Antik Yunan’da kamu yöneticilerinin erdemli kişilerden oluşması savlanırdı. Günümüzde devlet adamları ise her halde aile içinde ahlaklıdırlar, fakat topluma karşı durumlarını ben burada yorumlamaktan acizim. Bu hafta başında görev devralan Trump ve şürekâsının da durumu pek parlak değil. Ne oluyor da, böylesi ters gelişmeler tarih sahnesine çıkıyor? Acaba, toplumlar ekonomide ilerlerken etik değerlerde geriliyor mu? Toplumsal oluşumları takvim seneleri anlayışıyla değerlendirmemizde yaanılıyoruz. Takvim seneleri hesabı ile giriştiğimiz değerlemede ölçütümüzün yanlış olduğunu görmemiz gerek. Çünkü takvim saatiyle yılların ilerleyişinde toplumun temel yapısını oluşturan ekonomik süreçlerde, üretim ilişkilerinde inanılmaz değişimle olmaktadır. Şimdi bu değişikliklere şöyle bir göz atalım.
?Feodalizmden kapitalizme geçerken devlet aygıtını oluşturan sermaye feodal beyin kullandığı erkleri devlete devretmiştir, fakat bu hakların sermaye lehine kullanılmasını garanti edebilmek amacıyla varsıllığı, yani ekonomik değerleri kendi mülkiyetinde tutmuş ve devleti vergi kadar finansman olanağı ile baş başa bırakmıştır. Kuruluş aşamalarında sermaye, devleti iç tehditlere ve dış rekabete karşı koruma görevi ile yükümlü kılmıştır. Fakat sermaye, doğal süreci ile birikim yapıp büyüyünce, devleti kendi hizmetine almıştır. Ralph Miliband, Nicos Poulantzas gibi düşünürler devlet-sermaye ilişkisinde büyük şirketlerin kamu kurumlarına elemanlarını sokarak kamu kararlarında etkili olduklarını anlatırken, sanırım işin günümüz koşullarına kadar gelebileceğini düşünmemiş, hatta öngörememişti. Trump’un yemin töreninde Amazon kurucusu Jeff Bezos, Apple CEO’su Tim Cook, Google CEO’su Sundar Pichai, Meta CEO’su Mark Zuckerberg, Elon Musk gibi isimler her halde ABD’nin mutluluğu işin tantanalı merasimde boy göstermiş olamazlardı. Elon Musk gibi pervasız kişiler bizzat biyolojik varlıklarıyla da hükümette ya da ilgili oldukları gruplarda yer aldılar. Kısacası, artık günümüz koşullarında sermaye ve devlet toplumsal çıkar adına karşılıklı işlevleri olan organlar olmaktan çıkmış, devlet aygıtını kendi çıkarı adına ele geçiren sermaye, tüm kamusal faaliyetleri kendi çıkarı yönünde oluşturmaya çalışmaktadır.
?Günümüzün küresellşeme koşullarında ulusal devletler ulusal çıkarın da ötesinde uluslararası sermayenin çıkarına hizmet sunmaktadır. Bu durum 2025 Türkiye ekonomik koşullarının incelenmesinden net şekilde anlaşılabilir. Hatırlarız, bir zamanlarda ünlü ‘nas’ politika dayatması moda idi. Bu politika sonucunda bir yandan hareketlenen piyasanın göz boyaması ile iktidar lehine seçim kotarıldı, diğer yandan da kur korumalı mevduat ucubesi ile milyarderler halkın aleyhine milyarlarına katkı yaptılar. Başka bir sermaye yanlı politika da yap-işlet-devret ya da kamu-özel ortaklığı ile girişilen garanti ödemeli alt-yapı yatırımlarıdır. Kapitalizmin üçüncü derin krizinin henüz atlatılamadığı koşullarda merkez sermayenin çevresel konumlu ekonomilere nasıl saldıracağını iyi hesaplayamayan hükümetimiz borç krizine sürüklenmiştir. Bence bu durum, finansal alanda yürütülen Üçüncü Paylaşım Savaşı olarak tanımlanabilir. Zira günümüzün finansal işlemleri üçüncü paylaşım savaşında muharebe alanlarıdır. Bu savaşta paylaşım araziler üzerinden değil, ekonomik kaynaklar üzerinden yapılmakta, finansal alanlar ise kaynak aktarım süreçleri olarak görülmektedir. Yap-işlet-devret ve kamu–özel ortaklığı şeklinde yürütülmüş olan girişimlerinin garanti ödemeleri 1935 yılına kadar sürüyor olmasının anlamı, bu süre içinde, çocuklarımıza ve/veya torunlarınıza kadar devam edecek bir harp tazminatı ödeyecek olmamızdır. Bütçelere ve borç tablolarına baktığımızda borç geri ödeme ve faiz ödemelerinin giderek yükseldiğini görmekteyiz.
