Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.549

Savaş ve devrim

Bu günkü yazımda, beni 12punto’ya taşıyan sevgili hocam Barış Doster’in Atatürk, Kurtuluş Savaşı ve Devrim Yasaları başlıklı yazısında zikrettiği “Kurtuluş Savaşı’nda savaş ve devrim iç içedir. Savaş bittikten sonra devrim yapılmamıştır. Savaş ve devrim aynı anda, eş zamanlı olarak hayata geçirilmiştir” sözleri üzerine mercek koymak istiyorum.

Barış Doster Hocam’ın da belirttiği gibi Mustafa Kemal Atatürk’ün kafasındaki devrim programı daha Kurtuluş Savaşı başlamadan şekillenmişti ve fikirlerini Kurtuluş Savaşı devam ederken uygulamaya koymaya başlamıştı.

Rivayetlere göre Atatürk uzun vadeli planlarını daha Erzurum Kongresi’nden önce beyan etmişti. Ancak bu planlara padişahlık ve halifeliğin ilgası da dâhil olduğu için bu bilginin doğruluğu kuşkuludur. 

Buna karşın Atatürk içinde padişahlık ve hilafetin olmadığı Teşkilat-ı Esâsîye Kanunu adındaki yeni anayasayı 20 Ocak 1921’de meclisten geçirmeyi başarmıştı. Yeni anayasanın ilk maddesi olan “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Yönetim şekli, halkın mukadderatını bizzat ve fiili olarak yönetmesi ilkesine dayanır”  kaidesi bir meşru monarşi anayasası olan 1908 Kânûn-ı Esâsî’ye tezatlık oluşturmaktaydı. Atatürk 1921 anayasası ile net bir şekilde yeni kurulacak olan Türkiye devletinin yönetim biçimini ortaya koymuştur. Yeni Türkiye’nin yönetiminde padişaha yer olmayacaktı. Henüz daha padişahlığın kaldırılmasının söz konusu olmadığı bir dönemde bu gelişme gelecekte yapılacak olan devrimin ön hazırlıklarından ibaretti ancak Atatürk’ün fikirlerinin meclis tarafından onaylanması oldukça önemli bir adımdı. 

Atatürk, fikirlerini sadece meclisle sınırlı tutmayarak yaptığı söylevler ve kongrelerle yeni kurulacak olan cumhuriyetin niteliklerini halka anlatacaktı. Savaşın en şiddetli dönemlerinde dahi devrimsel fikirlerini ortaya koymaktan geri durmaması bu konudaki kararlılığını ve devrim hareketinin fiilen başlamış olduğunu ortaya koymaktadır. Nitekim 16-21 Temmuz 1921’de Muallim ve Muallimeler Cemiyetleri Birliği’nin düzenlemeyi planladığı Maarif Kongresi, 10 Temmuz’da başlayan yeni bir Yunan taarruzuna (Kütahya-Eskişehir Muharebeleri) denk gelmişti.

Atatürk, kongrenin ertelenmesini reddederek açılış konuşmasını yapmıştı. “İlim ve irfan kongresi” olarak tanımladığı toplantıda yeni kurulacak olan cumhuriyetin eğitim politikasına yer verecekti. Yaptığı konuşmada an itibariyle iki tip savaş içinde olduklarını vurgulamıştı; biri düşmana, diğeri cehalete karşı. O güne kadar düşmana karşı kullanılacak ordunun görevlerini tanımlamıştı, 16 Temmuz’da ise cehalete karşı koyacak ordunun görevlerini tanımlayacaktı. Atatürk düzenlediği kongre ile öğretmenleri gelecekteki rollerine hazırlamaktaydı. Çağdaş eğitim yeni kurulacak olan cumhuriyetin merkezinde yer alacak ve öğretmenler bu savaşın subayları olacaklardı.

Maarif Kongresi, savaşla devrimin iç içe geçtiğini, düşmanı yenilgiye uğratarak ülkenin bağımsızlığının kazanılmasının Atatürk nezdinde tek başına hiçbir anlamı olmadığını net bir şekilde ifade etmektedir. Keza Atatürk kongreyi ertelememekle devrime en az savaş kadar önem verdiğini göstermiştir. 

Kongrenin başladığı gün hızla ilerlemekte olan Yunanlılar 17 Temmuz’da Kütahya’yı, 18 Temmuz’da da Eskişehir’i ele geçireceklerdi. Atatürk, konuşmasını bitirir bitirmez kongreyi terk ederek cepheye doğru yola çıkmıştı. Savaş nedeniyle kongrenin geri kalanı tatsız geçecek ve tamamlanmadan yarıda kesilecekti. 

Kongre her ne kadar yarıda kesilmiş olsa da Atatürk vermek istediği mesajların tamamını vermiştir.  Maarif Kongresi Atatürk’ün gelecekte atacağı adımların en önemli sinyallerinden biri olacaktı.