Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.549

Yurtta Sulh, Cihanda Sulh

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün 10 Kasım 1938 yılındaki vefatı tüm Türkiye’yi yasa boğmuş olsa da cenazesi diplomasi alanındaki başarısının belki de en somut göstergelerinden biri olmuştur. Nitekim yabancı ülkelerin Atatürk’ün 21 Kasım’daki cenazesine gösterdiği ilgi “yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesini bir gövde gösterisine dönüştürecekti.

Atatürk’ün vefat ettiği günlerde dünya her gün yeni bir uluslararası krizle çalkalanmakta ve Avrupa tam hızla yeni bir dünya savaşına doğru gitmekteydi. Habeşistan 1936 yılında İtalyanlar tarafından işgal edilmişti. İspanya’da iç savaş, Çin’de de Japon işgali son sürat devam ediyordu. 

Avrupa, Hitler ve Mussolini’nin başını çektiği revizyonist blok ile net bir şekilde ortadan ikiye ayrılmıştı. O günlerde Alman, İtalyan, Fransız ve İngiliz heyetleri Hitler ve Mussolini'nin çıkardığı krizler haricinde nadiren bir araya gelmekteydi. 

Atatürk’ün vefatıyla birlikte bu kriz ortamına kısa da olsa bir mola verilecekti. Keza Atatürk hızla kutuplaşmakta olan dünyada gerek komünistler, gerek faşistler ve gerekse demokratların örnek aldığı, politikalarını takdir ettiği bir liderdi.

İtalya ve Almanya için Atatürk hak ettiğini zorla almış, İngiltere ve Fransa’ya boyun etmeyerek kendi ülkesinin kaderini kendi elleriyle çizen emsalsiz bir liderdi. Gerek Mussolini gerekse Hitler için Sevr’in iptali ve Lozan’ın imzalanması dış politikadaki amaçlarının yegâne örneğini temsil ediyordu. Nitekim Atatürk’ün vefat ettiği günlerde Birinci Dünya Savaşı sonrasında yapılan Paris Barış Görüşmeleri'nde verdikleri imtiyazları parça parça geriye almaktalardı.

İngiltere ve Fransa için ise Atatürk dünya barışının sembolüydü. Türkiye her ne kadar bir zamanlar düşmanları olsa da Birinci Dünya Savaşı gibi bir felaketin tekrardan yaşanmaması için diğer liderlerin de tam olarak Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndan sonra takip ettiği dış politikayı takip etmelerini arzu ediyorlardı.

Sovyet Rusya için ise Türkiye 1920’den itibaren dostları ve emperyalizme yaptıkları başkaldırı açısından da kader ortaklarıydı. Stalin Rusyası, komünist olmayan ülkelerle nadiren dostluk kurma eğilimindeydi. Türkiye bu açıdan bir istisna konumundaydı. 

Atatürk’ün cenazesi birbirleriyle soğuk savaş halinde olan bu ülkelerin ortak bir paydada buluştuğu ve barışçıl bir amaçla bir araya geldiği son etkinliklerden biri olacaktı. 

Alman Emden Kruvazörü ile İngiliz Malaya Ana Muharebe Gemisi, Rus destroyerleri ve diğer ülkelerin savaş gemileriyle birlikte Atatürk’ün naaşını İstanbul’dan İzmit’e götüren Yavuz’a refakat ettiler.

Ankara’da da birbirlerine rakip bu ülkelerin askerî kıtaları uyum içerisinde resmigeçit yapacaklardı. Yunan, İngiliz, Fransız, Alman, Rus, Bulgar, Yugoslav, Romen ve İran ordusunun askerleri 21 Kasım günü Atatürk’ün naaşını Türk askerleriyle birlikte Etnografya Müzesi’ne taşımışlardı.

Sayısız ülkeden gelen askerî ve sivil heyetler de Atatürk’ün naaşını saygıyla selamlamışlardı. İkinci Dünya Savaşı’na giden süreçte böyle bir portre bir kez daha görülmeyecekti.

Atatürk’ün cenazesi “yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesinin başarısının ispatı olmuştur diyebiliriz. Nitekim Türkiye, Atatürk’ün hayal ettiği gibi barışın merkezi haline gelmişti. Ancak bu başarı maalesef sadece Türkiye ile sınırlı kalacaktı.

Cenazenin sona ermesiyle birlikte Atatürk’ün naaşını yan yana selamlayan heyetler tekrardan karşıt kutuplarda yerlerini almışlar ve İkinci Dünya Savaşı’na giden süreç kaldığı yerden devam etmişti.

Türkiye ise Atatürk’ün çizdiği yoldan çıkmayarak bir yıl sonra patlak verecek olan savaşın dışında kalmayı bilmiştir.