Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
44,7188
Dolar
Arrow
39,1720
İngiliz Sterlini
Arrow
53,2762
Altın
Arrow
4246,0000
BIST
Arrow
9.486

Bir oy fazla almanın bedeli

Türkiye siyaseti, tarih boyunca oy pusulalarına sığmayan hesapların, sandıktan büyük korkuların, en çok da halkın iradesiyle barışamayan rejim reflekslerinin arenası oldu. Bugün, yine aynı sahnede, benzer bir temsil sergileniyor. Farklı yüzler, değişmeyen senaryo…

Cumhuriyet Halk Partisi'nin oy oranının %40 bandına yaklaşması, özellikle İstanbul ve Ankara gibi merkezlerde halkın yeniden tercihini muhalefetten yana koyması, belli ki iktidarın zihninde yalnızca bir seçim sonucu değil, bir tehdit olarak kodlanmış durumda.

Çünkü bu coğrafyada hâlâ, "iktidar bir kez alınır ve bir daha bırakılmaz" anlayışı egemenliğini koruyor.

Bu yüzden gün geçtikçe daha organize bir saldırı planı devreye giriyor. Uzun süredir hazırlanan, ayrıntıları kuyumcu titizliğinde işlenmiş bir baskı dalgası...

Kurultay tartışmalarıyla başlayan, gizli çekimlerle servis edilen videolarla devam eden ve şimdi yargı eliyle şekillendirilen bir süreç… Tıpkı bir zamanların FETÖ taktikleri gibi:

'Sebep yarat, algı kur, inandır'... Sonra da çıkıp “hukuk” de...

CHP şu an açık bir cendere içinde.

Ve hazin olan şu ki, bu cendereye sıkışmasında rejimin elini en çok kolaylaştıran da partinin içindeki ihtiras savaşları, bitmeyen hesaplaşmalar, samimiyetsiz hizipler.

Birbirini tasfiye etmeye çalışanlar, farkında olmadan ya da bilerek, Erdoğan rejiminin değirmenine su taşıyor.

Erdoğan'ın yaratmaya çalıştığı “birbirine hayrı olmayan kifayetsiz muhterisler” algısı tam da bu zeminde büyüyor.

Öte yandan, cendere, kumpas, hukuksuzluk, baskı... Adını ne koyarsanız koyun: Ortadaki tablo sadece CHP’ye ya da İmamoğlu’na özgü değil.

Zira Türkiye siyasetinin yeni eşiklerinden biri tam olarak şudur: Oy oranınız arttıkça tehdit kategorisine geçersiniz.  Ya da oy oranınız artmasa bile sesiniz bir etkiye dönüşüyorsa yine hedef olursunuz.

Bugün Ekrem İmamoğlu’nun, belediye başkanlarının, Ümit Özdağ’ın, geçmişte Selahattin Demirtaş’ın yaşadıkları bu tezin güncel örnekleridir.

Demirtaş, Cumhur İttifakı'nın bugün neredeyse ortağı konumuna gelen, birlikte anayasa değişikliği planları yaptıkları HDP’yi baraj üstüne taşımıştı. Meydanlarda Erdoğan'a "Seni başkan yaptırmayacağız" diye sesleniyordu.

Ümit Özdağ’ın "kabahati", Erdoğan'ın en büyük hayranlarını bile zaman zaman kızdıran göç sorununu gündemde tutmaktı. Baraj potansiyeli taşımaktı. Keskin ve anlaşılır, kendine has bir siyaset dili ve etki alanı yaratmasıydı.

İmamoğlu’nun “günahı” ise CHP’yi yüzde 40’lara yaklaştırmak.

Bu yüzden şimdi, İmamoğlu'nun yavaş yavaş silinmesi, flulaşması, etkisini yitirmesi isteniyor.

İmamoğlu’nun ne başardığı veya ne başaracağı konusundan ziyade, rejimin iktidarı bırakmama refleksi ve oyunu buna göre yeniden kurması ilgilendiriyor beni.

Demokrasi, hukuk, adalet, güvenilir bir ortamda medeni bir ülkede yaşama arzusu ilgilendiriyor beni.

CHP’ye kayyum, kurultay iptali senaryoları, dağılma, yönetememe, yeni parti arayışları… Artık fiziksel ve zihinsel olarak gücünü yitiren Erdoğan’ın, sağlık sorunları yaşadığı herkesçe bilinen Bahçeli’nin planlayabileceği şeylerin ötesinde olaylar yaşanıyor.

Emperyalizm destekli, Batı destekli siyasal İslam; güce, iktidara, servetlere, ihtişama tapar hale geldi. Hem de çok uzun bir süredir.

Bunu bırakmak istemeyen on binler var. Ve bu on binler, Erdoğan ile var olabileceklerini biliyor. Çünkü kendi aralarında da büyük güç savaşları yaşanıyor. Rejim, işte tam da bunların çabasıyla ayakta duruyor.

Bu karanlık güç, halk ne zaman sandığa yönelse, onun iradesini cezalandırmak için yeni yollar arıyor.

Ve muhalefetin içindeki samimiyet eksikliği, iktidarın otoriterliğinden bile daha tehlikeli olabilir bu süreçte.

Çünkü iktidar kendi oyununu oynamakta. Hedefi, yöntemi, kime teslim olduğu her şey açıkta.

Asıl mesele, muhalefetin bu oyunu görüp göremediği değil; Onun dışında yeni bir siyaset zemini kurup kuramayacağıdır... 

Eğer ki bu toplumun demokrasiye hâlâ inancı varsa, bu inancı yalnızca iktidarın baskıları değil,  muhalefetin inandırıcılığı da belirleyecek, ayakta tutacaktır.