Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,6590
Dolar
Arrow
34,2576
İngiliz Sterlini
Arrow
45,0268
Altın
Arrow
2922,0000
BIST
Arrow
9.157

Adalet yok, “Atalet” var!

Adalete olan inanç kaybolunca “atalet” hali başlar. Toplum yozlaşır, “sokak kuralları” uygulanır, hukuk dışılık artar.

Kaynağını insani değerler ve ahlaktan alan hukuk, yerini ahlaki değer yargılarının yok sayıldığı bir düzene bırakır. 

Böyle bir ülkede çetelerin, çıkar amaçlı suç örgütlerinin, devlet içinde devlet olanların sayısı artar.

Gençler kolay para bulmaya, kısa yoldan yükselmeye, emek vermeden zenginleşmeye heves eder.

Okumak, emek vermek, çalışmak “enayilik” kabul edilir. Her şey işte bu ilk kıvılcımın önlenemez bir yangına dönüşmesiyle başlar.

Hukukçunun, hukuk kurallarını uygulamadığı, Siyasetçinin Anayasa hükümlerini yok saydığı, Yüksek Mahkemeye “ben senin kararını tanımıyorum, kapatalım gitsin” dediği bir ülkede sıradan vatandaşın ne yapmasını beklersin?

Önceki İçişleri Bakanının, muhtarlara yönelik “sen yık, mahkeme kararı arkadan gelsin” söylemini Hukuk Devleti’nde nereye koymalıyız?

Son bir ayda yaşadıklarımız adalet sisteminin, adeta “atalet sistemine” dönüştüğünün iz düşümü değil mi?

Devam eden Narin Cinayeti Soruşturmasında halihazırda failin tespit edilememesi, tüm delillerin etrafa saçılması, kamuoyunda üretilen senaryoların ifade tutanaklarında karşımıza çıkması “adalet dağıtmak” mı şimdi?

Peki ya “suç işlemeyi alışkanlık haline getirmiş” bir zanlının, elini kolunu sallayarak suç işlemeye devam etmesini, gencecik bir kadın polisi hem de başka bir polisin silahı ile öldürmesini nereye koymalıyız?

İçişleri Bakanının neredeyse her gün organize suç örgütlerine yapılan operasyonları duyurduğu ülkemizde, bu yasadışı yapıların memleketimizde nasıl “kök saldığını” sorgulamadan yaşamak mı en doğrusu?

Can” alınıp “Brunson” verilirken; “Dilruba” alınıp “Deniz” salınırken, bir yanda ABD diğer yanda Almanya’nın süreçlere müdahil oldukları konuşulurken, adaletten mi yoksa atalet halinden mi bahsetmek gerekir?

Gazze’ye gözyaşı akıtıp, soykırım nitelemesi yaparken; Mavi Marmara Davasını İsrail Devleti ile imzalanan “ikili anlaşma uyarınca” düşüren hukuk sisteminin adalet dağıttığına inandırabilir miyiz insanımızı?

Peki ya gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda öldürülmesi davasına bakan Mahkemenin, dosyayı Suudi Arabistan Mahkemelerine göndermesini mi göstermeliyiz adalet sisteminin çalıştığına örnek olarak?

Gezi Parkı Davası’nda Beraat Kararı veren Mahkemenin yargıçlarını sürüp, yerlerine atanan yargıçların Mahkûmiyet Kararı vermesi, Osman Kavala hakkındaki tahliye kararının uygulanmaması, Anayasa Mahkemesi ve AİHM Kararlarının “görmezden gelinmesi midir” adalet sistemimizin hali pürmelali…

Peki ya Mahkemeler eliyle siyasi yasaklar getirmek, seçilmiş Belediye Başkanı için YSK’nın “yok hükmünde” kabul ettiği kararlar almak, bu kararlarla siyasetin dizaynına kapı aralamak mıdır adalet dağıtmak?

Anayasa Mahkemesi Kararını, Yargıtay’ın; Yargıtay Kararını Anayasa Mahkemesi’nin “yok saydığı” bir düzen ne ölçüde güven telkin eder vatandaşına?

Sinan Ateş Cinayeti Davasındaki acılı eşin anlattıkları, Çorlu Tren Kazası Davası’ndaki ailelerin çaresizlikleri, Hatay Depreminde yıkılan binaların müteahhitlerinin yargılandığı davalardaki bilirkişi raporu tartışmalarını nereye koymalıyız?

Gazeteciler hakkındaki soruşturmalarda “atalım 3-5 ay içeri, aklı başına gelsin” söylemleri peki? Sokak röportajlarını, sosyal medya paylaşımlarını hedefe koyan ve tutuklamaya kadar işi vardıran Sulh Ceza Hakimliği Sistemine, “iktidarın sopası” diyenler yanlış mı düşünüyorlar?

Ana Muhalefet Partisi liderinin “adalet” yürüyüşü yaptığı bir ülkede, adalet sisteminin işleyişini sorgulamak, “Hukuk Güvenliği” kalmadığını ifade etmek yanlış olmaz sanırım.

Komplo Davalarındaki sahte delil skandalları, muhalif gazeteciler hakkındaki soruşturmalar, uyuşturucu baronlarının siyasilerin ricasıyla serbest bırakıldığı iddiaları, FETÖ Borsası meselesi … hepsi adalet sistemi içindeki derin dehlizler misali önümüzde durmuyor mu?

İçinde yaşadığımız dönem, başta hukukçular olmak üzere toplumun üzerine karabasan gibi çökmüş vaziyette…

"Adaletin küçüldüğü ülkelerde, büyük olan artık suçlulardır" sözüne itiraz edebilecek kaç kişi var ülkede?