Çürümenin her yanımızı sardığı bugünlerde bir gazeteci olarak, canım çok acıyor. Yerel seçim öncesi süreç, her boyutuyla siyaset ve medya dünyasındaki berbat yozlaşmayı bir kez daha suratıma tokat gibi çarptı.
"Birkaç görüş alalım" diye arayıp, "Seçime nasıl hazırlanıyorsunuz?", "Neler öngörüyorsunuz?", "Nasıl bir strateji hazırladınız?" gibi sıradan sorular sormak istediğimiz siyasiler ne kadar ücret ödeyeceklerini soruyor...
Evet, bir kez daha vurgulamak istiyorum... "Ne kadar ücret ödeyeceğiz?" diyorlar...
Soruyu dümdüz, sanki semt pazarında portakal satan pazarcıya "portakalın kilosu kaçadır? rahatlığında soruyorlar.
Muhabir arkadaşlarımı utanca iten, yerin dibine geçiren, "Yanlış meslek mi seçtim?" diye sorgulatan bu yaklaşım ne yazık ki birçok kişi tarafından son derece olağan karşılanır olmuş.
İsimleri vermek istemiyorum zira inkârın sonu yok.
"Yok biz kimseye ne kadar ödeyeceğiz" demedik der çıkarlar işin içinden.
Mahkeme tutanaklarına düşmüş itiraflarını inkâr edenleri, onlarca kişinin önünde ortaya saçılan gerçekleri "Hayır öyle bir şey yok" diye yalanlayanları gördük.
Böylesine büyük yalancıların cirit attığı bir medya ortamında gazeteciye röportaj karşılığı "Ne kadar ücret ödeyeceğiz?" diyen siyasetçi bir tık daha masum kalıyor.
Bu utanç verici çürümenin sorumluları belli.
Para karşılığı tetikçilik yapanlar, internet ortamından haber silenler, güç odaklarının lehine çalışanlar... İktidara yakın ajansların dahi servis ettiği haberleri ağzını yaya yaya konuşarak "Ama bilmem ne beeeyyyy! Bu haberi yayından kaldırmazsak reklam bütçemiz sekteye uğrar" diyen çakma plaza sahtekârları... Çektiği fotoğrafları iş insanlarını tehdit ederek paraya çevirenler... Seçim öncesi rüşvete boğulanlar...
Ve tabii üç beş kuruş için her kılığa girmeye hazır bu ilkesiz sahtekârlara havada takla atarak "Olur" verenler...
Daha beterleri de var elbet. İftira atanlar, şantaj yapanlar...
AKP'nin sanırım ilk yıllarıydı. Gazeteciliği bırakıp basın danışmanlığına soyunan sonra da kanser olup hayata veda eden bir dostum anlatmıştı.
Merdiven altlarında, okuma yazma bilmeyen adamların 300-500 gazete basıp, belediye başkanını hedef alan manşetler attığını, sonra ellerindeki paçavralarla belediye binasına gelip haraç aldıklarını, sözde gazeteci olduğunu iddia eden bu müptezel takımına başkanın da "Yeter ki uzak dursunlar" deyip paşa paşa para aktardığını...
O yıllardan bu yana yolsuzluk, gazeteciliğin ahlaki çöküşü hız kesmeden devam etti. Basit ve bayağı üçkağıtcıların yerini kurumsal ahlâksızlık aldı.
İşler öyle bir noktaya geldi ki belediyelere teklif mektupları geçilmeye başlandı. İktidara veya muhalefete yakın fark etmiyor. Çürüme her boyutuyla medyayı sarıp sarmaladı.
Düşünün... Okur belli bir ücret ödemek suretiyle haber, fikir, yorum, değerlendirme okumayı arzu ediyor. Gazetelerin tükendiği bir dönemde inandığı gazetesine destek olmak istiyor. Yönetenler ise gazeteyi, internet sitesini hatta YouTube kanalını satışa çıkarmış.
