Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
34,9385
Dolar
Arrow
32,5064
İngiliz Sterlini
Arrow
40,8451
Altın
Arrow
2441,0000
BIST
Arrow
10.087

Selam!

Yeni bir gazetede yayınlanacak ilk yazıyı yazmak bana daima çok zor gelmiştir. Yıllarca hocalık yapmış olmama rağmen, yine de dönemin ilk dersi bana daima zor gelmiştir.

'İlk’lerin zorluğu, sanırım karşı tarafı tanımamış olmaktan, karşı tarafı yabancı olarak algılamaktan kaynaklanmaktadır. Karşı taraf benim için ilk ise, ben de karşı taraf için ilk olduğuma göre, kısacası taraflar birbirine yabancı olduğuna göre, önce aramızda bir tanışma faslı gerçekleştirmeliyiz.

Ben; İstanbul Üniversitesi, İktisat Fakültesi’nden 2007 yılında yaş dolayısıyla emekli olmuş iktisat, alt-dal olarak da kamu ekonomisi, halk diliyle maliye hocasıyım. Emekliyim, fakat halen yine bir devlet üniversitesinde sözleşmeli olarak dersler vermekteyim. Ağaçlar ayakta ölür misali, sanırım, hocalar da kürsüde ölmeyi yeğlemektedir. Bu konuyu ileride daha da tartışarak, açalım, lütfen!

Üniversite hocası kavramı insana bilim insanı kavramını çağrıştırıyor. Bilim ise bence çok karmaşık bir kavramdır, içeriği ve işleyişi itibariyle karmaşık bir dokudur. Bu konuyu biraz da olsa açabilmek için, bilgi ve bilim dünyasında kısa bir gezinti yapmamız gerekmektedir.

Sabah güneş doğar, akşam ise güneş batar. Bu ifade görüntüsel ya da algısal olarak doğrudur, fakat bilimsel olarak yanlıştır. Zira gündeş ne doğar, ne de batar. Güneş kendi ekseninde ya da orbitinde seyahat eder. Doğuş ve batış olarak algıladığımız sürecin sebebi güneş değil, dünyamızın kendi ekseninde dönmesidir.

Şu halde, ilk cümledeki anlatımda fail olarak verilen güneş yanlıştır, orada fail olması gereken dünyadır, ama algılamamızın ifade şekline göre fail güneştir.

Görülüyor ki, bir olgu ya da bir sürecin görünüş şekli ile oluşumu arasındaki fark, bilgi ile bilimsellik arasındaki derin farktır. İleride sıkça gündemimize girecek olan bir dehanın ünlü ifadesini, “Eğer bir olgunun görünüş biçimiyle özleri ya da oluşum sebepleriyle çakışsaydı bilim gereksiz olurdu” şeklindeki kısaltılmış şeklini lütfen devamlı aklımızda tutalım.

Bilgi görüntüdür ya da bir sürecin ya da oluşumun belirli safhadaki görüntüsüdür. Bu görüntünün sebebi ise, arka plandaki süreç ya da değişimdir.

Şu halde, bilgi bir malumattır, veridir, fakat bilgi ile bir şey açıklanamaz, çünkü o donuk bir andır. Bilginin bilimsel kalıba dökülmesi ise nedensellik sorgulaması ile yapılır. Daha ilkokul ya da ortaokulda hocalarımızın bize öğrettiği “nedir”, “niçin” ve “nasıl” soruları bir oluşumun sebebini ortaya koymak için yapılan sorgulama sözcükleridir.

Bu konuyu biraz da uzatarak anlatmamın sebebi, bu yazılarda, siz değerli okuyucularla sosyal olayları tartışırken salt ne oldu meselesine değil, olan olayın arka planına, yani niçin olduğu, bu oluşumun nasıl yorumlanabilir konularına ineceğimin ön bilgilendirmesini yapmaktır. 

Sosyal olguların açıklamasında görüntünün arka planına geçtiğimizde, oluşuma sebep olan bir düşünce sistemiyle karşılaşırız. Bu yazılarda toplumsal ve ekonomik konuları ele aldığımızda ister istemez ekonomik sistemin kuralları ve işleyişi ile karşı karşıya geleceğiz.

Örneğin, içinden geçtiğimiz derin krizin sebepleri, bu krizin kimleri vurduğu, kimleri abat ettiği konusunun rastlantısal olmayıp, ekonominin kuralları ve işleyişi ile ilgili olduğunu tartışacağız. Bu tür tartışmaların medya organlarında yapılıyor olması demokrasinin temelinin iyi oturtulması ve sağlıklı işleyişi için kaçınılmazdır.

Zaten bundan dolayıdır ki, yazılı ve sözlü medya organlarında bir haber bölümü vardır, bir de yorum bölümü.

Haber bölümü oluşumları bilgi olarak aktarmakla yükümlüdür. Yorum bölümünde ise çeşitli tartışmacılar aktarılan görüntülerin oluşum sebebi bağlamında geri plan hakkında fikirler beyan eder. 

Ne var ki, yorumlar bazen incitici, hatta bazen de yüceltici olabilir. Özellikle siyasi konularda haber vermek kolaydır, fakat yorum yapmak cesaret ve fazilet işidir. Yorum cesaret işidir, zira yorumu beğenmeyen siyasi otorite yorumcuya, hatta yoruma yer veren medya organına çeşitli yaptırımlar yükleyebilir.

Zaten artık hepimiz toplumun saflaştırıldığı gibi, medya organlarımın da saflaştırıldığını bilmekte, görmekteyiz. Demokrasiye fevkalade ters olan bu süreç belki siyasi erki bir süre iktidarda tutabilir, fakat böyle bir oluşumun toplumsal refah ve mutluluğunun aleyhine olduğu açıktır.

Ancak, medya organlarında kimseyi, hiçbir makamı incitme hedefine koymadan, kişilik haklarına saygılı olarak objektif yorumlara yer verilmesi salt toplumun değil, bizzat siyasi erkin de çıkarınadır. O nedenledir ki, nezaket kuralı çerçevesinde ve toplum yararına olmak kaydı ile gerçekler üzerinde durulması medya organlarının kaçınılmaz görevi, hatta varlık sebebidir. Özgür medya ile kastedilen de bu olsa gerek! 

Türkiye’mizin olduğu kadar, küresel kapitalizmin de devasa boyutta, kısa vadede çözümü olanaksız gibi görülebilen sorunları olduğu bir gerçektir. Örneğin, doğanın tahribi, iklim değişikliklerinin ekonomik işleyiş bağlantılı sebepleri, yükselen yoksulluk, gelir dağılımı bozukluğu, eğitim sorunu, pandemide karşılaştığımız sorunlar, öğrencilerin barınma sorunu, halk sağlığı meselesi ve daha sayılabilecek onlarca, yüzlerce sorunları biz burada karşılıklı paylaşıp, tartışarak, kendi ve karşımızdakinin bilgi düzeyini yükseltme ve analiz niteliğini perçinleme birlikteliğine girişeceğimize inanıyorum.

Şu halde, bu birlikteliğimizin monolog şeklinde değil, diyalog şeklinde oluşarak, siz değerli okuyucuların da katkı ve eleştirileri ile toplumsal yarara hizmet edeceğine inanmak istiyorum.

Bu düşüncelerle, değerli okuyuculara sevgi ve saygılarımı sunuyorum ve yeni medya organına topluma yararıyla ölçülebilecek başarılı bir yayın hayatı diliyorum.