Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.471

Sosyal medya gazeteciliği ve tüketim çılgınlığı

Yanılmıyorsam 2003 yılıydı. Çalıştığım gazetede ve gazetecilerin kendi aralarında konuştuğu konuların başında, tahminen on yıl içinde basılı gazetenin tükeneceği, tam olarak bitmese bile artık işlevsel olarak anlamını kaybedeceği ve gazetecilerin haberlerini internet siteleri üzerinden aktaracağı geliyordu.

O zaman televizyonların geleceğine dair nasıl yorumlar yapılıyordu pek hatırlamıyorum ama TV'ler için karanlık bir tablo pek görünmüyordu. Çünkü internetin, daha doğrusu sosyal medyanın, böyle bir güce erişeceğine dair ne bir tahmin ne de bir öngörü vardı. Nasıl olabilirdi ki? Çünkü o zaman hayatımızda ne akıllı telefonlar ne de sosyal medya kavramı vardı.

2003'ten bu yana çok uzun zaman geçti. "On yıl içinde gazete kalmaz" öngörüsü tutmadı. Bugün hâlâ sayısı gitgide azalan gazete bayilerinde ve bazı satış noktalarında basılı gazeteler okura ulaşmaya devam ediyor.

Tirajları konuşmaya pek gerek yok sanırım. Ancak, gazetelere dair yıllar önce yapılan "Bitecek" yorumunu iki açıdan değerlendirmek mümkün. Fiziki gazete hâlâ var olsa da etkisi ve satılabilirliği, tüketimi ciddi oranda kaybolmuş durumda.

Geçmişte ve bugün hâlâ 'dönemsel anlayış farklılıkları'ndan dolayı yazılı gazete yayınlarını çok sert eleştirdiğimiz anlar oldu.

Öyle sorunlu yaklaşımlar söz konusuydu ki, bırakın normal okuru, gazetecinin kendi algısı bile bozuluyordu.

Asparagastan haberin abartılmasına, kadına bakış açısından şiddet haberlerine, görsel kullanım açısından haberci kimliği taşıyan medya çalışanlarının belki de biraz yönetici baskısına yönelik etik değerleri yerle bir etmesine, haber dilinden fotoğraf kullanımına kadar pek çok açıdan sorun vardı. Ve gazeteciler çoğu zaman bu sorunların farkına varamıyordu.

Lakin her şey çok olumsuz değildi. Her şeye rağmen ciddi bir gazetecilik disiplini olduğunu belirtebilirim.

Gazetede çalışan yeteneği en kısıtlı editörler, bugün "yeni medya" diye adlandırdığımız düzenin içerisinde "üst düzey editör" diye tanımlanan pek çoğunu cebinden çıkarırdı.

Saygıyı hak edecek bir başlık atma yeteneği, başlıktan bağımsız yazdığı metni özetleme kabiliyeti, görselleri doğru yerde kullanabilme, haberi giriş, gelişme ve sonuç akışına bağlı olarak yazabilme, Türkçe dil bilgisi ve kurallarına hakimiyet, her şeyden önemlisi belki sadece iki üç cümle sığabilecek dar alanlara anlamlı sözcükleri yerleştirme yeteneğine sahipti.

En önemlisi anlama, kavrama, gelişim gibi zekâyla bağlantılı vasıflar öne çıkıyordu. 

Çok uzatmadan hızlı bir geçiş yapmak istiyorum.

Şimdi ne yazık ki gazetecilik algısı bambaşka bir yere savruldu. Sosyal medya gazeteciliği... Önce hayatımıza Facebook girdi. Bir arkadaşlık, dostlarla birbirini ekleyip internet üzerinden iletişim kurma platformu olan Facebook, zamanla başka anlamlar kazanmaya başladı.

Tek başına her biri sayfalarca yazı konusu olabilecek ve medyayla ilişkilendirilen süreçler belirdi.

İnterneti ve haber sistemlerini domine eder hale gelmeye başladı. Sonra sayısını bilmediğimiz kadar sosyal medya unsuru yaratıldı. Hepsi tüketim odaklıydı. Sinsi bir matematiksel deha ile planlanmış gibi hayatlarımızı ele geçirmeye başladılar.

Milyarlarca doların döndüğü bu sistemlerde elbette herkesin nabzına göre şerbet verilmesi gerektiği düşünülmeden geçilemezdi.

Kedi videoları izlemek isteyenlerden haber okumak isteyenlere kadar herkesin beklentisi karşılanmalıydı ve sistemler bunu çok zorlanmadan yapmayı başardı. Aslında ne yapılıyorsa tüketici zaten yapıyor, sistemi besliyordu.

Sosyal medya platformlarının her biri bir haber kaynağına dönüşmeye başladı.

