Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
46,8469
Dolar
Arrow
40,5798
İngiliz Sterlini
Arrow
54,2381
Altın
Arrow
4339,0000
BIST
Arrow
10.642

'Aramızdaki Farkı Bilelim'

1956 yılında, dönemin ana muhalefet partisi CHP’nin genel başkanı İsmet İnönü, anti-demokratik uygulamalarını artıran Demokrat Parti’ye hitaben “Aramızdaki farkı bilelim. Biz mutlakiyetten bugüne geldik, siz ise bugünden mutlakiyete gidiyorsunuz” demişti. “Yeter! Söz Milletin!”dir diye başlayan “demokratlar” işi o dönem ana muhalefet partisini kapatmak gibi bir düşünceye kadar vardırmıştı. Bunu “demokratlar” değil, 80 Darbesi rejimi 1981’de gerçekleştirilecek ve halefi partileri saymazsak CHP yeniden 1992’de açılacaktı. 

Türkiye Cumhuriyeti de CHP de yine önemli bir dönüm noktasına ulaşmış görünüyor. Kısacası yeni bir “aramızdaki farkı bilelim” momenti yaşanıyor. Herkesin ifade ettiği gibi, İstanbul İlçe Başkanlığı’na atanan kayyum ve sonrasında olanlar, 15 Eylül’deki CHP kurultay iptal davasında verilmesi muhtemel kararın bir provası. Ancak onu da bir başka adımın provası olarak görmekte fayda var. İçinden kopup geldiği hareketin siyasi partileri birçok kez kapatılmış olan iktidar, CHP’yi kapatmak istiyor olabilir. En azından basında ve sosyal medyada yapılan bazı yorumlar bu yönde. Bu istek, sadece günümüzün otoriterlik tartışması ya da tahayyülü olarak görülürse biraz hatalı olur. Bana kalırsa bu bir kesim için yaklaşık 100 küsür yıllık bir mücadele, kavga ya da hesaplaşmanın ulaştığı bir doruk noktası... Yani meselenin şu sıralar çokça konuşulan “evcilleştirilmiş muhalefet” düşüncesinden çıkıp er ya da geç buraya geleceğini düşünmemin sebebi de bu. Tabii ki, bu hesabın sadece CHP ile görülmediği, özünde cumhuriyetçiliği hedef aldığını da söylemek lazım. Sonuç olarak bugün geldiğimiz noktada, kesintiye uğrasa da bir asrı geçen bir ömrü olan kurucu partinin, özünde birçok değişiklikten geçse de Atatürk’ün kurduğu partinin ve güncel siyaset açısından çok önemli bir olgu olarak son seçimde en yüksek oyu almış olan partinin kapatılabileceğinden söz ediyoruz. Seçimde en yüksek oyu almış bu partinin cumhurbaşkanı adayının şu anda hapiste olduğunu da buraya bir bilgi değil vurgu olarak yazalım. 

Diğer yandan, bu sadece iktidar ve muhalefet arasındaki ilişki açısından bir “aramızdaki farkı bilelim” anı değil. Sabık genel başkan Kılıçdaroğlu ve il kayyumu Tekin hadiseleri etrafında yaşananlar ve ileriki günlerde yaşanması beklenenler ana muhalefet partisi içinde de benzer bir dinamiğe işaret ediyor. Doğrusu, muhalif kesimin büyük bir çoğunluğu iki on yıldır yaşanan tüm siyasi başarısızlıkları bir basiretsizlik ya da iyi niyetli bir beceriksizlik olarak analiz etme eğiliminde oldu. Şimdi görülüyor ki aslında en kötü ihtimalle kontrollü bir muhalefet hizbinden en iyi ihtimalle koltukları dışında bir şeyi zerre umursamayan bir grup insandan bahsediyoruz. Üstelik bu grubun bir kısmı, vakti geldiğinde uyanmak üzere partide bir nevi kış uykusuna yatmış durumda. Bu bahisle, daha önce başka bir platformda söylediğimi burada da tekrar etmek isterim. Türkiye’ye, geçen 14 yılı yeniden değerlendiren ve herkesi hak ettiği yere koyan yeni bir tarih yazımı gerekiyor. Mümkünse mutfak alegorilerinden uzakta ve yine mümkünse, Michelangelo alıntısı ile başlamayan bir versiyon. (Bu arada Kaftancıoğlu’nun alıntısıyla ilgili eseri bulamadığımı da belirtmeliyim). 

Bu arada, bir başka “aramızdaki farkı bilelim” lafını ana muhalefet, muhalefetin diğer gruplarına rahatlıkla söyleyebilir. Bir muhalif çerçeve düşünün ki bir grup il başkanlığı polisle çevrilmiş ana muhalefeti aklı selim davranmaya davet ederken, öteki futbol millî takımıyla ilgili paylaşım yapabiliyor. Sanıyorum koşulların zorladığı eklektik bir siyasal hayat yapısı deyip geçmek zorundayız. 

Bitirirken, Türkiye’nin içinde bulunduğu durumun sadece Türkiye’ye bakılarak anlaşılamayacağını belirtmek isterim. Daha önce de burada, ana muhalefetin işinin- dünyadaki dönüşüm ve gidişat göz önünde tutulduğunda eskisinden daha zor olduğunu yazmıştım. Hâlâ aynı düşünüyorum. Ancak Türkiye’nin düşe kalka edindiği tarihsel deneyim ve birikimi ve bunun toplum nezdindeki yerini yabana atan bir yaklaşımın finalde başarılı olacağını düşünmediğimi de belirtmek isterim. Nitekim bizde, son yüzyılda “aradaki farkı bilen” hep halk olmuştur. Bundan sonra da öyle olacaktır...