Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
48,1615
Dolar
Arrow
41,1780
İngiliz Sterlini
Arrow
55,6235
Altın
Arrow
4755,0000
BIST
Arrow
11.288

Gazetecinin işi duygu aktarımı değil, bilgi aktarımı yapmaktır

Arabesk müziğin sevilen sanatçılarından Güllü adıyla ün yapan Gül Tut evinin balkonundan düşerek yaşamını yitirdi. Zamansız bir ölümdü, hem şaşkınlık hem de üzüntü yarattı. Sesiyle, şarkılarıyla, yorumuyla Türk popüler müziğine katkısı büyük oldu. Ardından derin bir hüzün bırakıp gitti. Huzur içinde yatsın sevgili Güllü. 

Güllü, ardında bir yığın yanıtsız soru bırakarak çekip gitti bu dünyadan. Nasıl olup da balkondan düştü, bu bir karar mıydı, bir kaza mı, yoksa bir cinayet mi? Ortalık yanıtsız kalan pek çok soruyla çalkalanıyor. Ancak medyamızın değerli mensupları her zamanki gibi olayı yine anında aydınlığa kavuşturmayı başardılar. Sanatçının ölüm haberi alınır alınmaz bazı medya mensupları bunun kesinlikle bir cinayet olduğu yönünde haberler yapmaktan geri durmadılar. Kadın cinayetlerinin ülkedeki artışından hareketle bu olayı doğrudan buraya bağladılar. Haksız da değiller, ülkede gün geçmiyor ki bir kadın cinayete kurban gitmesin. Böyle bir durumda elbette insanın aklına ilk olarak bu gelir. Özellikle de bir kadınsanız. Ancak bir gazeteci, aklına ilk geleni mi yazmalı yoksa önce bir düşünüp, araştırıp elde ettiği bulgulardan hareketle mi değerlendirme yapmalı? Gazeteciyi gazeteci olmayandan ayıran nokta aslında tam da bu. Gazeteci önce olayın kaynağına gitmeli, veri toplamalı, sonrasında da topladığı veriler doğrultusunda haberini yapmalı. Gazeteci, diğer insanlardan farklı olarak içerisinde bulunduğu toplumun sorunlarıyla duygusal bağ kurmaktan çok rasyonel ve analitik bağ kurabilmelidir ki çözüme de katkı yapabilsin. Gazeteci bir tür kanaat önderidir. Halkı aydınlatması, bilgilendirmesi gereken kişidir. Dolayısıyla da diğer insanlara göre çok daha sağduyulu, rasyonel, soğukkanlı ve mesafeli bir duruş sergileyerek ancak doğru bilgiye ulaşabilir. Oysa bizim medyamızın değerli mensupları olaylar karşısında hemen heyecana kapılıp olayı sonuca bağlayıp, yargıya varıyorlar. 

Güllü’nün ölüm olayı medya mensuplarımızın olaylara bakışındaki önyargılılığı, duygusal ilişkilendirmeyi, taraflı tavırlarını, hazıra konuşlarını bir kez daha düşündürttü. 

Önyargılılar, çünkü toplumda veya dünyada olup bitenlere karşı sahip oldukları genel tavır tüm olay ve durumlara bakışlarında etkili oluyor. Genel tavır elbette önemli. Sonuçta gazeteci bir insan ve dahası bir entelektüel olarak içerisinde yaşadığı dünyaya ilişkin bir tavra, bir bakış açısına, hatta bir ideolojiye sahip olması çok doğaldır. Ancak gazetecinin, olaylar ve durumlar karşısında en azından ilk aşamada tarafsız bir tavır sergilemesi gerekir. Her bir olay veya duruma hazırda olan kodlarla değil, yeni kodlarla yaklaşması gerekir. Her olay ve durumun genel ortamla ilişkisi elbette kurulmalı, ama kendine özgü yanlarının olma olasılığının da dikkate alınması gerekir. 

