Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
43,2915
Dolar
Arrow
38,7063
İngiliz Sterlini
Arrow
51,7251
Altın
Arrow
4031,0000
BIST
Arrow
9.602

PKK'nın feshi: Türkiye için yeni bir dönemin eşiği

Türkiye, yaklaşık yarım asırlık bir terörle mücadele sürecinde on binlerce evladını kaybetmiş, milyonlarca vatandaşını yerinden etmiş, milyarlarca dolarlık ekonomik kayıplar yaşamış ve toplumsal hafızasında derin yaralar açmış bir ülkedir. Ancak bugün, 1984'te Eruh ve Şemdinli’de ilk silahlı eylemlerini gerçekleştiren ve yıllarca hem yurt içinde hem sınır ötesinde terör estiren PKK’nın silah bırakması ve örgütsel yapısını feshetmesiyle tarihi bir dönüm noktasına gelinmiştir. Bu gelişme, yalnızca terörle mücadelede değil; toplumsal barışın tesisi, ekonomik kalkınmanın hızlanması, göç politikalarının yeniden şekillenmesi ve demokratikleşme sürecinin derinleşmesi açısından da yeni bir dönemin kapılarını aralamaktadır.

Geçmişin Kayıpları: Toplumsal Travma ve Hafıza

PKK terörünün Türkiye’ye en ağır bedeli, insan hayatı üzerinden olmuştur. Resmi verilere göre 13.000’den fazla güvenlik görevlisi (asker, polis, korucu) şehit düşmüş, 7.000’den fazla sivil hayatını kaybetmiş, yaklaşık 100.000 kişi terör olaylarından doğrudan etkilenmiş, 21.000 kişi ise fiziksel engeller ve psikolojik travmalarla yaşamına devam etmek zorunda kalmıştır.

Terör, sadece kurbanları değil, ailelerini, çocuklarını ve toplumun tüm hücrelerini etkilemiştir. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yıllarca süren çatışmalar, eğitimi, sağlığı, tarımı, yatırımları ve bölge halkının huzurunu derinden sarsmıştır. Bu çatışmalı süreç, ülkenin her köşesinde toplumsal psikolojik travmalara yol açmış; barış karşıtı, çatışmadan beslenen yapıların güçlenmesine zemin hazırlamış ve toplumsal duygu birliğini zedelemiştir. Dolayısıyla PKK’nın feshi, sadece silahlı bir örgütün sona ermesi değil; Türkiye’nin iç barışını yeniden inşa etmesi, toplumsal bütünlüğünü güçlendirmesi ve geleceğini umutla kurması için önemli bir fırsat da olabilir.

Sosyal Demografi ve Göç: 3,5 Milyon İnsan Yerinden Oldu

1990’larda Doğu ve Güneydoğu’daki güvenlik gerekçeleriyle 4.000’den fazla köy ve mezra boşaltılmış, yaklaşık 3,5 milyon kişi batı illerine göç etmek zorunda kalmıştır. Bu göç dalgası, büyükşehirlerde plansız kentleşmeye, işsizliğe ve sosyal sorunların artmasına yol açmış; köylerde ekonomiye ciddi katkı sağlayan hayvancılık ve tarım faaliyetleri büyük ölçüde sona ermiştir.

Terörsüz Türkiye: İç Güvenlikten Ekonomiye Yeni Ufuklar

PKK’nın silahlı faaliyetlerine son verdiğini ilan etmesiyle birlikte Türkiye, güvenlik politikalarında büyük bir paradigma değişiminin eşiğine gelmiştir. Terörle mücadelede yüksek maliyetli operasyonlara, olağanüstü güvenlik tedbirlerine ve sıkı güvenlikçi anlayışlara dayanan dönem, yerini risk temelli, kapsayıcı ve sivil öncelikli güvenlik politikalarına bırakabilir. Bu dönüşüm, sadece güvenlik alanında değil, ekonomi ve toplumsal refah alanlarında da geniş etkilere yol açabilecektir.

