Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.549

Milli Mücadele yıllarında Türk propaganda karikatürlerine kısa bir bakış

Milli Mücadele dönemindeki Türk propaganda karikatürleri, geçen yazımda yer verdiğim Yunan karikatürleriyle benzer özellikler taşımaktadır. Türk propaganda karikatürleri de Yunan karikatürleri gibi Türk tarafını yüceltmek ve Yunan tarafını olabildiğince yermeğe çalışmıştır.

Milli Mücadele yıllarında Türk karikatüristlerin çoğunluğu işgal altındaki İstanbul’da ikamet ediyordu. Bu durum işlerini yapmalarının önünde ciddi bir engeldi. Nitekim çizimleri öncelikle İtilaf komiserleri tarafından denetlenmekte ve haliyle İtilaf güçleri aleyhindeki tüm karikatürler sansüre takılmaktaydı.

1 Kasım 1920 Yunanistan seçimlerinin sonuçları bu şartları değiştirecekti. Venizelos’un seçimde aldığı yenilgi ve başta İngiltere olmak üzere İtilaf Devletlerinin onaylamadığı kralcıların başa geçmesi Yunanistan’ın İtilaf desteğini kaybetmesi ve yalnız kalmasıyla sonuçlanacaktı. Bu gelişmenin Türkiye’ye yansıyan avantajlarından biri basın üzerindeki sansürün – sadece Yunanistan özelinde – kaldırılmasıydı. 1921’e girildiğinde artık suskun olmayan Türk karikatüristler de Atatürk’ün başlattığı topyekûn savaşın bir parçası haline gelmişlerdi. Karagöz ve Güleryüz dergileri acımasız karikatürleriyle en çok ön plana çıkan mizah bazlı propaganda yayınları olacaktı.

1908’de Ali Fuad Bey tarafından kurulan Karagöz hâlihazırda Osmanlı’nın en popüler mizah dergisiydi ve Birinci Dünya Savaşı yıllarında da propaganda yayını vazifesi görmüştü. Ali Fuad Bey’in 1919’daki vefatıyla dergiyi Burhan Cavid (Morkaya) devralmıştı. Güleryüz ise 1921 Mayıs’ında Sedat Simavi (o dönemde de soyadını kullanıyordu) ve Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir (Kabaağaçlı) tarafından kurulmuştur. Derginin tek amacı Yunanlıları hicvetmek ve Ankara hareketini yüceltmekti. 

Milli Mücadele yıllarındaki propaganda içerikli Türk karikatürlerinin kalitesi genel olarak Yunan karikatürlerine göre daha yüksektir. Önceki yazımda Yunan karikatürlerinin sığ önyargılar üzerine bina edildiğini ifade etmiştim. Benzer sığ önyargılara Türk karikatürlerinde de rastlanmaktadır. Ancak Türk karikatüristleri çizimlerine güncel gelişmeleri ve mevcut şartları da dâhil etmişlerdir. Yunan karikatürlerinde çoğu zaman eksik olan bu unsurlar çizimlere imgesel zenginlik katmıştır.

Yeni Yunan Taarruzu ile beraber Drahmi de yükseliyor: Allah’ını seven maşallah desin! (Güleryüz, 16 Haziran 1921)

Örneğin Yunanistan’da savaştan kaynaklanan enflasyon Güleryüz’ün gözünden kaçmamıştır. Sedat Simavi olaya mizahî bir boyutta yaklaşmış olsa da çizimi savaşın ağır bedellerinden birini ortaya koyan nokta atışı bir tespittir. Türkler daha zor ekonomik şartlar altında savaşmaya çalışmalarına rağmen Türk tarafının finansal koşullarıyla alay eden bir Yunan karikatürüne rastlamadım.

Hacivad: Aman Karagöz, Papulas’ın harb dönüşü pek amir… Lakin o katırların yanında tahlisiyeler ne olacak acaba?

