Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.549

Japonya’nın ayak izlerini takip etmek çok mu zor?

Japonya dünya tarihinde şiddetli depremlere en fazla maruz kalmış ülkedir. Deprem günümüzde Japonya’da her an karşılaşılabilecek bir doğa olayı olarak kabul edilmekte. Buna karşın uzun yıllardan beri depremler sonucunda Japonya’da enkaz altında kalarak can verenlerin sayısı benzer depremlerin yaşandığı diğer ülkelere göre oldukça az sayıda ve verilen kayıpların büyük çoğunluğu depremin yıkıcı etkisinden ziyade, depremin tetiklediği tsunami kaynaklı. Başka bir deyişle – çare bulunamayan tsunamiler bir kenara bırakılacak olursa - Japonlar depremi felaket kategorisinden çıkarmayı neredeyse tamamen başardılar. 

Peki Japonlar bunu nasıl başardı?

Bu sorunun cevabı oldukça basit. Japonlar dünya genelinde depremi en ciddiye alan, depreme en sistematik ve en bilimsel yaklaşan toplum oldu. Japonlar, depreme son derece sistematik yaklaşarak uzun yıllar boyunca yaptıkları araştırmalar sonucunda depremin yapılar üzerindeki yıkım etkisini neredeyse tamamen ortadan kaldırmayı başardılar. Dünya genelinde depreme yönelik en fazla yatırım Japonlar tarafından yapıldı ve haliyle en etkin çözümler Japonya’dan geldi.

Japonlar tarihleri boyunca deprem konusunda hassas ve yapılarını olabildiğince depreme dayanıklı şekilde inşa etmeye çalışan bir toplum olagelmiştir. Ancak yıkım sorununu nihai olarak çözecek adımların başlangıcı 1891 yılında gerçekleşen Nobi depreminden sonra gerçekleşti. 8 şiddetinde gerçekleştiği tahmin edilen Nobi depreminden bir yıl sonra tarihte bilinen ilk resmi deprem araştırma kurumu olan “İmparatorluk Deprem Araştırma Komitesi” kuruldu. Kurumun amacı depremin önceden tespit edilmesine yönelik bir metot veya alet geliştirmek ve depremin verdiği hasarı olabildiğince azaltmaya yönelik teknikler üretmekti. Nobi depremi ile birlikte depremle mücadele tarihte ilk kez devlet bürokrasisinin bir parçası haline geldi ve depremin yıkımını azaltmak amacıyla önceki yıllarda görülmedik boyutta bilimsel ve sistematik çalışmalar başlatıldı.

Nobi depreminden sonra alınan ilk meyveler, Japonya’daki binaların depreme dayanıklı hale getirilmesinden ziyade ülkede yerli ve yabancı bilim adamlarından oluşan kayda değer bir deprem uzmanı heyetinin vücuda getirilmesi yönünde olacaktı. 

7.9 ila 8.1 şiddetinde gerçekleştiği tahmin edilen 1923 Kanto depremi, Nobi depreminden bu yana mimari açıdan Japonya’da pek bir şeyin değişmediğini ortaya koymuştur. Tokyo yakınlarında gerçekleşen deprem sonucunda Tokyo’da - aralarında 1891’den sonra inşa edilmiş olan - pek çok yapı yerle bir olmuş ve 59.000 kişi hayatını kaybetmiştir.

Buna karşın Kanto depremi yaşandığında artık Japonya’da yerli ve yabancı bilim adamlarından oluşan işinin ehli bir deprem uzmanı heyeti mevcuttu. Bu uzmanlar depremin Tokyo’ya verdiği hasarı sistematik bir şekilde incelemiş ve şehir, depreme ve yangına (depremde hasar gören yapıların hatırı sayılır kısmı yangın kaynaklıydı) önceki yapılara nazaran çok daha dayanıklı şekilde yeniden inşa edilmişti. Kanto depremi sonrasında Tokyo, Japonya’da depreme dayanıklı mimariye yön veren bir laboratuvar haline gelmiştir.

Kanto depremi Japonya’da en fazla can kaybına yol açan deprem olarak tarihte yerini aldı. Bu tarihten itibaren Japonlar depreme dayanıklı mimari ve zemin etütlerine ağırlık verdiler ve ağır hasar alsa da yıkılmayan binalar inşa ederek öncelikle can kayıplarını azalttılar. Zaman içinde inşaat teknolojilerini daha da rafine ederek en şiddetli depremlerden dahi kalıcı hasar almayan binaları üreterek maddi zararı da en aza indirdiler.

2011’de gerçekleşen Tohoku depremi, 9.1’lik şiddetiyle muhtemelen Japonya tarihindeki en şiddetli depremdir. Buna rağmen depremin bizzat yarattığı yıkım oldukça düşük oldu. Vefat eden 20.000 kadar kişinin yüzde doksanı depremden dört saat kadar sonra gerçekleşen tsunami sonucunda boğularak can verdi. Geri kalan yüzde onluk kısmın büyük çoğunluğunu da yine tsunami esnasında kaynaklanan ezilme vakaları kapsamakta. Enkaz altında kalarak can verenlerin sayısının çok az olduğu tahmin edilmekte. 

2011 depremi, Japonların depremin yarattığı yıkım sorununu çözdüklerini ispatlar nitelikte. Depremin tetiklediği tsunami hala çözümsüz bir sorun olsa da 6 Şubat Kahramanmaraş depremleri muadili ve üzeri şiddete sahip depremler Japonya’da nispeten oldukça az sayıda binaya zarar vermekte ve 6.500 kadar can kaybının yaşandığı 7.3 şiddetindeki 1995 Hanşin depremi gibi felaketler artık Japonya’da istisna konumunda. 

Japonlar depremle nasıl mücadele edileceğini büyük ölçüde kendi başlarına çözdüler ve bu alanda dünyanın geri kalanına paha biçilemez bir bilgi birikimi sunarak insanlığa benzersiz bir hizmette bulundular. Günümüzde, tsunaminin görülmediği yerlerde depremi felaket statüsünden çıkarmak oldukça basit. Buna rağmen anlam veremediğim bir şekilde Japonların deprem alanındaki başarıları büyük ölçüde Japonya ile sınırlı kaldı.

Türkiye’de Japonya kadar sık aralıklarla şiddetli depremler yaşanmıyor olsa da Türkiye de Japonya gibi bir deprem ülkesi ve deprem Türkiye’de de Japonya’da olduğu gibi sıkça karşılaşılabilecek bir doğa olayı konumunda. Buna karşın Türk halkı ve devleti depremi hiçbir zaman Japonlar kadar ciddiye almadı ve buna bağlı olarak Türkiye’de şiddetli depremler sonucunda daima çok yüksek oranda can kaybı yaşandı. Şiddetli depremler karşısında kalınan çaresizlik neredeyse yüz yıl öncesinin Japonyası’nı yansıtmakta.

Günümüzde deprem sorununa çözüm üretmek için Amerika’nın tekrardan keşfedilmesine gerek yok. Tek yapılması gereken şey Japonların ürettikleri çözümlerden faydalanmak ve her ne yapıyorlarsa aynısını yapmak. 

Buna rağmen Türkiye gibi depremlerin sıkça yaşandığı üçüncü dünya ülkelerinde Japonların bilgi ve deneyimlerine karşı akıl almaz bir ilgisizlik görülmekte.

Maalesef yaşanan son deprem felaketiyle de bu gerçeğin değiştiğine dair tatmin edici bir kanıt görememekteyim.