Terörsüz Geleceğin İnşası: Yeni Güvenlik Doktrini, Entegrasyon Politikaları ve Bölgesel Kalkınma Vizyonu

PKK’nın silah bırakması ve feshiyle birlikte Türkiye, terör sonrası dönem olarak tanımlanabilecek yeni bir sürecin eşiğindedir. Bu dönem; sadece terörle mücadelenin değil, aynı zamanda kalıcı barışın, toplumsal bütünleşmenin ve kapsayıcı kalkınmanın stratejik olarak inşa edilmesini zorunlu kılmaktadır. Türkiye’nin bu süreci başarıyla yönetebilmesi için üç temel sac ayağı ön plana çıkmaktadır: yeni güvenlik doktrini, entegrasyon politikaları ve bölgesel kalkınma vizyonu.

Ekonomik Maliyet: Yitirilen Kaynaklar ve Geciken Kalkınma 

Terörle mücadelede verilen bedel sadece insan kayıplarıyla sınırlı kalmamış, devasa bir ekonomik maliyete yol açmıştır. Türkiye’de yıllarca süren terör tehdidi, uluslararası yatırımcıların güven algısını zedelemiş, bölgesel gelişmişlik farklarını derinleştirmiştir.

1984’ten günümüze kadar devletin güvenlik harcamaları, operasyonlar, altyapı onarımları ve sosyo-ekonomik destekler dahil olmak üzere doğrudan maliyetler yaklaşık 400 milyar dolara ulaşmıştır. Ancak dolaylı maliyetlerle birlikte bu rakamın 1 trilyon dolara kadar çıktığı tahmin edilmektedir. Bu kaynak, eğitim, AR-GE, yeşil ve dijital dönüşüm, bölgesel kalkınma ve inovasyona yönlendirilebilseydi, Türkiye bugün çok daha ileri seviyede olurdu.

Terör, coğrafi kalkınma eşitsizliklerini artırmış, Doğu ve Güneydoğu Anadolu yatırımlardan mahrum kalmış, kamu yatırımları ise daha çok zarar telafi etmeye yönelik olmuştur. Sanayi ve hizmet sektörleri gelişememiş, verimlilik artışı sağlanamamış, göçle birlikte beşeri sermaye azalmış, toplumsal ve demografik baskılar artmıştır.

Güvenlik sorununun sona ermesiyle birlikte bölgeye yönelik yatırım algısı olumlu yönde değişecek, ulusal ve uluslararası sermaye Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya yönelmeye başlayacaktır. Turizm potansiyeli yüksek bu bölgeler, yeni cazibe merkezleri haline gelebilir. Kamu bütçesindeki güvenlik harcamalarının azalmasıyla eğitim, sağlık ve altyapıya daha fazla kaynak ayrılması mümkün olacak; bu da özellikle genç nüfusun eğitimi ve istihdamı için önemli bir fırsat yaratacaktır.

Şehit Aileleri ve Gaziler: Türkiye’nin Onurlu Hafızası ve Sessiz Kahramanları

Şehit aileleri ve gaziler, Türkiye’nin en ağır bedelini ödeyen sessiz kahramanlarıdır. PKK’nın feshi, yaklaşık 50.000’e yakın şehit ailesi ve gazide karmaşık duygular uyandırmıştır. Bir yandan acılarının anlamlandırılmasını beklerken, diğer yandan hesap vermeden tarihten silinme endişesi yaşamaktadırlar. Devletin şehit yakınları ve gazilere yönelik politikaları yalnızca maddi destekle sınırlı kalmamalı; hafıza müzeleri, toplumsal bilinçlendirme projeleri ve hukuki adımlar da yaşananların toplum tarafından unutulmaması için hayata geçirilmelidir.

Geleceğin Kazanımları: Kalkınma ve Toplumsal Bütünleşme İle Yeni Bir İklim

PKK’nın silahsızlandığını ve faaliyet yürütmeyeceğini ilan etmesi, Türkiye’de yeni bir iç güvenlik paradigmasının da habercisidir. Terör örgütüyle mücadele için harcanan kaynaklar azaltılacak, sınır bölgelerine yatırımlar artacak, bölge halkının ekonomik ve sosyal entegrasyonu hızlanacaktır.

