Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.471

Bilgi ve bilimsellik

Hatırlanacağı üzere, geçen haftaki giriş yazısında bilgi ile bilimsellik arsındaki farkı kısaca açıklamıştım. Bugün, bu konu üzerinde yoğunlaşıp, günümüze ait bir sorunla meseleyi açarak, gelecek tartışmalarımıza sağlam zemin hazırlamak istiyorum. 

Malûmdur ki, Marx ünlü teorisini, biri İskoç iktisatçılarından devşirdiği iktisat teorisi, ikincisi Alman felsefe sisteminden devşirdiği güçlü felsefi yapı, üçüncü olarak da Fransa’da ortaya çıkmış ütopik sosyalizm düşünce sisteminden devşirdiği yapı olarak, üçlü ayak üzerinde inşa etmiştir.

Üçlü ayağın ikisini bilgi, birini ise bilimsel düşünme ve işleme sistemi olarak ele aldığımızda, Marx’ın bilimsel sosyalizme ulaşma yolunu bulmuş oluruz.

Şöyle ki, Adam Smith ve David Ricardo da dâhil olarak İskoç iktisatçılarının da kökeni 1600’lerin sonlarında yaşamış John Locke’a dayandırılan emek değer teorisini benimsemiş olmalarına rağmen, sömürünün netleştirilmesi için Marx’ın beklenmesi, ancak bilginin belirli alt-yapı üzerinde bilimselleştirilmesi süreci ile açıklanabilir.

Metaların değişim değeri ile kullanım değeri arasındaki farklılık Smith’te de ortaya çıkmış, ücret ile metanın fiyatı arasındaki fark Ricardo’da da görülmüş olmakla beraber, sömürü olgusunun netleştirilememesi, yaşanan olgunun oluşumunun bilimsel açıklamasının yapılamamış olmasının sonucudur.

Peki, bilimsel açıklamanın yapılamamış olması ifadesi ile ne demek istemekteyim?

Bilimsel açıklamanın yapılamamış olması, müşahede edilen olguların oluşum geri planındaki sebep-sonuç ilişkisinin görülememiş ya da açıklanamamış olmasıdır. Örneğin, Ricardo sisteminde ücret ile emek gücünün ürettiği metanın satış fiyatı arasında fark olduğu görülmektedir.

Ricardo, konuyu soyut düşünememenin sonucu olarak, bu farkı üretim ve satış dönemleri arasındaki zaman farkına bağlı oluşan faiz işe açıklamayı yeğlemektedir. Oysa soyut düşünce sisteminde iki olgunun da eş anlı yaşandığı düşünüldüğünde Ricardo’nun zaman ve faiz konularına bağladığı düşünce sistemi çöker.

Öyle gözüküyor ki, Ricardo sisteminde yaşanan olguların bilimselleştirilmesi sistemi hatalıdır. Bu hatanın da, düşüncel ya da kurgusal sistemde oluşan hatadan kaynaklandığı ortadadır. Şu halde, bilginin bilimselleştirilmesinde uygulanan nedensellik kuralının kurgulanmasının ciddi bir mantık süzgecinden geçmesi gerekmektedir. Kısacası, bilimsel düşünme ve muhakeme yürütme çok zor bir iştir! Ancak, bilimsel yönteme başvurulmamasının sebebi, zorluk değil, aşağıda açıklanacağı üzere, ideolojiktir. 

Üzerinde çok daha derin tartışmalara sürüklenebileceğimiz bu konuyu burada kesip, şimdi de Fransız ütopik düşünce sisteminin neden güçlü bir sistemik yapıya dönüştürülememiş olduğuna gelelim.

Aslında İsviçreli olduğu halde, genellikle İtalya ve Fransa tarihi üzerinde ünlü eserleri nedeniyle daha çok Fransa’ya mal edilen Jean Charles Léonard de Sismondi gibi ütopik sosyalistlerinin ve takipçilerinin bilimsel açıdan düştükleri hata, kapitalist sistemin işleyiş mekanizmasına değil de, sonuçların dayalı olarak, bir tür isteksel sistem önerisinde bulunmuş olmalarıdır. Marx’ın ve takipçilerinin ütopik sosyalistlerden farkı ve üstünlüğü, sistem açıklamalarında sonuçlara değil, işleyişe bakmalarıdır. Gözlemsel yaklaşımla, bilimsel yaklaşım arasındaki fark!  

Burası bir teorik tartışma ortamı olmadığı halde, neden böylesi bir alana girmiş olduğumun sebebi nedir?

Bu sorunun yanıtı, gerek ülkemizde gerek tüm dünyada toplumsal sorunların tartışılmasında, sistem mantığının kasıtlı olarak atlanıp, kimi siyasilerin ya da bankacıların veya emekçilerin, belki de patronların (Allah korusun!) hatalı davranış içinde oldukları gibi bir zehaba düşülmesinde yatmaktadır.

Peki, eğer durum bu ise, şu soruyu nasıl yanıtlarız: söz konusu insan ya da kesimler neden böyle bir hata içine sürüklenir de, bizzat kendileri de yaşanan olumsuzluk içine düşer? Tüm piyasa aktörelerinin ya da karar alıcıların, sonucun kendilerini de olumsuz duruma sokacağı bir hatayı yaptığını ileri sürmek akılla bağdaşır bir şey midir? Bu tür sorular daha da çoğaltılabilir olmakla beraber, şöyle bir cümle ile bu soruyu kapatalım: Bir sistemde hiç kimse hata yapmamaktadır; herkes, siyasiler ve vatandaşlar kendi kapasiteleri içinde öz yararlarına uygun rasyonel davranış içinde karar alırlar. O zaman, neden böylesi, çöpleri halıların altına itercesine akıl almaz, mantıkla bağdaşmaz iddialar ileri sürülmekte, savunmalar yapılmaktadır? 

Bu garip durumu, son kriz esnasında en ünlü profesörlerin ve yazarların kullandığı bir ifadeyi ele alarak açmaya çalışayım. İfade şöyle: “2008 yılında, ABD’de finansal kriz gerçekleşti.” Bu cümlede üç önemli yalan ya da gerçeği yansıtmayan ifade var. Birincisi, kriz ABD’de değil, kapitalizmin en gelişmiş ekonomisinde oluştu. ABD en gelişmiş ekonomi olduğu için kriz o coğrafyada ortaya çıktı. İkincisi, kriz 2008 yılında değil, 1970’lerin başlarında, 1973’ler dolayında ortaya çıktı ve bu süreci 1974 petrol şoku hızlandırdı. Üçüncüsü, 2008’de finansal şok yaşandı, finansal dünyada kriz olmaz, çünkü finansal dünya göstergeler dünyasıdır, gerçek ise reel piyasalarda yaşanır. Nitekim kriz 1970’lerin başlarında yaşandı, finansal süreç bunu 2000’lere kadar sürükledi. Reel piyasalarda bir kriz yaşanmadıkça, finansal çöküş yaşanmaz. Peki, durum bu ise, neden oluşum gerçek sebebiyle değil de, görüntülerin oluştuğu sahte dünyaya sıkıştırılarak anlatıldı, diye sorarsak, bunun yanıtı, krizden sistemi değil de, bankacıları, ABD’nin FED sistemini ve bazı siyasileri sorumlu tutarak, sistemi aklamak olabilir mi, acaba!

Olgular, oluşumlar yaşanırken, bunların açıklamasında yüzeysel görüntü ile yetinip, nedensellik sorgulaması yapılmamasının derin sebebini bir düşünelim, lütfen