Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.471

1 Mayıs bayram değildir

Şöyle bir hayal geliştirelim; 1 Mayıs günü tüm emekçiler siyah giysiler içinde, ellerinde siyah çiçeklerle mini gruplar halinde büyük kentlerde, özellikle de emekçi bölgelerde, önemli caddelerde kimseyi rahatsız etmeden ve suç teşkil edecek hiçbir olaya karışmadan yürüse, kim ne yapabilir? Çünkü ne etrafa rahatsızlık vermeden siyah kıyafetler giyinmek, ne de ufak gruplar halinde yürümek suçtur. Peki, böylesi bir gösteriyi halk nasıl algılar, güvenlik güçleri nasıl tepki koyar ve ertesi gün medya olayı nasıl yansıtır? Benim düşüncem şudur ki, böylesi sessiz bir gösteri, gerekli çevreler üzerinde davullu, zurnalı, hele de halay gruplarının bol eğlenceli 1 Mayıs kutlamasından çok daha etkili olur. Bu ses, sermaye ve sermayenin siyasi ortağı hükümet tarafından duyulur. O zaman şöyle düşünelim, 1 Mayıs bir şenlik ve kutlama günü müdür, yoksa sömürü ve sair sosyal sorunlar üzerinde düşünme ve ilgili makamlara sorun çözücü proje üretmeleri için mesaj verme günü müdür?

            Ne gariptir, emekçiler 1 Mayıs’ı kutlarken devleti muhatap alıp sermayeyi arka plana atar. Emekçi dostlarımız bu tavırları ile çok ciddi bir hata içine düşmekte ve mücadelede asıl hedeften sapmaktadırlar. Şunu çok net bilmeliyiz ki, emekçilerin denetimli olarak bir alanda bayram havasına sokulması sermaye-devlet işbirliğinin sonucudur. Emekçilerin bu işbirliği konusunda bilinçli olması ve suç oluşturmadan bunu aşması gerekmektedir.  

            Devlet denen yönetsel aygıt sermaye ile emek arasında sürdürdüğü gizemli politikalarla asıl taraflar arasındaki mücadeleyi perdelemektedir. Her 1 Mayıs günü toplanma yeri konusunda devletle karşı karşıya gelinmesinin sebebi devletin sermaye adına öne atılmasıdır. Her yıl olduğu gibi, bu yıl da kamu düzenini korumak adına araya girmiş ve sermayeyi geri plana çekmiş olan devlet, bu yazının yazıldığı ana kadar sembol alan Taksim’i yasaklamış bulunmaktadır.  

            Bu topraklar üzerinde çalışan ve haksız yere cefa çekenler karşısında haksız sefa sürenler varsa ve bu aşırı farklılık sadece üretim aracı sahipliği ve devlete dayalı güç ilişkisine bağlı ise, bu işin başlangıcında bir yanlışlık var demektir. Şunu çok net algılamak gerekiyor ki, bu yanlışlığın ana müsebbibi devlet değil, sermayedir. Diğer bir deyişle, devlet aygıtının arkasında kendisini gizleyen yapı kapitalist sistemdir. Emekçi dostlarımız, lütfen sistemin adına dikkat ediniz, sistemin adı emeği, alın terini, cefayı tanımlamıyor, tam tersi sermayeyi ve patronu tanımlıyor. Hal böyle olunca,  eğer ortamımızdan şikâyetçi isek, bunun asıl muhatabını ve onu temsil eden organı iyi tanımalıyız. Adres yanlış seçilirse, tanı da yanlış olur, dolayısıyla her yıl tekrarladığımız oyunu algılayamayız, olayı kutlamaya dönüştürür, halayımızı çeker ve kendimizi aldatırken, asıl hedefi atlamış ve mutlu kılmış oluruz.

            Oysa çok net görülmesi gereken olay şudur ki, tarihin derinliklerinden gelerek istikbale uzanmaya aday süreç ne bir günlüktür, ne de bir kutlamadır. Bu süreç, sınıflı toplumların uzun erimli ve bilinçli mücadelesidir. Açıktır ki, bu mücadelede taraflar vardır. Çok net olarak bilinmesi gereken gerçek de şudur ki,  taraflardan biri emekçi kesim, diğeri ise devlet ya da hükümet değil, sermayedir. Topluma kıdem tazminatı, enflasyon, işsizlik, vergi politikası vb yansıyan olumsuzluklar sermaye tarafından üretilen, sermayeye yarayan, fakat devlet ya da hükümet politikaları olarak algılatılan manevralardır. Devlet aygıtı, meselelerin derinden anlaşılamaması ve toplumsal huzurun sağlanması adına söz konusu politikaların müsebbibi ve potansiyel çözücüsü olarak gösterilmektedir. Hâlbuki hepimiz biliyoruz ki, işsizlikten, enflasyondan ve sair benzeri sorunlardan en çok rahatsız olan da sermaye değil, devlettir. O zaman meseleye biraz daha farklı yaklaşmak gerekmez mi? Sermaye, devletin öncülüğünde emekçi örgütlerini, sendikaları bölüyor, parçalıyor. Sermaye ve devlet sendikaların bir kısmına görece olumlu davranarak kısmen korumaya alırken, diğer sendikalar üvey evlat muamelesine uğratılmaktadır. 1 Mayıs ruhu karşısında sermaye ve onun siyasal ajanının sendikalara karşı tutumu budur.

            Sendikalara burjuva ekonomisinin işleyişi ve sömürü olayının etraflıca anlatıldığı eğitim seminerleri yapılması önerisini yapsak tüm emekçiler için çok daha olumlu olmaz mı? Bu projeyi bir güne sıkıştırmayıp, Mayıs ayını “emek ayı“ olarak kabul edip, fabrikalarda ve türlü işyerlerinde emek-sermaye-devlet, iş yaşamı ve politikaları gibi başlıklar altında seminerler yapılsa, tek bir günlük bayramsı kutlamalardan daha anlamlı ve yararlı olmaz mı? Böyle bir program iki yönlü yararı olur. Birincisi, emekçi dostlarımızın bilinçli eylemleri çok daha etkili olur. İkincisi, bu hareketlenmeden ürken sermayenin ve onun siyasi ayağı konumundaki hükümetin emeğe karşı tavrı bugünkünden çok daha farklı ve olumlu olur. Emeğe karşı her olumlu tavır kısa sürede emek kesimine belirli bir yarar sağlar, fakat uzun sürede sermaye bu kazancı geri almanın yollarını dener ve maalesef bunda da başarılı olur. O nedenle, emekçiler olabildiğince sömürü alanını daraltmaya çalışırken, aynı zamanda da sömürüsüz sınıfsız toplum hayalini daima hafızalarda taze tutmalıdır.     

            Torunlarımın mezuniyetlerini kutlamak üzere yurt dışında bulunacağımdan, değerli okurlarımdan bir aylık izin rica ediyorum. 29 Mayıs günü buluşmak üzere, 1 Mayıs tüm emekçi dostlara kutlu olsun!      

           


[i] Bu yazı, konu benzerliği sebebiyle, Evrensel Gazetesi’nde 26.04.2019 tarihli yazımdan esinlenerek oluşturulmuştur.