Bilindiği üzere geçtiğimiz günlerde kripto paracı Gökalp İçer ile ilgili bir haber gündeme düştü.
Haberde kripto para borsasının önemli şirketlerden biri olarak tanınan ICYPREX'in patronu Gökalp İçer'in evinde uyarıcı / uyuşturucu kullandığı, kendisine eşlik eden 27 yaşındaki Ankara Barosu'na kayıtlı G.Ç adlı avukat kadının da madde kullandığı ve buna bağlı olarak beyin ölümü gerçekleştiği belirtiliyordu.
İçer'e yönelik iddialar korkunçtu.
Tabii haberin ilk önce iktidar medyasının amiral gemisi Sabah Gazetesi'nde çıkması ayrıca dikkat çekiciydi.
Zira bilindiği üzere firma, Sabah grubuyla da çalışıyordu.
Gazeteci Murat Ağırel, işbirliklerini gayet açık biçimde ortaya koydu. Bu grubun sitelerinde çok sayıda SEO içerikli ICYPREX haberleri yayımlanmış, Gökalp İçer TV kanallarında ağırlanmıştı. Buna rağmen Sabah grubu ve bazı başka iktidar medyası unsurları muhalif gazetecileri hedef göstermeye çalıştı.
Elbette yaşanan gelişme akıllara bir operasyon fikrini getirmedi değil ancak durum gayet netti.
Yazılanlara göre İçer'in uyuşturucu kullandığını 'kabul ettiği' iddia edildi. Hayatını kaybeden avukat kadını hastaneye getirdikten sonra eve dönüp delilleri saklamaya yönelik temizlik yapmaya çalıştığı iddiası ise tüyler ürperticiydi.
Netice itibarıyla 27 yaşında avukat kadın G.Ç., ne yazık ki hayatını kaybetti. Geride acı içinde kavrulan ailesini bıraktı.
Gökalp İçer hakkında ‘uyuşturucu madde temin etme’ ve ‘olası kastla öldürmeye teşebbüs etme’ suçlamalarıyla tutuklama talep edildi ve tutuklandı.
İstanbul Başsavcılığı da ‘suç örgütlerinin suçtan elde ettikleri gelirleri döviz veya kripto varlıklara dönüştürerek finansal sisteme soktuğu’ iddiasıyla ICYPREX Kripto Varlık Alım Satım Platformu A.Ş. hakkında 30 Temmuz 2025’te adli işlem yaptı.
Mali Suçları Araştırma Kurulu’nun (MASAK) hazırladığı rapor üzerine Gökalp İçer ve ICYPREX A.Ş.’ye ait banka hesapları, elektronik para kuruluşları nezdindeki varlıkları, araçları, taşınmazları ve şirket ortaklık paylarına el konuldu.
Muhakkak İçer ve avukatları kendilerini savunacaklar, suçsuz olduklarını dile getireceklerdir. Ancak yukarıda bahsettiğim her şey kamuoyuna yansıyan görünen gerçekliklerdir.
Cumhuriyet Gazetesi'nin yakın dönem eski çalışanları olarak Gökalp içer adlı kişinin varlığından haberdar olmamız 2022 ya da 2023 yılına gidiyor.
İçer, Cumhuriyet Gazetesi'nin gündemine, gazetenin 100 yıllık eşsiz arşivinin NFT'ye dönüştürülmesi projesiyle gelmişti. O dönem yönetim, projeyi değerlendirmiş ve bazı görüşmeler yapılmıştı.
Ancak sonra şüpheli durumlar ortaya çıktı.
NFT kavramının allanıp pullandığı, bazı sanat eserlerinin yüksek miktarlarda satıldığının haberleştirildiği dönemlerdi. Ama kimse meselenin ne olduğu konusunda pek fikir sahibi değildi.
En önemlisi NFT ve benzeri kripto organizasyonlarında olası bir hak mağduriyetinde hukuki olarak bir savunma hattının kurulamayacağı, bu alana dair iş hukukunda çalışmaların yapılmadığı / var olmadığı bilgisi açığa çıktı.
