30 Ağustos Zafer Bayramımızın
102. Yıldönümünü kutladık. Ulusal bayramlarımızın her yıl artan coşkuyla
kutlanması mutluluk verici. Ulusal birlik ve bütünlüğümüzün güçlenerek devam
etmesi anlamına geliyor ve bundan dolayı da mutluluk verici. Kolay olmadı Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’ni kurmak. Büyük bir mücadelenin eseri. Mustafa Kemal
Atatürk’ün önderliğinde büyük iş yapıldı, enkazın üzerine güçlü bir devlet
kuruldu. Atatürk’ün önderliği ve bu halkın dirayetiyle başarıldı. Dolayısıyla da
doyasıya ve gururla kutlamalıyız. Çatlak seslere aldırmaksızın, duymazdan
gelerek kutlamalıyız.
Çatlak ses çıkaranlar genellikle
bilerek ya da bilinçsizce tarihe farklı anlamlar yükleyenlerdir. Birtakım
odaklara mesaj vermek, birilerinin dikkatini çekmek, görünür olmak veya
bunların tümünün dışında yalnızca bilgi yetersizliğinden dolayı tarihi farklı
yorumlayanlar, geçmişte olup bitenleri farklı bir hikaye anlatımıyla yeniden
kurgulayanlar her zaman var olmuştur, bundan sonra da varlık göstermeye
çabalayacaklardır, ama aslında hiçbir zaman tam olarak var olamayacaklardır.
Tarih bir yanıyla elbette ki
kurgudur. Geçmişte olup bitenlere şu anki zamanın içerisinden bakıp da tüm
ayrıntılarıyla kavrayabilmek mümkün değil. Sonuçta tarih okumalarını da biz
insanlar yapıyoruz, dolayısıyla da her birimizin kendimizce bir okuma yapması
da çok şaşırtıcı değil. Tarihin ayrıntılarındaki iz sürümünü geçmişin
derinliklerine inerek ve patikalarda yürüyerek ancak belli ölçüde yapabiliriz.
Geçmişe ilişkin hiçbir anlatı tıpatıp gerçeği yansıtmayabilir. Ama makro
olayların üzerine kurulan büyük anlatıları yok saymaya ya da çarpıtmaya da
gerek yok. Tarihin kocaman sayfalarına kaydedilmiş olan Malazgirt gerçeğini
kimse görmezden gelemez. İstanbul’un fethini de yok sayamayız. Hele ki
yaşadığımız kentin her tarafında ona ilişkin somut izler varken. Osmanlı
imparatorluğundan devraldığımız devasa kültür mirasını inkâr etmek de mümkün
değil. Ve ardından verilen zorlu bağımsızlık mücadelesini küçüksemek de
kimsenin harcı değil.
Aslında tarihin her dönemini
kendi içerisinde değerlendirmek, tarihte yaşanan her olayı kendi koşullarında
yorumlamak, anlamlandırmak gerekiyor. Tarih, klasik tarih anlatıcılarının ileri
sürdüğü gibi tam anlamıyla bir neden sonuç ardışıklığı değil. Her dönemin kendi
içerisinde, kendi özgün koşullarıyla değerlendirilmesi gerekir. Her dönemin
yaşanmışlıkları elbette kendinden sonraki dönemlerde yaşanacaklara temel
oluşturur, ama aynı zamanda da her dönem kendi özgün koşullarına sahiptir,
dolayısıyla da kendinden önceki ve sonraki dönemlerden farklılaşır. Ama bir
bütün olarak her birimiz, her toplum, her devlet, her yapı bir yanıyla kendi
geçmişinin ürünüdür.
O halde tarihle hesaplaşırken,
tarihsel olaylar arasında karşılaştırma yaparken bugünkü varlığımızın
geçmişimizdeki tüm yaşanmışlıkların üzerine kurulduğunu unutmayalım.