Karagöz: Kahramanlar biraz daha sıkıştırınca iki adım sonra deniz sefası başlayacak, daha anlayamadın mı? (Karagöz, 13 Nisan 1921)

Çizimlerini coğrafi şartları da gözeterek yapan Karagöz karikatüristleri (Karagöz karikatürleri imzasızdır), 1921 ortalarından itibaren Yunan subay ve eratının ekipmanına can simidi eklemişlerdir. Savaşın gidişatının belirsiz olduğu o günlerde karikatüristlerin Türk-Yunan savaşının nasıl sonuçlanacağını doğru tahmin etmeleri tabi ki çok da imkân dâhilinde değildi. Ancak mevcut şartlar hayal gücü yüksek çizerlere benzersiz imgeler sunmaktadır. 

Kumandan: Geçen sefer teçhizatınız noksandı, maalesef yarınızdan fazlası yolda kaldı. Bu sefer artık bir diyeceğiniz yok, şemsiyeden tutun da neft yağı şişesine, tahlisiye simidine, ihtiyat pabucuna varıncaya kadar mevcut, haydi bakalım. İleri, arş!..

Karagöz: Her şey tamam da yürek var mı, bir de onu sorsana! (Karagöz, 23 Nisan 1921)

Bazı karikatürler atasözleri üzerine bina edilmiştir. Özellikle Karagöz dergisinin karikatüristleri atasözlerini kullanmayı çok severler.

Hacivad: Çorbacı [Kral Konstantin] ile Papulas boyunlarının ölçüsünü aldılar da şimdi uslu uslu Hacı’yı [Georgios Hacıanestis] bekliyorlar.

Karagöz: Paşamın metresi süngü, arşını kılıç oldukça o da boyunun ölçüsünü alır! (Karagöz, 28 Haziran 1922)

Gerek Karagöz, gerekse Güleryüz’ün çizimleri Yunan karikatürlerinin oryantalist imalarına karşı çıkar niteliktedir. Milli Mücadele hiçbir karikatürde bir Doğu-Batı savaşı, medeniyetler çatışması olarak tanımlanmamıştır. Her ne kadar bazı karikatürlerde Batı dünyasının Osmanlı’ya karşı olan kaba tutumuna dair alınganlık göze çarpsa da Türk toplumu Batı dünyasına ait veya yakın bir medeniyet olarak resmedilmiştir. 

Hacıvad: Bu ne hal Karagöz, elinde afyon çubuğu, başında kağıd şapka, Çinli mi olduk yoksa!

Karagöz: Avrupa’ya yaranmak için başka çare kalmadı. Kendilerine benzedik aldırmadılar. Sonra gidip beğenmedikleri Çinlileri ittifaklarına aldılar. Bari biz de bu kılığa girelim, belki hoşlarına gider. (Karagöz, 14 Aralık 1921)

Avrupa Konseri

Karagöz: Hah işte, ben de aranıza gireyim ki fasıl tam olsun! Şimdi bakın herkes bizi can kulağıyla nasıl dinleyecek! (Karagöz, 25 Kasım 1922)

Türk karikatürleri her ne kadar Yunan karikatürlerine göre daha gerçekçi ve daha vurucu olsa da Türk karikatürleri Yunan karikatürlerine nazaran çok daha fazla “bel altı” vurmaktadır. Türk karikatüristlerinin eserlerini sığ önyargılardan ziyade olabildiğince Yunanlıların açıkları ve içine düştükleri kötü durumlar üzerine bina etme çabası çizimleri Yunan karikatürlerine göre daha acımasız hale getirmiştir. Bazı örnekler gerçekten de merhametten yoksundur.

Ankaradaki esir garnizonunda. Efzon neferi: Zabit efendi bizi ahıra koydunuz. Biz hayvan değiliz. Zabit: Ne bileyim ben! Ceplerinizden arpa çıktı. Bende şüphelendim (Güleryüz, 15 Eylül 1921)