Sevgili ağabeyim, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu üyesi merhum Turan Karakaş, ortada bir anlaşma ve sözleşme olmamasına rağmen şirketin kendi sitesi üzerinden NFT satışı yaptığı bilgisine ulaşınca vakfın avukatı olarak önlem almış, vakıf yönetimine hemen bilgilendirme yapmış, şirkete ihtar çekilmesini sağlamıştı.
Vakfın avukatı olarak, şirketin bu tehlikeli eylemine yönelik Cumhuriyet Vakfı adına bir de suç duyurusu yapmıştı. Bakın tekrar ediyorum. Cumhuriyet Vakfı adına, Cumhuriyet Vakfı'nın avukatı olarak...
Suç duyurusu hem İçer'e hem o dönem gazete katlarında göbeğini sıvazlayarak "Gazeteye büyük paralar getireceğim" diye gezinen, siyasetle pek meşgul gyy'si hem de Ankara'dan geldikleri sonra öğrenilen, gizemleri hâlâ tam olarak çözülemeyen Y.K ve İ.H adlı kişilere yönelikti.
Ne olduysa ondan sonra oldu.
Sanki gizli bir el, bir yapı Cumhuriyet'in çıkarlarını düşünmekten ziyade Gökalp İçer'in çıkarlarını düşünür gibi hareket etti.
Kıyamet koptu, inanılmaz bir şekilde avukat Turan Karakaş, vakfın avukatlığından azledildi.
"Vay sen misin suç duyurusunda bulunan" diye vakıf avukatı ve yönetim kurulu üyesi Turan Karakaş'a saldırdılar. Kanserle boğuşan Turan Ağabey'e demedik söz bırakmadılar. Bu panik nedendi, ortada bir kaygı nedeni yoksa bu telaşa ne gerek vardı?
Belli ki süreç her ne kadar açıktan yürütülüyormuş gibi görünse de gazetenin arşivini tehlikeye atan bir durum vardı ve Turan Karakaş bunun engellenmesi için mücadele ediyordu.
Savcılığa koştular, "Biz Gökalp İçer ve hakkında suç duyurusu yapılan diğer kişiler hakkında adımıza yapılan şikâyeti geri çekiyoruz" dediler.
Dolayısıyla süreç havada kaldı. Ortada bir art niyetli plan varsa açığa çıkarılamadı. İşte o Gökalp İçer bugün, Mali Suçları Araştırma Kurulu’nun (MASAK) hazırladığı raporla tutuklu.
Sürecin iyi yanı, gazetenin arşivinin böyle bir satış işlemi sonucunda riske girmekten kurtulması oldu. Ama Ankara'dan gelen, pazarlıklar için masaya oturan kişilerin kim olduğu, kimlerden talimat aldığı örtülü kaldı.
Bir tarafta Turan Karakaş hedef alınırken, kimliğine, geçmişine, emellerine yönelik büyük şüpheler bulunan Gökalp İçer, "Yahu adam ne yapmış, gazeteye destek vermek için uğraşıyordu" diye sempatik kılınmaya çalışıldı.
O İçer, kısa süre sonra üç Azerbaycanlı diplomatı dolandırmak suçlamasıyla hakim karşısına çıktı. Diplomatik krize neden olacaktı.
Ne hikmetse İçer ve şirketi hakkında suç duyurusunda bulunan Azerbaycanlı diplomatlar, çeşitli parametreleri gözetmiş olacaklar ki şikâyetlerini geri çektiler. İçer yine düze çıktı.
Ve tabii bu sırada kendisi ve şirketi hakkında çıkan tüm olumsuz haberlere erişim engeli getirtmekle meşguldü.
Hâlâ içimde derin bir yaradır Turan Karakaş'a reva görülenler. Bu yara, öfkemi de diri tutmakta.
İçer'in hamiliğine, avukatlığına soyunup Karakaş'a saldıranlar perde arkasından isimsiz yazılar yazdılar.
"Rüzgârsız havada dönen fırıldağın bir üfleyeni vardır" dediler. Hayatım boyunca beni bu söz kadar öfkelendiren çok az şey olmuştur. Oysa kendileri iktidarın etrafında dönmekten topaca benzemiş haldeler.
"Cumhuriyet Gazetesi her zaman olduğu gibi bazı odakların hedefinde" dediler. Oysa kendileri iktidarın baronlarıyla strateji belirlediler. İslamcı sermayeden destek aldılar. Aralarından bazıları, eski İçişleri Bakanı Soylu'dan "Beyefendi" diye söz ediyordu.