Çatışma ortamının sona ermesiyle birlikte tarım, hayvancılık, turizm ve hizmet sektörleri yeniden canlanacak; zorunlu göçle şehirlerine veda eden yurttaşların geri dönüşü teşvik edilecek, yeni istihdam projeleri hayata geçirilecektir. Eğitimli genç nüfusun istihdamı ve eğitime yönelimi artırılarak, bölgesel eşitsizlikler azaltılacaktır.

Toplumsal Uyumun Artması

PKK’nın feshi, nüfusu yaklaşık 15 milyon olan Kürt kökenli vatandaşlarımızın kolektif olarak suçlanmasını engelleyen yeni bir toplumsal uyum fırsatı da sunacaktır. Etnik, kültürel ve dilsel farklılıklar ile anayasal güvence altında yaşanabilecek bir Türkiye, hem demokratik standartlarını yükseltir hem de uluslararası prestijini artırır.

Bu bağlamda, geçmişin acılarını unutmadan, ama geleceğe dair umutları da diri tutarak bir toplumsal yüzleşme süreci inşa edilmelidir. Ayrımcılık, ötekileştirme ve bölgesel eşitsizliklerle mücadele edilmedikçe bu fırsat heba olabilir.

Bu bilinç ve hassasiyet ile milli çıkarları gözeterek hareket etmek gerektiğini salık vermek gerekir.  Savaşı “…Siyasetin başka araçlarla (silahlarla) devamıdır, İnsanın hayallerini, hayatını, anılarını, geleceğini, ailesini, arkadaşlarını, yuvasını çalan, elinden alan, faydasız ve yıkıcı bir durum…”olarak tanımlayan İtalyan filozof ve devlet adamı Marcus Tillus Cicero’nun ifade ettiği  “En kötü barış en haklı savaştan iyidir ” ilkesine sahip çıkarak, “ihtiyatlı iyimserlik” çizgisinde bu sürece yaklaşılması elzemdir. 

Güven Temelli Kalkınma İçin Yol Haritası

Geldiğimiz noktada, silahlı terörün sona erdirilmesi yalnızca bir güvenlik başarısı değil, aynı zamanda ekonomik kalkınmanın önündeki en büyük yapısal engelin kaldırılması anlamına da geliyor. Ancak gelinen noktanın değeri, sadece siyasi değil, makroekonomik anlamda da ölçülemeyecek kadar büyüktür. Terör bölgede önemli istikrarsızlık yaratmış ve önemli seviyede bölgesel gelişmişlik farkları yaratmıştır. Sorun sadece gelirle sınırlı değil; eğitim, sağlık ve kamu hizmetlerine erişimde de büyük farklılıklar söz konusu.  Bu sürecin başarıyla tamamlanabilmesi için:

Yatırım Ortamının İyileştirilmesi: Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde yatırım yapacak iş insanları için vergi muafiyetleri, enerji desteği ve altyapı teşvikleri sunulmalıdır. AR-GE odaklı projeler desteklenmelidir.

Tarım ve Enerji Yatırımları: Mezopotamya Ovası gibi tarımsal potansiyeli yüksek alanlarda modern sulama, soğuk hava deposu, gıda işleme tesisleri gibi alanlara yönelik kamu-özel ortaklıkları teşvik edilmelidir.

Eğitim ve İstihdam: Bölgede eğitim seferberliği başlatılmalı, teknik okul ve meslek lisesi sayısı artırılmalı, kadın ve genç işgücü için kooperatif destekleri verilmelidir. Beşeri sermaye kaybı önlenmeli, bölge gençlerine yüksek eğitim ve istihdam garantili programlar sunulmalıdır.

Göç Edenlerin Geri Dönüşü ve Entegrasyon: Zorunlu göçle şehirlerine veda etmek zorunda kalan yurttaşların, memleketlerine dönüşlerini teşvik edecek sosyal konut, istihdam ve kredi politikaları şarttır.