?Peki, eğer bu durum toplum üzerinde bir yük ise, bu yükü sizce kim çekecektir; sermaye mi, yoksa emekçiler ve genel halk mı? Bunun yanıtını da sermaye başat kapitalist politik sistemde aramalıyız. Bu aramada bulduğumuz yanıt şudur: Toplumsal üretim sürecinde kimler yük çekiyor ise, bu yükü de onlar çeker! Yani, borç ve tazminatın yükünü de emekçiler ve emekliler çeker. İşte bu noktada bir nebze duralım ve düşünelim. Emekçiler üretim sürecinde yük çekiyor olduklarına ve patrona ürettikleri bir kısmının mülkiyetini devrettiğine göre, neden hiç değilse söz konusu ilave yükleri patronlar değil de, yine emekçiler çekmek durumunda olmaktadır? Bu sorunun yanıtı, sermaye başatlığında kurulmuş sermaye sisteminin işleyişi ve ideolojisinde gizlidir. Bu ifadenin en yalın ifade şekli de, toplumsal yük dağılımının siyasi güç dengeleriyle ters orantılı olduğudur. Toplumsal alanda ekonomik olarak güçlü kesimler aynı zamanda toplumsal maliyetleri de en yüksek def edebilecek siyasi güç odaklarıdır. Hal böyle olunca, emekçilere düşük asgari ücret belirlenmesi, emeklilerin ölüme mahkûm edilmeleri rastlantısal değildir. Çünkü bu kesimler toplumda en zayıf kesimlerdir.
?Peki, bu zulümden kurtuluşun yolu nedir? Yanıt çok basittir; yanıt, devlete sığınma değil, örgütlenme ve mücadeledir! Evet, bu verilen ilk yanıttır, fakat yeterli değildir. Zira devlet sermayenin çıkarı lehine çalışan politik örgüttür. Durum bu ise, emekçiler, devlet gücünü kullanan sermayeye karşı ancak ücret mücadelesi yapabilir, fakat onda da başarı sağlayamaz, çünkü sermayenin sendikası hükümettir. Bu durum ve görüntü bizi siyasi alanda mücadeleye sürüklemektedir; zira emekçilere ve tüm halka asıl yaralı sonuçları getirecek olan mücadele emekçilerin siyasi alandaki mücadeleleridir. Bundan dolayıdır ki, sendikaların etkin şekilde siyasi alana girmeleri kısıtlıdır, yasaklıdır.
?Mücadele, evet örgütlü olmalıdır, ancak mücadele alanı ve vasıtası salt sendikal alanla sınırlı görülmeyip, siyasi alana geçilmelidir. Mücadelede başarını koşulu sermaye ve onun politik ortağı hükümeti korkutmaktır, onun yolu da siyasi mücadeledir.
Çok Okunanlar
Kabine tel tel dökülüyor... Erdoğan o isimleri görevden alacak!
'Görevden affını' mı isteyecek? Yerine geçecek ismi açıkladılar
Bolu'da 78 kişiye mezar olan otel yangının nedeni belli oldu
Pervin Buldan bunları size de anlattı mı?
'İnce CHP'ye geçiyor' iddiasına Memleket Partisi'nden açıklama
Bursa'da deprem! İstanbul'da da hissedildi
Ve sonunda bitti... Talisca Fenerbahçe'de
Ekrem İmamoğlu'nun bahsettiği S.B. kimdir?
Reyting sonuçları açıklandı! AB ve Total birincisi Deha mı Teşkilat mı oldu?
BEDAŞ 27 Ocak'ta İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı