Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,6401
Dolar
Arrow
34,2639
İngiliz Sterlini
Arrow
44,8812
Altın
Arrow
2911,0000
BIST
Arrow
9.119

Toplumsal Cinnet ve Adaletin Tecellisi

Son birkaç gündür, vahşi bir biçimde katledilen iki genç kadını konuşuyoruz. Sosyal medyada yaşanan bilgi kirliliği sebebiyle, olayın detayları sürekli değişime uğruyor. Önce uyuşturucu konusu ön plana çıktı, sonraysa kadın nefretiyle öne çıkan Incel kavramını ve topluluklarını tartışmaya başladık. Sebebi ne olursa olsun, bir annenin kızının kesilmiş başının önünde feryadını izledik. Oysa zaten, Diyarbakır’daki Narin Güran cinayetini henüz aşamamış ve cinayetin arka planını da anlayamamıştık. Diğer yandan maalesef Fatih’teki cinayetler gündemi öyle sarstı ki yine birkaç gün önce Beyoğlu’nda sokak ortasında cinsel saldırıya uğrayan kadını ve olayın ta kendisini hakkınca konuşamadık.

Herkes toplumsal bir cinnetten bahsetmeye başladı. Doğruluk payı da olabilir. Zira eş zamanlı bir biçimde patlak veren birçok farklı olaydan, gündemimizi meşgul eden birçok sorundan bahsediyoruz. Ama şunu da vurgulamak gerekiyor: Söz konusu kadınlar olduğunda bizim toplumsal cinnet olarak adlandırdığımız şeyin hepsi değilse de bir kısmı, aslında adaletin tecelli edememe hâline tekabül ediyor. Bir başka deyişle kadınlara karşı artarak devam eden şiddet ve vahşet olaylarının bu denli pervasızca aksetmesinin sebebinin, kişilerin yaptıklarının çoğu zaman cezasız kalması olduğunu biliyoruz. Örnekler çok... Mesela bir kadın, eski eşi tarafından katledildiğinde, genellikle o kadının o eski eşle ilgili birden fazla şikayetinin bulunduğunu, ama bu konuda pek de bir şey yapılmadığını öğreniyoruz. Sevgilisini öldüren bir katilin sırf mahkeme sırasında takım elbise giyip kravat taktığı için iyi halden yararlandığını okuyoruz. Ya da tecavüze yeltenen birinin, göz altına alındıktan sonra serbest bırakıldığını ve yeniden göz altına alınması için sosyal medya tazyikinin işe yarar bir adalet mekanizması haline getirildiğini görüyoruz. Adalet sistemimizdeki ceza infaz indirimlerinin ve afların kişiyi yeni suçlara itmekten öteye giden bir işlevinin olmadığını da günden güne deneyimliyoruz. Bunu kadınlar mevzubahis olduğunda daha çok anlıyoruz. Zira, hapisten çıkıp (eski) eşi kurşunlamak şaşırdığımız haber olmaktan çıkmış vaziyette. 

Tüm kadınlar “6284 uygulansın”ı, yasa uygulanmadığı için slogan haline getirdi. Türkiye’nin resmen bir parçası olmaktan çıktığı “İstanbul Sözleşmesi” öyle akıl almaz şekillerde tartışıldı ki kamuoyu sözleşmeyi neredeyse bir “ahlaksızlık” metni olarak kodladı. Oysaki, İstanbul’da imzalandığı için İstanbul Sözleşmesi olarak anılan metnin resmî başlığı “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”ydi. Yanı sıra, ahlak dediğimiz şey de aslen bir toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri anlamına geliyordu. Sözleşmeden çıkışımız, buradan baktığımızda bir çelişki sunmuyor mu? Bir kısma göre sunmuyor. Çünkü, ahlakın da adaletin de içinde sadece muhafazakâr ve dini ögeler barındırdığına dair yanlış bir kavrayış var toplumumuzda. Zaten birkaç gündür, yani yaşanan olaylardan sonra kabahati adaletin tecelli etmemesinden ziyade, seküler hukuk sistemine atan, bu olayların şer’i hukuk sistemi için kapı aralaması gerektiğini savunanlar vardı...

Türkiye’de kadınlar için mücadele bitmiyor, bitmeyecek. Bu her zaman, cinayet, şiddet, cinsel saldırıya karşı da olmayacak. Kadınlar bir yandan adına toplumsal cinnet denen bir adalet sorunuyla karşı karşıyayken, diğer yandan doğumlarını bile nasıl yapmaları gerektiğine dair direktif aldıkları bir düzenle yüz yüzeler. İki cinayet vakasının ve bir cinsel saldırı girişiminin yaşandığı günlerde Sağlık Bakanlığı’nın kamu spotu, kadınları bir de doğum şekliyle ayrıştırıyordu. Kısa ve öz: Sezaryen yaparsanız hem bebeğinizle bağınız kopuk hem de başarısız olursunuz. Ezcümle, ölmediğimiz ve güvende olduğumuz, hatta devlet ve toplumun bir bölümü için ne mutlu ki doğurduğumuz zamanlarda da işimiz oldukça zor...