Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
46,8469
Dolar
Arrow
40,5798
İngiliz Sterlini
Arrow
54,2381
Altın
Arrow
4339,0000
BIST
Arrow
10.642

Sahte-Gerçek ikilemi

Zihnimizde her gün başka bir problemi sorguladığımız güzel ülkemizde, bu kez de “sahte diploma” skandalıyla karşı karşıyayız. Önce 400 akademisyenin sahte diplomayla akademik olarak yükseltildiğine dair iddialar ortaya atıldı. Bunun sosyal mecralarda deyim yerindeyse bir infial yaratmasıyla, İletişim Başkanlığı’na bağlı dezenformasyonla mücadele birimi durumu yalanladı ve sahte diploma meselesinin içinde akademisyenlerin olmadığına dair bir bilgilendirme yayınladı. Açıkçası, bu kişilerin akademiden başka bir sektör ya da alanda istihdam ediliyor olmaları daha az vahim değil. Dahası, akademinin içinde sahte akademisyen barındırmayan hali de pek “gerçek” değil. Daha doğrusu durum sahte-gerçek ikilemini oldukça aşıyor. 

Nasıl mı? 

İçimizde sahte diplomalı doçent/prof yok, tamam... Peki, pek de eski olmayan bir tarihe kadar yağmacı dergilerde yayın yaparak unvanlarını kazananlar gerçek mi? Bilmeyenler için söyleyelim, yağmacı (predatory) dergi, akademik yayınların geçmesi gereken hakem inceleme süreçlerini geçiştiren ve para ile yayın yapan dergi demek. YÖK 2019’dan itibaren bir liste yayınlamaya başladı ve bu tarz dergilerde yapılan yayınların unvan yükseltmelerde kullanılmayacağına dair bir kural getirdi. 2019’a kadar ne olduğu konusu ise pek konuşulmadı. Yağmacı dergiler dünya çapında bir sorun. Çeşitli ulusal ve uluslararası örnekleri mevcut. 

Tabii konuyu dergilerle de sınırlandırmamak lazım. Türkiye’de akademisyenseniz, birileri – ki bunlar “girişimci” akademisyenlerdir – iki günde bir rızanız olmadan size mail gönderir. Başlığı “kitap bölümü daveti”dir. Ne olursan ol gel mantığı ile derlenen kitaplara grupça katılmanız halinde indirim de alacağınız yazıyordur. Bir de üstüne kitap bölümlerinizin akademik teşvik ile doçentlik kriterlerine uygun olacağının sözü veriliyordur. Benzer şekilde, bir başka iş modeli de yine teşvik ve görevde yükselme kriterlerine uygun şekilde hazırlanan ve hiçbir ortak teması olmayan uluslararası kongrelerdir. Bu kongrelerin uluslararasılığı da tıpkı Türkiye’de Türklerle Türkçe kitap basıp uluslararası yayınevi olduğunu iddia eden kitabevleri gibidir.Girişimci akademisyen para kazanır, kriter sağlamaya çalışan akademisyen de listesine tik atar. Ne üretilir, o ayrı. Daha doğrusu, doğru düzgün bir şeyler üreteyim derseniz, görevde yükselmelere hep geç kalırsınız. Gerçek budur. 

Geçtiğimiz gün sahtecilik konusu patlak verdiğinde, birden ortaya “doçentlikte eskiden sözlü sınav vardı, o geri gelsin” diyen meslektaşlarımız çıktı. Yani gerçekten de o eski doçentlik sözlüleri eserlerinizin enine boyuna tartışıldığı ve sorgulandığı hakiki akademik toplantılar mıydı? Cevabınız tam olarak evetse, geri gelsin bittabi. Ayrı ayrı grupların birbirlerini kadrodan yayına her şeyde desteklediği, kendi dergilerini kurduğu, o dergilerde yine kendi kendilerine yayın yaptığı, içinde değilseniz kült eserlerinize bile atıf verilmeyen bir klik dünyasında sözlünün, gerçek bir akademik iyileştirmeye ya da liyakate katkı sunacağını hiç sanmıyorum. 

Gelelim hakiki diploma alan ama bu diplomaları almak için başkasına proje, yüksek lisans ve hatta doktora tezi yazdıranlara ve bunun için para ödeyenlere. Bu da bir iş modeli. Açıkçası bu işleri yapan kaç tane şirket var bilmiyorum ama internette gördüğüm kadarıyla çoklar. Bu durumda diploma gerçek olabilir ama akademisyenin kendisi de öyle mi oluyor?

Bağlantıları sonucunda alım sınavında son sıradan ilk sıraya uçurulan araştırma görevlilerinin de hak etmediği kadroya atananın da makaleye zorla kendi adını yazdıranın da gerçek diploması var. Ama durum biraz bulanık, öyle değil mi? 

Sonsöz: Bu yazıyı akademik sorunların bir özeti olarak tasarlamadım. Şu sıra çokça konuştuğumuz sahte-gerçek ikileminin konuyu anlamaya yetmediğine bir – ya da birkaç - örnek sunmak istedim. Yoksa, akademide bunları da aşan çok dert var. Her şeye rağmen gerçek kalmaya çalışan çok meslektaşım da var. Bunlar da başka bir yazının konusu olsun...