Türkiye, hukuk devleti ilkesinden giderek uzaklaştığı, demokratik normların zayıfladığı, yargı bağımsızlığına duyulan inancın neredeyse tamamen ortadan kalktığı bir dönemden geçiyor.
Her yeni gün, siyasi içerikli operasyonlara ve hedef alınan kişi ya da kurumlara dair cezalandırma haberlerine uyanıyoruz. Rejimin tutumu, sadece muhalefeti değil, toplumun geniş kesimlerini etkiliyor. Her geçen gün hukuka duyulan güveni daha da zedeliyor.
Hak, hukuk ve adalet gibi evrensel kavramların yerine; iktidarın siyasi çıkarlarını önceleyen, yıkıcı ve baskıcı bir anlayışın ikame edildiği bir sürece tanıklık ediyoruz.
Devletin temel kurumları, yargıdan güvenlik güçlerine kadar her alanda siyasal iktidarın gölgesinde hareket ediyor.
Tüm bu gelişmeler, Türkiye siyasetinde sadece tansiyonu yükseltmekle kalmıyor, aynı zamanda halkın demokrasiye dair umutlarını da törpülüyor.
Cumhuriyet Halk Partisi’ne (CHP) yakın kaynaklardan edindiğim bilgiye göre, bu olağanüstü baskı ortamına karşı partinin kendi iç mekanizmalarında önemli tepkiler gelişmiş durumda.
Özellikle son aylarda art arda gelen gözaltılar ve hakkında herhangi bir iddianame dahi hazırlanmamış CHP’li belediye başkanlarının cezaevinde tutulmaları, partinin belediyecilik anlayışını fiilen tıkayan bir baskı aracı haline gelmiş görünüyor. Bilindiği üzere iktidar, operasyonlara başlamadan önce de muhalefet belediyelerinin hesaplarına bloke koyacak kadar gözünü karartmıştı.
Geçtiğimiz ay, CHP ilçe belediye başkanlarının yaptığı çevrim içi toplantıya Genel Başkan Özgür Özel’in yanı sıra Ataşehir Belediye Başkanı Onursal Adıgüzel de katıldı.
Toplantıda söz alan Adıgüzel, belediyeciliğin bu şartlar altında sağlıklı biçimde yürütülemediğini, iktidarın yerel yönetimleri sistematik biçimde çalışamaz hale getirdiğini belirtip, yaşananları sadece bir idari baskı değil, doğrudan siyasi bir müdahale olarak değerlendirdi.
Adıgüzel’in ortaya koyduğu öneri ise oldukça dikkat çekici... CHP’li tüm belediye başkanlarının mazbatalarını alarak Ankara’ya gitmeleri ve Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın önünde bu mazbataları bir protesto eylemiyle yere atmaları...
Adıgüzel'in önerisi, etki gücü yüksek ve kamuoyunda büyük yankı uyandırabilecek bir direniş biçimi olarak değerlendirilebilir. Ancak CHP Genel Başkanı Özgür Özel, toplantıda yaptığı değerlendirmede, bu önerinin doğru bir zamanlamada olmadığını, partinin halktan aldığı iradeyi sonuna kadar temsil etme ve mücadeleyi sürdürme yükümlülüğü olduğunu ifade etti.
Özel, belediye başkanlarını her koşulda görevlerine ve halka hizmet etmeye devam etmeye çağırdı.
Özel'in yaklaşımı sonrasında Adıgüzel’in eylem teklifi rafa kaldırıldı.
Baskının sadece siyasal liderlere değil, yerel yönetimlerden sivil topluma kadar uzandığı bir düzlemde, her alternatif tepki arayışı doğal bir sonuç olarak doğuyor.
Geldiğimiz noktada, CHP’nin elindeki belediyeler sadece yerel hizmet alanları değil, aynı zamanda demokrasi mücadelesinin de temel cepheleri haline gelmiş durumda.
Bu nedenle her türlü siyasi baskıya rağmen, varlığını sürdürmek, halka doğrudan temas etmek ve kamu hizmetini sürdürmek, iktidarın kurumsal kuşatmasına karşı önemli bir direniş hattı olarak değerlendiriliyor.
Kuşkusuz önümüzdeki dönemde hem siyasi atmosfer hem de muhalefetin eylem stratejileri daha da sertleşebilir. Her şeyden önce, halkın demokratik iradesine sahip çıkmak ve onu temsil eden kurumları ayakta tutmak gerekiyor. Mazbatalar yere atılmadı belki ama yaşanan baskılar, siyaset sahnesine sinmiş karanlık tablonun açık bir göstergesi olmaya devam ediyor.
Çok Okunanlar

Ortalığı karıştıran evlilik teklifi

Gel bakalım Yiğit Bulut efendi

“İkinci Habur mu, İkinci Mondros mu?”

Gazeteler, terör örgütü PKK'nın silah bırakmasını nasıl gördü?

İkinci Habur mu ikinci Mondros mu?

Parmağına krem süren vekil gündemde

CHP'li Yavuzyılmaz'dan LGS sonuçlarıyla ilgili çarpıcı iddia

Özgür Özel’e hakkında başlatılan jet soruşturmaya CHP’li isimlerden sert tepki

Spotify'la yaşanan 'Emine Erdoğan listeleri' krizinde yeni gelişme

'Terörsüz Türkiye masalının gerçek yüzü' toplantısı