Toplumsal Hafıza Çalışmaları: Şehitliklerin, terör saldırılarının yaşandığı alanların belgesellerle, anma günleriyle, müzelerle unutulmaması; toplumsal hafızanın diri tutulması gerekir.

Toplumsal Barışın Derinleşmesi: Kürt yurttaşlarımızla eşit yurttaşlık temelinde çözüm odaklı diyaloğun sürmüş olması, toplumsal barışın kalıcı hale gelmesini sağlayacaktır. Hak ve eşitlik temelinde sosyal barışın güçlendirilmesi gerekir.

Sonuç: Geçmişin Bedeli, Geleceğin Sorumluluğu

“Terörsüz Türkiye” hedefi sadece bir güvenlik meselesi değil; demokratikleşme, toplumsal barış ve temel hakların evrensel standartlara ulaşması açısından tarihi bir dönüm noktası olabilir. PKK’nın silahlı faaliyetlerini sonlandırıp kendini feshetmesi, kırk yıl süren yıkıcı bir terör sürecinin sona erdiğinin güçlü bir işaretidir. Bu başarı, yalnızca güvenlik önlemleriyle değil, hukuk devleti ilkeleri ve kapsayıcı toplumsal mutabakatla mümkün olacaktır.

Örgütün feshi, terörün beslediği korkular, kutuplaşma ve güvensizliğin de son bulabileceğinin sembolüdür. Ancak bunun için güvenlikçi politikaların gözden geçirilmesi, anayasal hakların tam temini ve demokrasinin güçlendirilmesi şarttır. Kalıcı barış ancak bu dönüşümle inşa edilebilir.

Geçmişin acılarından ders çıkarılarak, şehit aileleri ve gazilere sahip çıkılmalı; adalet ve minnet duygusu kalıcı hale getirilmelidir. Şehit aileleri ve gaziler, bu toprakların en ağır bedelini ödeyen sessiz kahramanlarıdır. Bu nedenle; şehitlerin emanetine sahip çıkarak ve gazilere minneti kalıcı kılacak bir şekilde bu süreci hassas bir şekilde yürütmek gerekir. Barış haberi umut verirken, adaletin eksik kalması endişeleri de göz ardı edilmemelidir.

Türkiye, 40 yıllık ağır yükten kurtulma eşiğindedir. Sağduyu ve titizlikle yönetilen bu süreç, güvenlik kadar bölgesel kalkınma, gelir adaleti ve toplumsal barış için de yeni bir başlangıç olabilir. Kaynakların barış ve refaha yönlendirilmesiyle, terörsüz bir Türkiye’de kalkınma hedeflenmelidir.

Toplum olarak, bu tarihi dönüm noktasını yalnızca bir güvenlik meselesi olarak değil; aynı zamanda bir “medeniyet tercihi” olarak değerlendirmemiz gerekmektedir. Demokratikleşme, kalkınma, üretim, refah ve adil bölüşüm ilkeleri temelinde şekillenecek bu süreçte, Mahatma Gandhi’nin şiddetsizlik felsefesi ile Cumhuriyetimizin kurucusu, Büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” prensibi yol göstericimiz olmalıdır.

Ülkemizde barış, huzur ve güvenliğin tesisi zaruridir; gelecek nesiller, terörün olmadığı özgür bir Türkiye’de yaşama imkanına kavuşmalıdır.

Gelinen bu kritik aşama önemli olmakla birlikte, sürecin tamamlandığını söylemek henüz mümkün değildir. Ülkemizin toplumsal hassasiyetleri göz önünde bulundurularak, bu dönemin son derece titiz ve özenli bir şekilde yönetilmesi elzemdir. Kaynaklarımızın insanımıza, bölgelerimize ve geleceğimize yönlendirilmesi artık kaçınılmazdır. Zira, silahların sustuğu ortamda barış, özgürlükler ve kalkınma konuşacaktır.