Ekonomik krizlerin algılanması ve tedavisi klasik iktisat öğretisinde olanaksızdır, çünkü klasik öğretide konjonktür dalgaları başlığı altında bir konu okutulur ve mesele yüzeysel geçiştirilip, kriz görüşüne yer verilmez, zira klasik görüşe göre piyasa kurallarına riayet edildiği durumda her şey yolunda suhuletle seyreder. Ne var ki, öğretinin tüm iyimser yaklaşımlarına rağmen başımızı bir türlü krizlerden çıkaramıyoruz.
Yazının başlığına dönecek olursak, bu yazıda mufassal bir kriz tartışmasına girecek değilim. Burada sadece kriz bağlamında ana akım iktisat öğretisinin önemi bir hocasının önerisi ile Trump’ın son politikasını karşılaştırarak kısaca tartışmak istiyorum. Önce ilgili kişilerin söylem ve politikalarını başlıklar halinde görelim. Karşı karşıya koyacağım söylem ve görüşler şöyle: bir yanda ana akım iktisat öğretisinin ünlü temsilcisi Paul A. Samuelson’un ‘faktör fiyatlarının eşitlenmesi’ görüşü var, diğer yanda da Trump’ın gümrük vergileri politikası yer almaktadır. Şimdi de bu görüş ve politikaları açarak, birbirleri ile uyumluluk ve tersliklerini kısaca irdeleyelim.
Samuelson’un teorisi, üretimin yüksek ücret maliyetli bölgelerden düşük ücret maliyetli bölgelere doğru kayarken, birinci bölgede ücretlerin durağanlaşması, hatta gerilemesine karşın, ikinci bölgede ücretlerin yükselmesiyle bölgelerarası ücret farklılıklarının azalması, hatta kalkması mantığına dayanır. Bu görüşün teorik formülasyonunda, ekonomik krizlere kısmî çözüm olarak sermayenin uluslararasılaşması, diğer bir deyişle küresellşeme politikalarının ayaklarından birinin oluşturulduğu açıktır. Teorinin anlatımında doğrudan küreselleşme hedefi yoktur, ancak dönemin ekonomik sıkışıklığının düşünürlere, bu arada Samuelson’a da insiyaki olarak böyle bir çözümün uygun düşeceği düşüncesini telkin etmiş olacağı düşünülebilir. Samuelson’un faktör fiyatlarının eşitlenmesi görüşü ile krizlerin ilgisi, çok dar görüşlü bir yaklaşımla şöyle kurulabilir. Kapitalist krizlerin bir sebebi talep daralması, satışların duralaması ve kâr oranlarının gerilemesi olarak verilir. Piyasaların daralmasına çözüm olarak bir yandan piyasaların coğrafi alan olarak genişletilmesi, yani küreselleşme, diğer yandan da piyasaların zaman olarak genişletilmesi, yani finansallaşma önerilmiş, hatta bilindiği üzere uygulanmıştır da. Neoliberal uygulamalar olarak bilinen politika demetinin özünde 1974’lerde başlayan ekonomik durgunluğun giderilme amacının yattığı bir gerçektir. Fakat ilginçtir ki, neoliberal politikalar tüm yerküreyi kapsadığı halde, bir türlü istenen sonuç elde edilememiştir. Daha ileride tartışacağımız üzere, ana akım iktisat öğretisinin tüm parlak ifadelerine rağmen bu yolla kriz çözülmeyecekti, çünkü ana akım öğreti krizin ana sebebine inmemekte ve ana sebebi ortadan kaldırıcı politikaları geliştirememekte, daha doğrusu, ana akım teorinin kapsamı ve ideolojisi böylesi radikal dönüşüme izin vermez. Nitekim görüldüğü üzere, yaklaşık yarım yüzyıla yakın süredir girişilen tüm çabalara rağmen küresel kriz bir türlü çözülemedi, yakın gelecekte de çözülebilecek gibi durmamaktadır. Krizlerin niçin böylesi inatçı olduğu klasik piyasa anlayışı ve yöntemleriyle çözülemediği tartışmalarını ileriki yazılara bırakarak, günümüzün çılgını Trump’ın son önlemlerini ele alarak, bu bağlamdaki yerini ve anlamını kısaca tartışalım.
Trump’ın çılgın olarak algılanan gümrük politikalarını iki düzlemde ele alabiliriz. Birincisi, ekonomide yaşanan istihdam, kamu açıkları ve cari açık sorunlarını giderici çare olarak üretimin içeriye çekilmesi; ikincisi ise, ABD’nin giderek eriyerek kaybolmaya yüz tutmuş olan küresel hâkimiyetinin konsolidasyonu ve idamesi için üretimi içeriye çekerek teknoloji sızıntılarının engellenmesidir. Detaya girmeden söyleyebiliriz ki, açıklanan uygulama politikalarının söz konusu hedeflerin sağlanmasında etkili olabileceği kabul edilebilir. Ne var ki, bu politikalar, ABD’nin kısa vadeli hedeflerine uygun olurken, ABD dışı ekonomilerin daha derin bir krize sürüklenmesine sebep olabilir. Başka bir anlatımla, Trump politikaları genel küresel krize çare olmayacağı gibi, maalesef, geçici bir süre için ABD’nin selameti uğruna ABD dışı ülkeler feda edilmiş olmaktadır. Bu görüşleri temel ana eksende toplayacak olursak, Trump’ın küresel krize çare üretme diye bir çabası olmadığı, ana gayesinin birincisi, ABD içindeki yerel krize kısmî çare üretme, ikincisinin ise, ABD’nin küresel hâkimiyetinin sürdürülmesinin sağlanması olduğudur.
Burada ifade edilmek istenen fikir ne Samuelson’un teori ve düşüncelerinin yetersiz olduğu, ne de ABD politikalarının kısa vadeli ve yerel olduğudur. Söylenmek istenen şey, yerel veya küresel, öyle anlaşılıyor ki, Samuelson da Trump da meseleyi anlayamadıkları için kapsamlı teori ve çözüm üretememişlerdir. Kapitalist krizlerin sistemin içsel dinamiklerinden kaynaklandığı, dolayısıyla gerek sorunların anlaşılmasında, gerek kalıcı çözüm üretilmesinde kapitalizmin işleyiş dinamiklerinin irdelenmesi ve ona göre sistemik değişim ve dönüşümlere yer verilmesi kaçınılmazdır. Ne var ki, sistemler ve sistemlerin koruyucu melekleri olan ideolojiler sermaye sahibi toplumsal elit zümresinin hâkimiyetinde olduğundan, ne akademiden bu konuda tatmin edici bir çözüm beklenebilir, ne de sermayenin siyasal temsilcisi devlet aygıtlarından sorunu çözücü ve kalıcı politika ve eylem gündeme gelebilir.
Çok Okunanlar

İmamoğlu İnşaat'ın yeni yönetimi belli oldu!

Eski Devlet Bakanına 'CHP'ye kayyum' teklifi iddiası

Gelinim Mutfakta 18 Nisan Cuma puan durumu: Bugün kim elendi?

Ali Koç Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ne konuştu? Ziyaretin detayları ortaya çıktı

İşte CHP'ye kayyum iddiasının perde arkası...

Bugün hangi maçlar var? 18 Nisan Cuma kimin maçı var, saat kaçta?

Erdoğansız AKP eriyor

Otobüste 'öpücük verme' kavgası, kadın çileden çıktı

Mazlum Kobani’nin koluna ilk kim girecek?

Asgari ücrete ara zam gelecek mi? Yeni rakamı açıkladı