Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
34,9385
Dolar
Arrow
32,5064
İngiliz Sterlini
Arrow
40,8451
Altın
Arrow
2441,0000
BIST
Arrow
10.087

Asgari ücret niçin yükseltilmiyor?

Asgari ücretliler zor durumdalar. Çalışanların muhtemelen üçte ikisinden çoğu asgari ücretlidir. Biraz abartı ile beyaz yakalılar dışında emekçilerin asgari ücretli olarak çalıştıkları, daha doğrusu sömürüldükleri yadsınamaz bir gerçekliktir. Bugünkü konumuz; emekçilerin büyük çoğunluğu açlık sınırı etrafında sürünme düzeyinde çalışırken, emekçi kesimde büyük bir patlamaya meydan verecek koşullar devam ederken, üstelik de AKP alan kaybederken, neden ve nasıl oluyor da hükümet asgari ücret konusunda kılını dahi kıpırdatmamaktadır, daha gerçekçi bir ifade ile kıpırdatamamaktadır? Evet, hükümet bu konuda bir adım atamadığı gibi, diğer tüm konularda olduğu gibi, burada ileriye yönelik bir vaatte de bulunamamaktadır. Anlaşılan derin bir korku hükümeti sarmıştır! Peki, nedir bu korku? İşte bugün bunları kısaca tartışacağız.

      Önce şu konuyu saptayalım. Bir siyasi erk ne denli diktatör olursa olsun, her alanı denetleyebilir ya da denetleyebilir gibi görülebilir, fakat bir alan var ki, her tür hükümete karşı mutlak özgürlüğü ile hâkimiyetini sürdürür. O alan kapitalist sistem ekonomisidir. Bunun sebebi, devlet-ekonomi ilişkisinde alt-yapı olan ekonominin üst yapı olan devlete başat olmasıdır. Örneğin, faiz inadıyla siyasetçi aklına göre faizi denetledi, fakat sistem kur yükselişleri ile yanıt verdi ve siyasinin otoritesini sarstı. O nedenle ekonominin işleyişini iyi anlamadıkça, hiçbir iktidar sağlıklı yol alamaz. Dikta kapitalist ekonomi yönetiminde geçerli değildir. Muhtemelen, 20 küsur yıldır ne yaptığı meçhul olan AKP’nin bocalaması, kapitalist iktidar ile diktatör siyasi yapılanma heveslisinin bocalaması idi! Meseleyi biraz daha genişletip, ülke ekonomisinin hangi ajanları ile küresel ekonomiye eklemlendiği de hesaba katılarak, politika kurgulanmasına gidilmelidir. Bu konuyu, geçerek de olsa, böylece ortaya koyup, yolumuzu açtıktan sonra asgari ücretin neden baskılı tutulduğu konusuna yönelelim. 

Ücret ve doğal olarak asgari ücret firma içi maliyettir. Diğer bir deyişle, ücret ve asgari ücret firma hesaplarına üretim maliyet unsuru olarak girer. Tüm maliyet unsurlarının toplamı firmanın üretim maliyetini oluşturur. Piyasa koşuluna göre firma da belirli oranda ‘mark-up’ uygulaması ile satış fiyatını belirler. Diğer bir deyişle, piyasa koşuluna bağlı olarak maliyetler üzerine uygulanan belirli yüzde ile firma ürünü için satış fiyatı saptanır. Genellikle büyük firmalar tekel ya da oligopol konumlarıyla piyasaya hâkim olduğundan, mark-up oranlarını da yüksek tutarlar. Şu halde, saptamamız gereken birinci olgunun, bir maliyet unsuru olan ücretin mark-up ile belirli oranda yükseltilerek maliyete yansıtıldığıdır. Örneğin, 1000 ünitelik ücret maliyeti, % 10 mark-up ile maliyetlere 1100 değeriyle yansıtılır. Bu durumda, yükselen ücret, sadece tüketici talebi olarak talep-yönlü enflasyonu değil, onunla birlikte ürün maliyetini yükselttiği için firma maliyeti olarak arz-yanlı enflasyonu da tetikleyebilir. Bu nedenle, ulusal gelir içinde ücretlerin oranının erimesine dayanarak ücret artışlarının enflasyona sebep olamayacağını ileri sürmenin fazla bir mantığı yoktur. Bu arada bir ücret yükselişi furyası dillendirildiğinde firmaların nasıl bir fiyat patlamasına yol açabileceği de çok yüksek olasılıktır. Şunu da hesaba katmamız gerekir ki, firmanın tek maliyet unsuru ücret olmayıp, bunun yanında, elektrik, doğal gaz, kira, hammadde vs girdisi gibi kalemler de hesaba katılmalıdır. Anlaşılan, maliyet oluşturan tüm girdiler arasında hükümet en fazla emek faktörünü baskılayabilmektedir. Gözden kaçan önemli bir noktadır bu! 

İşin bir başka yönü de, olağanüstü sömürü altında kalan emekçi, firma ücretine ek olarak banka kredisi kullanmaktadır. Bu süreç iki koldan enflasyonist etki yapabilir. Birincisi, meta olarak üretim maliyeti firma karı ve maliyet unsurları olarak kabul edilip, aşırı sömürü ile geçim sıkıntısına itilen emekçinin kullandığı kredi, meta üretim maliyetini aşan bir satın alma gücünün piyasaya çıkması anlamına gelir ki, bu durum da kendi çapında enflasyona yol açabilir. İkincisi, ise, birinci duruma tersinden bakarsak, emekçinin finansal alandan aldığı krediyi üretim dışı ya da düşük verimlilik karşıtı gelir olarak düşünürsek, kredi yoluyla piyasaya çıkan satın alma gücü Baumol etkisi olarak bilinen sonuca, yani belirli oranda enflasyona sebep olabilir.

Enflasyon olgusu hükümetin üzerinde durduğu ve baskılamaya çalıştığı bir sorun olmakla beraber, neden asgari ücret konusunun bu bağlamda da gündemimize gelmesi, sadece iç ekonomi ile değil, dış ekonomi ile ilişkileri de ilgilendirmektedir. Bu konuda dış ödemeler dengesi bağlamında ticaret dengesi ve nakit hareketleri önemlidir. Birinci mesele olarak sanayi yapımızın verimsizliği karşımıza çıkmaktadır. Sanayi yapımızın verimsizliği, girdi maliyetlerini absorbe edebilecek ve ihracata olanak sağlayabilecek düzeyde olmadığı gibi, firmanın ‘açık pozisyonu’nu kapatabilecek düzeyden de geri görüntüdedir. Sanayi yapımızın verimsizliği meselesidir ki, Özal döneminde sıcak para ‘afyon’una girmeye kapı açtık, hala da o yolda ilerliyoruz. 

Öyle gözüküyor ki, gerek enflasyon, gerek asgari ücretin şiddetle baskılanarak aşırı sömürüye yol açılmasının kökeninde genel görüntüsü ile geri ve verimsiz sanayi yapılanması yatmaktadır. Asgari ücret, sistematik cari açık, beyannameli yükümlülük sayısının yetersizliği, hatta Suriyeli sığınmacıların üzerine kurulan aşırı sömürü oluşum ve süreçlerini birer aktarım mekanizması olarak görüp, olayın kökenine indiğimizde, geçmişte uygulanan isabetsiz (yanlış diyemiyorum, zira onlar da sermaye baskısı ve oy endişesi altında gerçekleştirilen bilinçli idi!) politikaların birikimli sonucudur.