Gazeteci de bir insandır, dolayısıyla da duyguları vardır. İçerisinde yaşadığı dünyayla, toplumla elbette duygusal ilişki kurması çok doğal.  Ancak gazetecinin olay ve durumlara yaklaşırken en azından başlangıçta duygularından olabildiğince arınması doğru bilgiye ulaşmak açısından önemlidir. Güllü olayını bazı gazetecilerin intihar, bazı gazetecilerin cinayet olarak ele almaları ve “kesin öyledir” ifadeleriyle aktarmalarının altında yatan nedenlerden biri de budur. Sanatçının zorlu bir mücadele vererek bulunduğu noktaya gelmiş olması, yaşamın yükünü çekmekten yorulduğu ve yaşamdan ayrılmayı tercih ettiği yönündeki yorumların çoğunu gazetecinin olaya karşı gösterdiği duygusal tepkiyle açıklamak mümkün. Olayın arkasındaki gerçek bu olsa bile kesin kanıtlara ulaşmadan ifade etmek gazetecilik mesleğiyle bağdaşmaz. 

Bazı gazeteciler de olayı doğrudan alkole bağlamakta tereddüt etmediler. Bu da olabilir, ancak olayın nasıl meydana geldiğine ilişkin henüz hiç kanıt yokken, hiçbir açıklama yokken gazetecilerimizin konuyu bu denli net ortaya koymaları gazetecilik etiği açısından gerçekten düşündürücü. Diyelim ki alkol almıştı, ama sanatçı herhalde hayatında ilk kez alkol almıyordur ya da evinde ilk kez müzikli alkollü eğlence düzenlemiyordur. Kaldı ki bu konuda da elde herhangi bir kanıt yok. Güllü’nün o akşam evinde ne yaptığına, kimlerle bir arada olduğuna ilişkin hiçbir kanıt yokken eğlence ve alkol üzerinden yazılan senaryoların medya mecralarında paylaşılması gazetecilik mesleği açısından gerçekten düşündürücü.  Kişinin yaşam tarzını, özel yaşamını, olayın meydana geldiği ana ilişkin ayrıntıları bilmeden önyargılı bicinde yazmak veya konuşmak gazeteciliğe yakışır mı?

Güllü olayı yalnızca bir örnek. Medya mensuplarımız ne yazık ki tüm olup bitenlere önyargılı, hazır kodlarla, toplumsal ortamla kurdukları duygusal ve ruhsal ilişkiyle, düşünsel ve ideolojik tavırlarıyla yaklaşmaktan kendilerini alamıyorlar. Dolayısıyla da toplumla aralarındaki ilişki bilgi aktarımından çok duygu aktarımına dönüşüyor. Oysa gazetecinin asıl işi bilgi aktarımı olmalıdır. 

Tartışmayı biraz daha genelleştirmek adına şu soruyu da soralım.  Bugün gelinen noktada medyamızın önceliği gerçekten toplumu mu bilgilendirmek yoksa birtakım güç odaklarına destek sinyalleri mi vermektir?  İkincisi daha çok öne çıkıyor gibi.

Oysa gazetecinin asıl işi topluma bilgi aktarımı yapmaktır. Duygu aktarımı yaparak toplumda heyecan yaratmak yerine bilgi aktarımı yaparak toplumun gelişmesine katkı yapmak gazetecinin asıl işidir. Diğer yandan ideoloji aktarımı yaparak birtakım güç odaklarına yaranmaya çalışmak yerine gazeteci,  tarafsız duruşla bilgi aktarımı yaparak toplumda sağduyunun gelişmesine, kamusal duyarlılığın güçlenmesine katkı yapmalıdır. Bu elbette ki zahmetli bir iş. Çalışmayı, emek vermeyi, araştırmayı, okumayı, yazmayı gerektirir. Oysa hazır kodlarla, hazır yargılarla olaylara yaklaşmak gazetecinin ne yazık ki kolayına geliyor. O zaman da yapılan iş gazetecilik olmuyor, 

Öte yandan her bir mesleğin, iş alanının kendine özgü bir kültürü vardır ve bunun gelişmesi için de genel toplumsal ortamın uygunluğu önemlidir. Gazetecilik mesleğinin de kendine özgü bir kültürü vardır. Mesleğin, kendi karakterine uygun biçimde yapılabilmesi için ona ilişkin kültürün oluşması gerekir. Ancak bu,  genel sistem içerisinde uygun yapısal ve işlevsel koşulların oluşmasıyla ancak mümkündür.