Örneğin Güleryüz dergisi de Karagöz dergisi de Yunan askerlerinin Sakarya Muharebesi esnasında karşı karşıya kaldığı açlık sorunuyla acımasızca alay etmiştir. Türk tarafının uyguladığı alan savunması taktikleri karşısında Yunan lojistik sistemi yetersiz kalarak muharebenin ortalarında çökmüştür. Yunan komuta kademesinin tüm olumsuzluklara rağmen muharebeye devam etme inadı sonucunda ordu bir süre sonra askerini besleyemeyecek duruma gelmiştir. Askerler de çaresizlikten aslen hayvan yemi olan arpaları kaynatarak yemeğe başlamıştır. Muharebenin sonlarına doğru esir alınan Yunan askerlerinin üzerinden arpa çıkması karikatüristler için bulunmaz bir propaganda malzemesiydi. Güleryüz, Karagöz’le eşgüdümlü olarak arpayı Yunanlıların normalde de tercih ettikleri bir yiyecek olarak göstermiş ve bu bağlamda Yunanlıları hayvan olarak tanımlamıştır. Sedat Simavi’nin elinden çıkan bir karikatürde esirlerle ilgilenen Türk subayının kafası karışmış ve Yunan esirlerini ahıra koymuştur. Karagöz dergisindeki bir karikatürde de Yunan esirleri büyükbaş hayvanlar gibi ayaklarından bağlanarak zapt edilmektedir ve Atatürk esirlerin açlığının giderilmesi için arpa tarlasına götürülmelerini emretmektedir.

Kumandan: Kalanları arpa tarlasına çekin, kaçanları da göz açtırmadan kakın!

Asker: Müsaade edin, fistanlıları köye göndereyim kumandan, dönünce oynatırız! (Karagöz, 17 Eylül 1921)

Savaş zamanlarında propaganda aslen tam olarak böyle bir şeydir. Ancak her ne olursa olsun insanların acılarıyla alay edilmesine karşıyım.

Türk ordusunu mahvedecek olan kahramanlar! (Güleryüz, 5 Ağustos 1921)

Türk karikatürlerinde Yunan askeri en çok “etek” öğesiyle aşağılanmıştır. Etek (Yunanca (daha doğrusu İtalyanca) adıyla fustanella, dönemin Türkçesiyle fistan), Yunan elit dağcı birlikleri olan Evzonların geleneksel kıyafetinin bir parçasıdır. Aslen etek Balkanlarda belli bir tarihe kadar sıkça görülen ve Müslümanların da tercih ettiği bir erkek kıyafetidir. Ancak 20. yüzyıla gelindiğinde popülerden ziyade geleneksel olarak sayılan ve sadece Yunan ve Arnavut ordularının muhafız veya özel birliklerinde görülen bir öğe haline gelmiştir. Etek giyen erkek figürü muhtemelen 19. yüzyıl ortalarına kadar Osmanlı toplumunda alay konusu olan bir sembol değildi. Nitekim pek çok Arnavut yeniçeri etek giymekteydi. Ancak görünüşe göre Osmanlı modernleşmesi eteği tamamen kadına özgü bir kıyafet haline getirmiştir. Yunanlıların zamanı dondurarak geleneksel kıyafetlerini üniforma olarak kullanmalarını ise Türk karikatüristleri affetmemiş ve Yunan askerlerini kadın kıyafetlerini tercih eden bireyler olarak resmetmişlerdir. Güleryüz dergisindeki Yunan askerlerinin tamamı, Karagöz’dekinin de en az yarısı etek giymektedir (gerçekte sadece Evzonlara ait olan bu kıyafet tören üniformasıdır ve Evzonlar nadiren bu kılıkla çatışmaya girmişlerdir). Bu karikatürlerde kadınsılık ve köçeklik imaları bulunsa da eşcinsellik iması bulunmamaktadır.

Hacivad: Nafile Karagöz nafile, bu Atina köçeği iyi kıvıramıyor!

Karagöz: Ne babam, adama her vakit hora teptirmezler, bazen de böyle zıbık havası, ardı sıra Arnavud raksı, peşinden de Bulgar polkası oynatırlar. (Karagöz, 11 Mayıs 1921)

Yunanlıları hedef alan karikatürler 1922 boyunca devam etmiştir. 1923’e girilmesiyle birlikte karikatürlerin ana konusu Lozan barış görüşmeleri olmuş ve Yunanistan karikatüristlerin gündeminden çıkmıştır. Bu tarihten sonra da Yunanistan’ı yeren karikatürlere nadiren rastlanmıştır.