Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.471

Seçim ve ekonomi

Önümüzdeki yerel seçimler yerel idarelerle ilgili olsa da, iktidarın beklentisi çok farklı; şöyle ki, iktidar cephesi seçim başarısıyla güçlenip, özellikle de İstanbul Büyükşehir Başkanlığı’nı alıp yeni ve çok büyük bir ihtimalle gerici bir anayasa yapmayı tasarlamaktadır. Zira iktidar cephesi, giderek sıkışan ekonomiyi polisle baskı altına almadan önce, dinselleştirilmiş gerici kalıplarla tevekküle mahkûm ederek dünya emperyalizminin biçtiği görevlerini hakkıyla yerine getirmeye ya da bu son dönemde artık tamamlamaya çalışmaktadır.

Seçime giderken iktidarın küfesinde yüksek enflasyon, enflasyonu yakalayıncaya kadar kaçınılmaz olarak devamlı yükseltilen ve yükseltilecek faiz haddi, yüksek dış ve iç borç stoku ve devamlı yükselme eğiliminde cari açık sorunu yanında, bunların kaçınılmaz sonucu olarak bozulan gelir dağılımı ve yükselen yoksulluk gibi bozukluklar bulunmaktadır. Seçime giderken adeta muhalefet partisi gibi davranan iktidar grubu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı dönemini de sayarsak toplam 25 yıla yakın iktidar dönemindeki icraatını bir tarafa bırakıp, 4 yıllık İstanbul icraatını eleştirmeye kalkmaktadır. İktidar koalisyonunun geleceğe yönelik programının da yüksek faiz, baskılı ücret politikası olduğu sezilmektedir. Bu demektir ki, gelir dağılımı bozukluğu devam edecek, hatta daha da bozulacaktır. Seçime giderken seçim yemi olarak emeklilere yapılan cılız yardımlar da yeni dönemde seçim olmayacağına göre kesilecektir. 

Peki, yeni dönemde iktidar cephesi neye dayanarak ekonomi hakkında umutlu olabilmektedir? Burada da hep aynı hikâye ile karşılaşıyoruz. TL değerli olup, kur dalgalanmaları önlenebilirse dış yatırımcılar gelebilir, diye ümit edilmektedir. Böylece tasarlanan olumlu genel tabloya rağmen, ekonominin işleyişindeki insan ilişkilerine bakarsak, sistemin iç sermaye ile işbirliği içinde yoğunluklu olarak dış sermaye baskısı altında ve yoğun emek sömürüsü üzerine yükseltileceği tasarlanmaktadır. Buna rağmen, öyle gözüküyor ki, tasarlanan proje kısa vadede hiçbir şeyi çözmeyip, ekonomiyi daha da yoğun olarak emperyalist dünyaya bağlayacak ve buna bağlı olarak ulusal siyaset iyice zorlaşacaktır.

Seçim sonrasında yaşanacak faiz artışlarının dış kaynak girişini hızlandırması bekleniyor olmakla beraber, faiz artışı sonucunda liranın değer kazanması dış ticaret haddini aleyhimize işleterek, ithalat üzerinde de, ihracat üzerinde de olumsuz etkilerin oluşmasına sebep olacaktır. İthalatın duraklaması cari açığı frenler, bu durum olumludur. Fakat ihracatın duraklaması cari açığı yükseltici yönde etkiler. Yavaşlatılan ekonomide büyük bir olasılıkla işsizlik yükselecek ve ücretler baskılanacaktır. İşsizliğin daha da yaygınlaşması politik sorundur, ancak bu durum sermayenin avantajınadır. Zira yoğun işsizlik durumunda emekçi talepleri de baskılanmış olur. Faizler yükselince kur korumalı mevduat sonlandırılabilir, zaten faiz yükselişlerine paralel olarak tedricen geriletilmektedir. Kısacası, ekonomiyi rayına oturtmanın tüm maliyeti emekçilere yüklenecektir. Nitekim beyanlar bu yöndedir. Öyle gözüküyor ki, ücret artışları yılda bir kez ve devletin beklenen enflasyon oranına göre yapılacaktır. Geçmiş enflasyonla eriyen maaşlar konusu sineye çekilecektir. Çizilen bu tabloya göre, uygulanması tasarlanan projenin ana çatısını IMF benzeri bir program oluşturmaktadır. Emekçiler ağırlaşan sömürü yüklerine banka faizini de ilave ederek daha ciddi düşünmek ve siyasi tercihini ona göre yapmak durumundadır.

Türkiye’nin sorunları yüzeysel değildir. Oysa ekonominin biraz düzlüğe çıkması için yeterli üretim yapma yönünde proje üretip çaba sarf etmek yerine, neden dış kaynağa başvurmak zorunda olduğumuz, Cumhuriyet yönetiminin kuruluş dönemi dışında hiçbir zaman düşünülmedi, bence bugün de düşünülmüyor. ABD’de faiz hadlerinin yükseltilmeyip, sabit tutulacağı içimizi ferahlatıyor da, bunun bir faiz sömürüsü olduğu aklımızın ucundan dahi geçmiyor. İçine gömüldüğümüz sıkıntılarla sarsılırken, ekonomi giderek kötüleşip, halkımız yoksullaşırken politikacıları sorgulayamıyoruz, onun yerine anlamsız tartışmalara savrularak sömürmeye gelen emperyalistlerin ekmeğine yağ sürüyoruz. İçten yakalanan toplumları Yaratıcısına değil de, kendine kul etmeye soyunan emperyalizmi anlamak niçin bu kadar zor oluyor, anlayamıyorum doğrusu!     

Emekçi halkımız işçi direnişlerine bel bağlayarak, emeklilerimiz de iktidara niyazla durumlarının düzeltilmesini dilemektedir. Her kesim halkımızın da bilmesi gerekir ki, ne emekçi direnişleri ne de iktidara yalvarmak bu kesime fayda sağlar. Bunun çok net sebebi, iktidarın sermaye yanlı olmasıdır. Nitekim yine bir seçime giderken iktidar cephesi bazı el açanlara bol-kepçe vaatlerinde bulunmaktadır. Emekçiler ve emekliler bilmelidir ki, seçim öncesi verilenler hemen tümüyle seçim sonrası geri alındığı gibi, seçim öncesi yapılan vaatler de seçim sonrasında unutulur, sermayenin siyaset uzantısı konumundaki siyasi kadro tarafından unutulacaktır. Şunu çok net olarak belleğimize yerleştirmemiz gerekir ki, burjuva iktidarları üretimi yapan emeğin değil, kaçınılmaz olarak sermayenin yanındadır. Durum bu ise, emekçilerin ve emeklilerin önlerinde fevkalade uygun ve hiçbir risk unsuru taşımayan fevkalade elverişli bir mücadele aracı bulunmaktadır. O mücadele aracı, emeklilerin ve emekçilerin siyasi karar ve tercihlerini çok net olarak siyasi kadroya göstermektir. Siyasi kadro emekçi ve emekli kesimleri “cepte kekelik”, buna karşın sermaye kesimini bilinçli görürse, doğal olarak tüm tercihini, dün olduğu gibi bugün de, sistem mantığı doğrultusunda sermaye yanında yapar.