Bir belediye başkan adayını köpürtmek için talep ettikleri para da 35 bin ile 45 bin TL bandında... Teklif de 'Basın Bülteni Yayını' olarak sunulmuş.
Satırlarımın öfkeye evrildiğini görüyor, klavyemin tuşuna hınçla basıyorum. Çünkü bu kişilere soracak olursanız, onlar aydınlanmanın, ilkenin, onurun, değerlerin odağındadırlar.
Tekrar yerel basın ve ulusal basındaki etrafa pis kokular yayan çürümeye dönecek olursak sabaha kadar yazsam bitiremem.
Zeytinburnu'nda yerel basının terör estirdiğini, adaylara kâbus gibi çöktüklerini çok güvendiğim bir kaynak aktardı.
Seçim öncesi görüşmek istediğimiz bazı siyasiler "Biz size ne kadar vereceğiz, ne kadar istiyorsunuz?" diye sordu. Gazetecilik mesleğinin parayla yapıldığını düşünecek kadar şuursuzlaşanlar arasında CHP'liler, AKP'liler ve Yeniden Refah Partililer vardı.
Bir CHP ilçe belediye başkan adayının ekibi ise röportaj teklifimize "Bütçemiz yok" diye karşılık verdi.
Ve işin en ilginç yanı şu... Bu kişiler, "Ne bütçesi ne parası, biz gazeteciyiz soru sorar, haber yaparız. Bir talebimiz olamaz" dediğinizde şaşkına dönüyor, eveliyor geveliyor. Kafası karışıyor, bulanık zihni cevabını bulamadığı sorularla daha da bulanıyor.
Bu kişilere önerim zihninizi bulandırmayın.
Gazetecilik net bir iştir. Gazeteci soru sormak, haber yapmak için para alamaz, isteyemez. Gazeteciye de teklif edilemez. Gazeteci hiçbir koşulda bir siyasi figür ya da başka bir meslek grubuna üye kişinin allanıp pullanması için para talep edemez. Gazeteci gerçeği yazmak zorundadır. Bir gazetecinin para karşılığı haber yapması, bir haberi engellemesi, eğip bükmesi konuşulamaz, düşünülemez. İşin içine para girdi mi gazetecilik ağır yara alır ve ölür.
Seçim süreci sadece bunları değil başka saçmalıkları da tekrar gündeme getirdi.
Mesela basın danışmanları soruları görmek istiyor. Başka ne dilersiniz? Örneğin kendinize sorup kendinizin cevaplandırdığı soruların yayımlanmasını ister misiniz? Kendinize sorup kendinizin yanıtladığı sorularınızı yayımlayacak birkaç yerin varlığına emin olabilirsiniz.
Hele bir de Türkiye'nin en güçlü holdinglerinden birinin patronuysanız o zaman işiniz daha da kolay...
Vallahi ne yaşama sevinci ne bir gram tat bıraktınız...
Çok Okunanlar
Gelinim Mutfakta kim elendi? 10 bileziği kim aldı? 22 Kasım 2024 puan durumu
22 Kasım 2024 burç yorumları
Fenerbahçe En-Nesyri için Al-Nassr'den gelen rekor bonservisi reddetti
BEDAŞ 22 Kasım'da İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
Netenyahu'yu tutuklayacak ülkeler belli oldu!
Lüks araba markası Jaguar logosunu neden değiştirdi? Yeni logosu ne oldu?
Bakan Yusuf Tekin'den Teğmen Ebru Eroğlu ve diğer teğmenleri kurtaracak karar!
21 Kasım 2024 reyting sonuçları: Perşembe günü hangi yapım birinci oldu?
Mauro Icardi’nin Greeicy ile kulis paylaşımı Nara’yı çileden çıkardı
İsmi Fenerbahçe ile anılıyordu: Al Nassr'da flaş Talisca gelişmesi