Dolayısıyla da tarihimizle hesaplaşmak yerine geçmişte yaşanan tüm olayların,
tarihe düşen tüm kayıtların bugünümüzü oluşturmak açısından değerli olduğunu
kabul edelim. Malazgirt olamasaydı 30 Ağustos da olmazdı ya da Alpaslan
olmasaydı Mustafa Kemal de olmazdı gibisinden birtakım tarafgirce açıklama ve
yorumlardan kaçınmak lazım. Tarih, taraf tutmaya sıcak bakmaz, bunu aklımızdan
çıkarmayalım. Dediğim gibi bugün, geçmişteki tüm yaşanmışlıklar üzerine
kurulmuştur. Bu nedenle geçmişimizi oluşturan, tarihimizin sayfalarında yer
alan her aktör ve her olay bugünün inşasının kurucu öğeleridir. Dolayısıyla da
tarihin aktörlerini, aygıtlarını ve olaylarını bugünün ideolojik
sınırlılıklarıyla açıklamaya çalışmak tarihe haksızlık olur.
Bir de tarihi tümüyle yok
sayanlar ya da kurmaca anlatılardan ibaret olduğunu ileri sürenler var. “Şimdi
ve burada” anlayışından hareketle geçmişi görmezden gelmek ya da kurmaca anlatı
olarak yorumlamak her şeyden önce kendi geçmişimize, birey olarak kendi
tarihimize haksızlıktır. Elbette şu an bulunduğumuz yer ve an önemlidir ve de
onu en kaliteli biçimde yaşamak gerekiyor, ancak her birimizin, içerisinde
yaşadığımız toplumun, tüm insanlığın aynı zamanda da geçmişin ürünü olduğunu
göz ardı edemeyiz.
İşte tam da bu nedenle 30 Ağustos
Zafer Bayramını coşkuyla kutlamalıyız. Türkiye Cumhuriyeti ciddi ve eşsiz bir
bağımsızlık mücadelesi verilerek kuruldu. Bugün eğer böylesine güzel bir
ülkede, gururla yaşayabiliyorsak bunu Mustafa Kemal Atatürk’e borçluyuz. Ama
Atatürk gibi bir önder de bu halkın içerisinden çıktı. Orta Asya’dan çıkıp
gelen, Malazgirt’te zafer kazanan, Selçuklu’yu, ardından Osmanlı
İmparatorluğu’nu kuran, onların mirası üzerine de Mustafa Kemal’in önderliğinde
Cumhuriyet’i kuran bu halk, kendi tarihine hem makro hem de mikro anlatılarla
mucizevi notlar düşerek bugünlere geldi. Ama yine de ‘geçmişimiz geleceğimizin
güvencesidir’ düsturunun kolaycılığına kapılmadan çalışmamız, gayret etmemiz
gerekiyor. Tarihin sayfalarına düştüğümüz yaldızlı notlar bizi gururlandırsın,
ama gözlerimizi kamaştırmaksızın geleceğe yolumuzu aydınlatsın.
30 Ağustos Zafer Bayramımız kutlu
olsun.
Çok Okunanlar
Gelinim Mutfakta kim elendi? 10 bileziği kim aldı? 22 Kasım 2024 puan durumu
Fenerbahçe En-Nesyri için Al-Nassr'den gelen rekor bonservisi reddetti
22 Kasım 2024 burç yorumları
BEDAŞ 22 Kasım'da İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
Lüks araba markası Jaguar logosunu neden değiştirdi? Yeni logosu ne oldu?
Netenyahu'yu tutuklayacak ülkeler belli oldu!
Bakan Yusuf Tekin'den Teğmen Ebru Eroğlu ve diğer teğmenleri kurtaracak karar!
21 Kasım 2024 reyting sonuçları: Perşembe günü hangi yapım birinci oldu?
Mauro Icardi’nin Greeicy ile kulis paylaşımı Nara’yı çileden çıkardı
İsmi Fenerbahçe ile anılıyordu: Al Nassr'da flaş Talisca gelişmesi