22 Ekim’de Türkiye bir şok yaşadı.
Yıllardır “Kürt sorunu” dahi demekten kaçınan ve en sert cümlelerle PKK ve DEM Parti’ye hitap eden, bununla yetinmeyip CHP’yi de aynı potada eritmeye çalışan MHP Genel Başkanı, bir günde başka bir kimlikle karşımıza çıktı.
Tehditkâr ses tonu, çatık kaşları ve yüzündeki mimikler aynıydı. Ancak sanki söyledikleri ona ait değildi.
Yapay zekânın devreye girmesi ile sosyal medyada önümüze sıklıkla çıkan, “deepfake” (derin sahtecilik) videoları izler gibiydik. Yani ses tonu ve ağız hareketleri taklit edilerek hazırlanmış sahte bir görüntü izliyorduk sanki.
Böylece adı konulamayan, gizemli süreç başladı. Lanetlenenler, barış güvercini ilan edildi. Özgürlük vaadi ile yüreklendirildi. İmralı seferleri başlatıldı.
Terörist başı Türkiye’nin en büyük umudu olmuş, TBMM’ye çağrılarak saygın bir muhatap konumuna yükseltilmişti.
Ancak MHP Liderinin çağrısındaki en çarpıcı motif; Öcalan’dan beklenenin tek taraflı olduğunun vurgulanmasıydı. Yani Öcalan çıkıp, PKK’yı tasfiye ettiğini söyleyecek ve karşılığında kısmi bir özgürlük kazanacaktı.
Çözüm sürecinde benzeri olaylar yaşanmış, Öcalan silahları bırakma çağrıları yapmış ancak sonuç alınamamıştı.
Kendisine barış umudu bağlanan Öcalan’ın 28 Şubat 2013’de, Milliyet’te yayınlanan ve Öcalan’ın BDP heyeti ile yaptığı özel görüşme tutanaklarından alınan “İmralı Zabıtları”nda bakalım Öcalan o günlerde ne söylemişti;
“Ne ev hapsi ne de af. Bunlara gerek kalmayacak. Hepimiz özgür olacağız.Başarılı olursam ne KCK tutuklusu kalır ne de başkası.Bu olmazsa 50 bin kişiyle halk savaşı olacak. Herkes bilmeli ki ne eskisi gibi yaşayacağız ne de eskisi gibi savaşacağız.”
İmralı seferleri sonrasında yapılan temkinli açıklamalara rağmen Öcalan subliminal mesajlarını vermeyi sürdürdü.
Yeğeni Ömer Öcalan aracılığı ile gönderdiği ilk mesaj şuydu:
“Tecrit devam ediyor. Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim.”
Öcalan örgüt üzerindeki gücünü ifade etmenin yanı sıra koşullarını da ortaya koyuyordu; hukuki ve siyasi pazarlığın kendi teorik ve pratik birikimi doğrultusunda yapılması…
DEM heyetinin açıklamaları da Öcalan’ın düşüncelerine açıklık kazandırdı.
“Öcalan çalışıyor” söylemi, konunun bir oldu-bittiyle sonuçlanmayacağı mesajını iletirken, Sırrı Süreyya Önder’in açıklaması duruma netlik kazandırdı.
Önder; “ Kürt toplumu başta olmak üzere barış için bedel ödeyenlerin bazı kaygıları var. Toplumun ruh hali “temkinli iyimserlik”. Öcalan’ın demokratik konfederalizm teorisi tam da bu iki ihtimal üzerine kuruludur. Öcalan Kürdistanî olmadığı için değil, Kürtlerin özgürlüğü kadar güvenliğini de öncelediği için bu teoriyi geliştirdi.”
28 Ocak’ta DEM Parti’nin yaptığı Öcalan açıklaması şöyleydi;
Öcalan, Küresel ve bölgesel krizin üst üste bindiği tarihsel bir dönemden geçtiğimizi değerlendirmiştir. Bu üst üste binmiş kriz döneminde Kürt sorununun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesiyle ilgili oyalama, zaman kazanma Türkiye halklarına yapılacak en büyük kötülük olur demiştir.
Ayrıca Öcalan son görüşmede heyetimize “ Bahçeli’nin yaklaşımının devlet aklıyla buluşması halinde barışa hizmet edecek tarihsel bir çıkışa vesile olacağını” belirtmiştir.
DEM Parti’den yapılan 31 Ocak tarihli açıklama ise şöyledir:
Öcalan ikinci görüşmede şunu çok net ifade etti. “ Muhalefetin olmadığı bir barış olmaz. Muhalefet yoksa bu iktidar her şeyi kendine yontar. Demokratik bir barış zemininin sadece Kürt sorununu çözmek için değil, bu ülkede tarih boyunca yaşamış Alevi sorununu çözmek, eşit yurttaşlık hakkı temelinde bu ülkede yaşayan bütün farklı halkların ve inançların temsil edilmesini sağlamak, bunun sadece sözde değil özde, DEMOKRATİK BİR ANAYASA ile güvence altına alınması için çalışıyorum.”
Açıklamalar Yeni Anayasayı ve yeni bir çözüm modelinin sadece Kürtlerle sınırlı olmadığını da işaret etmektedir.