Yetinmediler, hasta haliyle gazetenin ve gazetecilerin davalarını tek kuruş almadan takip eden, gazetenin aracını kullanmamak için hasta haliyle yürüyerek gazeteye gelen Turan Karakaş'a 'kaldığı lojmanın kirasını ödemedi' diye alacak davası açtılar.
Bazı muhterisler, isimlerini hiç gündeme getirmeden, sinsi sinsi kalemlerinin ucundan iftira sözcüklerini damlattı. Birçok kişi de her şeyi bildiği halde susmayı tercih etti.
Sözün özü....
Cumhuriyet Gazetesi'nin arşivini NFT olarak ele geçirme çabasıyla böyle bir zarara neden olma ihtimali olanlar hakkında suç duyurusunda bulunan, gazeteyi korumayı başaran, art niyetleri boşa çıkaran, NFT satışını engellemeyi başaran Turan Karakaş'ı rahmetle anıyorum. Onu çok özlüyorum.
Ne kadar doğru bir tutum içinde olduğu ve bizlerin de ne kadar doğru bir tutum içinde olduğu sayesinde tarihe not düşmüştür. Onurunu gölgesine ezdirmeyen Turan Karakaş, huzur içinde uyusun...
Bu olayla birlikte, gazetenin tarihine bir utanç olarak düşen çikolata kutusu skandalına tepki göstermenin de onur nişanesini taşıyor, aynı onuru taşıyanları selamlıyorum.
O dönemde Turan Abi'yi vakıf avukatlığından azledenler de Cumhuriyet Gazetesi'nin adının çikolata kutularıyla anılmasına neden olanlar da aynı isimlerdi.
Kimi, 'Bir yolunu buluruz parayı sisteme dahil ederiz' dedi, kimi 'Aldık da cebimize mi koyduk' dedi. Kimiyse tüm gerçekleri bilmesine, itiraflara tanıklık etmesine rağmen sustu. Kimi tepki gösteriyormuş gibi rol kesti.
Ben de bir gazeteci olarak üzerime düşeni yaptım, Basın Konseyi'ne gittim. Belgeleriyle her şeyi ortaya koydum.
ICYPREX Gökalp İçer ile iş yapmaya çalışanlar da çikolata kutusunun sorumluları da hâlâ gazetede.
Cumhuriyet ne yazık ki savunmasız.
Ama bildiğim bir şey var ki asgari ücretin biraz üstüne habercilik için mücadele eden onurlu emekçileri, var gücüyle gerçekleri yazmaya, halkı bilinçlendirmeye çalışıyor.
Gazetemden ayrılırken selamladığım tüm emekçileri bugün bir kez daha selamlıyorum. Cumhuriyet onların çabalarıyla, her şeye rağmen varlığını sürdürüyor, sürdürecek.
Mesele, Cumhuriyet'i korumak, büyük okuruna gerçekleri aktarmaya devam edebilmek olmalı.
'Rejimin baskılarına boyun eğmiyormuş' gibi yapıp tam da onun istediği gibi davranarak Cumhuriyet savunulamaz.
"Atatürkçü değilim" diyen sermaye baronlarına, iktidarın devasa projelerinin sac ayağı durumundaki sermaye gruplarının en üst düzey temsilcilerine boyun eğerek olmaz. Olmamalı...
Şeffaf ve namuslu kalabilmeli.. Gerçek ve samimi olmalı.
Çok Okunanlar

Abdülhamit'in sahte diplomalı torunu bakın ne yapmış...

'Kurban seçildim... Akar, Güler ve Ünal işi bana yıktılar'

Eski koca bıçak ve tabancayla restoran basıp dehşet saçtı

Osimhen'i geçecek transferde sıcak gelişme

Volkan Uçak sahte diplomayı kaç paraya aldı?

Ağustos ayının ilk anketinden Erdoğan'ı düşündürecek sonuç

Sahte diplomalı Volkan Uçak'ın üniversitesi de sahte çıktı

Bungalovdaki gizli kamera skandalında sanıklar ilk kez hakim karşısında

Cumhuriyet'e gerçekten sahip çıkmak! Turan Karakaş'a derin saygı ve özlemle....

Eski eşinden kocasına meydan dayağı