Haber kaynağı olduğunu iddia eden yapılar, sistemler artık adını ne koyarsak koyalım, çoğaldıkça gerçekliğe ve algıya dair sapmalar başladı.

Güçlenen ve ilginin arttığı bu platformlar doğal olarak gelir modelleriyle anılır hale geldi.

Sosyal medya platformlarının daha fazla tüketim için bazı gelir modelleri yaratması kirliliği, hızı, cehaleti, pervazsızlığı, gazeteci olduğunu iddia eden kişi sayısını da artırdı.

Stajyer muhabirler, stajyer editörler, sosyal medya yeteneklileri (!) biraz da hayata tutunma çabasıyla çeşitli platformlar üzerinden açtıkları hesaplarla temelsiz, sağdan soldan araklanmış görsellerle, yazılarla "dağıtıma" başladı.

"Dağıtım" diyorum çünkü burada bir gazetecilik kaygısı yaşanmıyor. Tek amaç etkileşim.

Sonra iş çığırından çıkmaya başladı. Eline mikrofonu kapan küfürbazından manipülatörüne, yandaş trolünden muhalif görünümlü beslemeye herkes sokaklara döküldü. Kavga dövüş, küfür, hakaret içeren videoları ağızlarımızdan sular aka aka izlemeye koyulduk.

Twitter akışından çaldığı kaynağı, üreticisi, sahibi belli videolara logo basıp gazetecilik oynayan, artistik fotoğraflar çektirip profiline koyan ne idüğü belirsiz, hatta var olup olmadığı bile tartışma konusu olan profiller yüz binlerce takipçiye ulaştı.

Kimler tarafından yönetildiği ve kimlere hizmet ettiği bilinmeyen bazı hesaplar, en basit gazetecilik kurallarını bile gözetmeksizin büyük emeklerle ortaya çıkarılan haberleri haberleri sanki babalarının malı gibi rahat ve arsız bir şekilde kullanmaya başladı. 

Üstelik çoğu zaman kaynak dahi belirtmiyorlar. Kurumsal ya da bireysel gazeteci olsun asıl kaynağa yönlendirmiyorlar.

Hız ve tüketim çılgınlığı her şeyde olduğu gibi medyada da akıl almaz bir noktaya taşındı. Hayatında bir kez olsun gerçek bir gazetede bulunmayan, gerçek gazetecilerin yazı işleri toplantısı yaptığı bir ana tanık olmayan, gazetecilik ve yazı işleri adına herhangi bir sorumluluk almamış, Türkçeden, fotoğraftan, kadrajdan, yazıdan, etikten, gazetecilik temel kurallarından, başlığın nasıl atılacağından, haberin spotunun nasıl yazılacağından bihaber kişiler, milyonluk hesaplar üzerinden algı sistemlerini bozarak tüm gazetecilik kriterlerini yerle bir edecek bir anlayışla mesleğe yıkıcı zararlar veriyor. Bu yıkıcı etkiyi yaratanlar elbette sadece sosyal medya etkileşimcileri değil. Onlara belki başka bir zaman aralığında değiniriz. 

Tüketim hızı hepimizin algılarını bozdu, üretim kabiliyetlerini sekteye uğrattı. Gazetecileri, platformlara anlamlı ve anlamsız içerikler üretmeye yöneltti.

Sayısız platform, her gün doymak bilmeyen fantastik bir makine gibi içerik istiyor. Çünkü bir yanda da doymak bilmeyen bir içerik tüketim kitlesi bulunuyor.

Tekelleşen bu yapılar, platformlar kuralları da belirliyor. Gün geliyor ödüllendiriyor, gün geliyor cezalandırıyor. Var oluşunu borçlu olduğu kullanıcıya elbette bir insan gibi davranmıyor, onu muhatap dahi almıyor.

"Üret... Çılgınca üret ve beni daha çok zenginleştir, daha etkin ve güçlü kıl" diyor.

Biz de çılgınlar gibi Twitter’a, Facebook’a, TikTok’a, Instagram'a içerik üretip, ödülümüzü bekliyoruz.

Gerçek gazeteciler, halkı ve hakları savunan gazeteciler, bir bilgiyi paylaşırken elbette 'bilgi aktarımı', 'farkındalık' yaratma çabasından vazgeçmeden mücadelesini sürdürüyor.

Sosyal medyayı olabildiğince etik değerlere bağlı olarak kullanmaya çaba harcayan çok sayıda insan da var. Ama bu insanların sayısı ve etik kurallara bağlılığı, kirlenen düzeni toparlamaya yetmiyor.

Ortada koskoca bir gerçeklik olarak duran şey, sosyal medyanın hayatımızı da, algılarımızı da, gerçekliğimizi de, haberciliği de esir aldığıdır.