DEM heyetinin “yeni paradigma” vurgusu ve “demokratik konfederalizm” açıklaması kangren olmuş sürecin şifrelerini vermektedir.
Kapalı ve gizemli süreçte Türk Devletinden nelerin istendiğini anlamak için Kürt Araştırmacılarının yayınlarına bakmakta yarar vardır.
KÜRT ARAŞTIRMACILARIN ÇÖZÜM ÖNERİLERİ VE SÜRECİNİN ŞİFRELERİ
Kürt hareketinin teorisyenleri, barış inşası sürecini iki ana başlıkta değerlendiriyorlar:
Negatif barış, şiddetin durduğu süreci
Pozitif barış ise şiddeti yaratan yapısal nedenlerin giderildiği süreci tanımlıyor.
Temel, yapısal nedenlerin giderilmesinin yolu ise yeni bir Anayasa ile açılıyor.
“Bölünmüş toplumlarda anayasanın düzenleyici ve kurucu işlevlerinin bulunduğu” belirtilerek esas sorunun kurucu işlevle ilgili olduğu anlatılıyor.
“Kendisini yönetecek halkı ve halkın kimliğini inşa etmek kurucu işleve denkgeliyor.”
Kullanılan “bölünmüş toplumun” tanımı ise şöyle; etno-kültürel grupların paylaştıkları ortak bir kimliğin bulunmaması, devletin temel değer ve normlarına ilişkin bir uzlaşının olmaması”.
Kürt siyasetinin bakış açısına göre, Türkiye’nin bölünmüş bir toplum olduğuna kuşku yok.
Uzun vadeli ve kalıcı barış inşa modelinde ise sürecin ikiye bölünmesi, önce barış görüşmelerinin yapılması Anayasa değişikliğinin ise sonraya bırakılması öneriliyor.
Bu öneri bu gün yaşanmakta olan sürece uyuyor.
Hatta Anayasa yapımında “aşamalı anayasa yapımı” da öneriler arasında yer alıyor. Burada amaçlanan temel demokratik haklarla ilgili sorunlar kısa vadede ele alınırken, çözümü zor konuların ileriki aşamalara bırakılması.
Örneğin Türkiye için ilk aşamada Anadilde eğitim, Türk kimliği yerine Türkiyelilik ya da TC vatandaşlığı vb değişiklikler yapılırken, ikinci aşamada Devletin yönetim modelini değiştirmek öngörülebilir.
Kürt hareketi yazarlarınca önerilen devlet sistemleri arasında; federalizm, ortaklıkçılık (consociationalism) gibi asimilasyonu reddeden ve kültürel farklılıkları kamusal alanda açıkça eşit bir şekilde tanıyan modeller yer almaktadır.
Ortaklıkçılık nedir? Demokratik gücün paylaşımıdır. Etnik, dinsel ve anadiller bakımından bölünmüş toplumlarda, bu toplumların elitleri arasında yapılan görüşmelerle istikrarın sağlandığı bir modeldir.
Ortaklıkçılık modelinde temsil edilen gruplar özerktir. Siyasal karar alma sürecine yürütme düzeyinde katılırlar. Kendi iç işlerinde özellikle eğitim ve kültürde yetkilidirler. Ancak ortaklıkçılık ilkesinin anayasal olarak parlamento ve kabinenin yanı sıra kamu istihdamında, yüksek yargıda, polis ve ordu gibi kamu hayatının diğer alanlarında da sağlanması gerekmektedir.
Etno-kültürel gruplar ve azınlıklar bir bölgede kümelenmişse, en uygun olan sistem federasyondur.
Ancak bu gruplar coğrafi olarak dağınıksa, eğitim ve kültür gibi kendi özel alanlarıyla ilgili konularda toplumsal gruplar yetkili kılınmaktadır.
Her iki özerklik modeli anayasal olarak birlikte düzenlenebilir.
Günümüzde bu sistemin örnekleri; Bosna-Hersek, Kuzey İrlanda, Lübnan, Irak vs gibi ülkelerde uygulanmaktadır.
Bu sistemde kolektif bir başkanlık sistemi elverişlidir. (Salim Orhan; Suriye’de Barış İnşası için Muhtemel bir Anayasa Tasarımı, Kürd Araştırmaları, 1.10.2025)
Bu önerilerin boşuna yapılmadığı ortadadır. Önerileri Öcalan’ın Demokratik Konfederalizm modeli ile uyumludur.
Çok Okunanlar

Prens dizisinin 3. sezonundan ilk tanıtım geldi!

'Hamiyet' müzikali, İrfan Alış anısına veda gecesiyle sahne alacak

İmamoğlu'yla beraber diploması iptal edilen 28 kişi belli oldu!

Reyting sonuçları açıklandı! 17 Mart Pazartesi günü Total ve AB birincisi olan y

Ekrem İmamoğlu derken şimdi de AKP içinde benzer kriz...

PKK’nın 'Toplum ve devletle bütünleşmesi' böyle mi olacak?!

Kanalın sahibi Erkan Kork'un ifadeleri ortaya çıktı!

Erdoğan'ın Temmuz hamlesini açıkladı

PKK kapıya kilit vurursa uyuşturucu ticaretinin başına kim geçecek?

İmamoğlu'nun diploması iptal edilirse CHP ne yapacak?