Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
47,2203
Dolar
Arrow
40,3845
İngiliz Sterlini
Arrow
54,5020
Altın
Arrow
4410,0000
BIST
Arrow
10.663

Geri Dönüş

Uzunca bir süre kişisel sebeplerle 12punto’ya yazamadım. Kontrol edince en son yazımı Şubat 2025’te yazdığımı fark ettim. Şimdi bu “geri dönüş” yazısını, aradan değil beş ay, beş yıl geçmiş kadar olay yaşandığını yeniden idrak ederek yazıyorum. 

Kabul edelim ki bu beş ay Türkiye’yi, cumhuriyet dönemi tarihinin en önemli kırılma noktalarından bir tanesine getirdi. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, 19 Mart 2025’te göz altına alınıp tutuklandı.Sonrasında İBB ve CHP’li diğer belediyelere yapılan ardışık operasyonlar iktidarın, Türkiye’yi yönetme biçiminde yeni bir aşamaya geçtiğini gösterdi. Diğer yandan, gayet tahmin edilebileceği üzere demokratikleşme gibi bir gerekçesi olmayan barış sürecinde debir hayli yol alındı. “Kent uzlaşısı” gerekçesiyle tutuklu bulunan belediye başkanları varken, ittifak bloku hem Öcalan’ı yeniden tanımladı hem de DEM Parti ile birlikte bir yol yürümeye karar verdi.

Bu yolun sonu nereye çıkar, bilemiyoruz. Yaşayıp göreceğiz. Ancak, durduğumuz yerin bir kırılma anı olduğu konusunda sanırım ki hemfikiriz. Nihayetinde, Cumhuriyet’in kurulduğu 1923 yılına “darbe” bile denebilen cüretkâr bir siyasal ortam var. Soru şu, Türkiye Cumhuriyeti “ilelebet payidar” kalabilecek mi? Ulus-devlet modelimiz,moda tabirle “Türk-Kürt-Arap” kardeşliğinden müteşekkil bir ümmetçi ya da “Alevi” başkan yardımcısının olduğu “mezhepsel” bir modele mi evrilecek? Anayasa tartışılırken modelleri bir bir tartışacağız gibi görünüyor.

Unutmamak gerekir ki, bu fikirlerin hepsinin dışarıda da alıcısı ve destekleyicisi çok. Son dönemde tozlu raflardan indirilen Osmanlı millet sistemi güzellemelerinden, İsrail’in bölgede güçlü bir ulus devlet istemediğine kadar birçok söylem medyada ve sosyal medyada kendisine yer buldu. Belli ki emperyal projeler her zaman çatışmaz, bazen de çakışır. Türkiye’de kendisini cumhuriyetçi olarak tanımlayan herkesin bu uluslararası dinamikleri iyice okuması, buna göre pozisyon alması, deyim yerindeyse akıntıya karşı kürek çekmeyi göze almasıgerekir. Yani, ben büyükelçinin söylediklerini kendimce böyle yorumladım.

Gelgelelim tüm bu siyasi sürecin,“her şey aslına döner” lafını hatırlatan bir siyasal ortamı da beraberinde getirdiği görülüyor.Kısacası bir başka geri dönüş… Örneğin, Türkiye’de muhafazakâr siyasal akımın ümmetçi damarı, son on yıldır siyasete hâkim olan Türk milliyetçiğine -yeniden -galip gelmiş görünüyor. Tıpkı 2000 öncesinin paradigması gibi. Ya da Kürt siyasi hareketinin hâkim partilerinin, Türkiye’de siyasete sadece bir dinamik –o da Kürt dinamiğidir – üzerinden baktığı ve Türkiye’nin geneline dair söyleyecek bir sözü olmadığıda anlaşılıyor. Daha doğrusu, yeniden anlaşılıyor.Yoksa, neden,“CHP de masaya otursun, İmamoğlu belki de dışarıda olur” minvalinde sözler edilsin ki? Unutmadan, tüm bu süreçte, CHP’nin de cumhuriyetçi damarını yeniden hatırladığını söylemek isterim. Partinin geleceği için, bu damarı canlı tutmak zorunda olduğunu da eklemek lazım. Kabul edelim. CHP’nin varlığını, CHP listesinden milletvekili seçildikten sonra 61 CHP’li milletvekilin dokunulmazlık dosyalarına ilişkin hazırlanan tezkeredeimzası olan Serap Yazıcı savunmayacak.

Siyasette tüm bu listelerin matematiğini de kurulan ve oturulan masaları da ileride daha çok konuşacağız. Fakat, partilerde alınan ve masada verilen kararların, halktaki izdüşümünü de göreceğiz. Cumhuriyetçiler,100 yıllık Türk siyasal hayatının devlet aygıtı ile olan ilişkileri bakımından en güçsüz devresindeler. Kısaca, kendilerini destekleyen bir devlet mekanizması yok. Ama halk aritmetiği aynı güçsüzlüğü yansıtmıyor. Yansıtsa zaten, son on senedir ihtiyaç duyulmayan bir birlikteliğe, bugün ihtiyaç duyulmazdı. Bunu,umut verici bir son cümle olarak yazmıyorum. Aksine, zaman zaman belli ki hatırlanması gerekecek bir not olarak buraya düşüyorum. Ne kadar hatırlansa, o kadar iyi…