilik kuramları yazınına girmeksizin, ulusların “ulus” olarak çağrılmaya başladıkları bir dönem açılıp da “ulusların” hâkim siyasal birimler hâline geldiği yirminci yüzyıl söz konusu olmasaydı, bu disiplinin de elbette bu şekilde anılmayacağını belirtmek kâfi gelecektir.

Elbette ne tarih ne de bilim yerinde sayıyor. Disiplinin kendine konu edindiği mücadelelerin geride bıraktığımız yüzyılın son çeyreğine doğru büründüğü yeni biçimler, disiplinin de kabına sığamamasına yol açmaya başladı. “Ulusların” temel referans nesnesi olarak alınması pek çok yazar tarafından yetersiz bulundu. Ulus-devletler bir yana, yeni ve özgün öznelere faillikler atfetmenin gereğinden söz edilmeye başlandı. Hele bir de “küreselleşme” denilen süreç hız kazandıkça “küresel” sıfatı daha çok öne çıkmaya başladı. Geleneksel adlandırma ve kurumsal yerleşiklikler nedeniyle bugün disiplin pek çok yerde hâlâ “Uluslararası İlişkiler” olarak adlandırılmaya devam ediyorsa da giderek “küresel siyaset” gibi farklı adlandırmalar da kullanılır oldu. Bu adla pek çok ders kitabı da çıkıyor.

Bilimde ve özellikle sosyal bilim disiplinlerinde, açıklama gücü pek çok önemsenir. Açıklama gücünü artırmanın kendisi ciddi bir normatif amaç olarak ortaya çıkar. Diğer yandan, farklı pek çok politik-etik konumlanış da normatif iddialara sahiptir. Açıklama gücünü artırma iddiasının yanı sıra, işte kimi ilerici ya da daha eşitlik yanlısı kimi politik-etik konumlanışlar da “uluslararası” yerine “küresel” olanın tarihini, bu zamana dek “Batı” lehine süregelmiş güç asimetrilerinin sosyal bilimler alanındaki tezahürlerinin ve hatta falsifikasyonlarının tahribatını azaltmak ve nihayet ortadan kaldırmak için önemsiyor ve yeniden yorumlamaya çalışıyorlar. Uluslararası İlişkiler disiplininin (Uİ) kendi içinde de bu tartışma “Küresel Uİ” adı altında yürüyor, bu konuda sempozyumlar düzenleniyor. Örnek olsun, disiplinin önde gelen dergilerinden International Theory’nin son sayılarından biri bu konudaki bir sempozyumda sunulan bildirilerden türetilmiş makalelerden oluşuyor.

Bu makalelerin her biri uzun uzadıya tartışmaya değer. Michael Barnett ve George Lawson tarafından yazılan bir tanesi, “küresel” olana dair üç ayrı “vizyon” olarak Küresel Uİ’den, “küresel tarih” yaklaşımından ve son olarak “küresel tarihsel sosyolojiden” bahsetmesi nedeniyle özellikle dikkati çekiyor. Küresel Uİ yönündeki kuramsal çabaların farklı politik birimler arasındaki bağlantılara odaklanma ve disiplindeki “Batı-merkezci” yaklaşımlardan kaynaklanan çarpıklıkları giderme yönünde mesafe katetmeye çalıştıkları yazarlarca vurgulanırken, disipline içkin “Batı”-“Batı dışı” ya da “merkez”-“çevre” gibi ikiliklerin bu ikiliklere kaynaklık eden ve sanki tarih ötesi bir ontolojiye sahipmişçesine ele alınan politik birimler üzerinden bir tür değişmez özcülüğe (essentialism) neden olduğu şerhi de düşülüyor. Bu noktada, tarihyazımı disiplininden “küresel tarih” yaklaşımı, sınır aşan (transboundary) bağlantılara vurgusuyla imdada yetişir gibi görünüyor.

Özellikle Batı’nın ya da herhangi bir başka politik faillik atfedilen analiz biriminin, yalnızca kendisine, daha doğrusu kendi içiyle sınırlı etken ve gelişmelere dayandırılan oluşum süreçlerinin yerine, küresel olanın diğer parçalarıyla karşılıklı ilişki ve etkileşim içerisinde mevcut durumlarına ulaştıkları tezi, “küresel tarih” yaklaşımının açıklayıcı gücü yüksek yönünü oluşturuyor. Burada, “sınır aşan” tabirinin herhalde “uluslararası” kavramına nazaran daha geniş analitik çepere sahip olmasının bu ikincinin yerine kullanılmasına neden olduğunu da belirtmek gerek. Yine de “küresel tarih” yaklaşımının da güç asimetrilerine yeterince vurgu yapmaması, küresel olana dair eksikli yönünü oluşturuyor. Küresel tarihsel sosyoloji, yazarlara göre, işte bu açığı kapatmada hem küresel Uİ’nin hem de küresel tarih yaklaşımının olumlu yönlerini bütünlüklü biçimde işe koşma bakımından oldukça vaatkâr.

Bunların boş birer akademik etkinlik olduğunu düşünmek doğru değil. İster hegemonya kavramıyla bakın isterseniz de söz edimleri kavramıyla, Barnett ve Lawson’ın da ileri sürdükleri gibi, kuramsal ve kavramsal düzlemde küresel Uİ yaklaşımları tarihsel kesintisizlik iddialarına ya da özcü analitik yaklaşımlara yeterince yanıt üretemedikleri ölçüde bu tür iddiaların meşruluk kazanmalarına da katkıda bulunacak ve aslında küresel düzeyde süregelen eşitsizliklerin yeniden üretilmesine de katkı sunmuş olacaklardır. Her şeyin tarihsel ve bir diğeriyle ilişki içinde olduğunun idraki ve bihakkın çözümlenmesi, eşitsizliklerin en azından hafifletilmesi ve şoven politik iddiaların ise engellenmesi bakımından hayati önemdedir.