Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.549

“Beni Türk hekimlerine emanet ediniz”

On yıllar öncesinden süzülüp gelen ve kulaklarımızda yer eden o sözler ne kadar anlam yüklü, ne kadar değerli. Mustafa Kemal Atatürk kendi topraklarında yetişen, kendi toplumsal ve kültürel değerleriyle donanmış hekimlerimize, bizim hekimlerimize güven duymaktaydı. 

Hekimlerimizle, tıp eğitimi almakta olan öğrencilerimizle 14 Mart Tıp Bayramını kutlarken bir yandan da Atatürk’ün o sözlerini anımsadım ve yüreğimde bir ferahlık hissettim. Cumhuriyet’in kuruluş felsefesi içerisinde bilimin ne denli önemli bir yere sahip olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla da tıp eğitiminin de ne denli önemsendiği açık. Tıbbiyeli olmak kolay değil, en zeki, en çalışkan gençlerin, yıllar süren yoğun çalışmaları sonucu almaya hak kazandıkları bir eğitim. O eğitimi almaya hak kazandıktan sonra da gecelerini gündüzlerine katarak çalışıp hekim olabilmektedirler. 

Hekimlik çok önemli, ama bir o kadar da zor bir meslek. İnsan sağlığının koruyucusu olmak, insanın yaşamından sorumlu olmak hiç hafifsenecek bir iş değil. İnsana dokunuyorlar. Belki de çoğu zaman tükeniş anındaki ümidi yeniden yeşertiyor, yaşama döndürüyorlar. Onlar var diye kendimizi güvende hissediyoruz. 

Durum böyleyken son zamanlarda yoğunluk kazanan hekime şiddet eğilimleri ne kadar da vahim değil mi? Hayatımızı, sağlığımızı emanet ettiğimiz hekimlere şiddet uygulamakla, onlara saldırmakla övünenlerin sosyal medyada nefret duygularını açıkça dile getirmeleri hayrete düşürücü bir durum. Gün geçmiyor ki bir hekim, hastalarının ya da hasta yakınlarının saldırısına uğramasın. Gün geçmiyor ki birileri hastane baskını yapmasın. 

Peki, ama nedir bu şiddet, bu celal? Ne alıp veremiyoruz hekimlerimizle? Derdimize çare olsunlar diye kendilerini paralayan hekimlerle derdimiz nedir?

Bu soruların yanıtlarını vermek sanıldığı kadar kolay değil, ama bence ortada ciddi biçimde bir iletişim sorunu var. Üstelik de bu tek taraflı da değil. Empati kuramıyoruz. En temel insan haklarına saygılı olmak konusunda eksik olan bir şeyler var. Birbirimizi anlamakta zorlanıyoruz ya da anlamak istemiyoruz. Çünkü anlamak çaba gerektiriyor, emek istiyor, kafa yormak lazım. Biz toplum olarak emek ve çabamızı bu tür insanca şeylere yönlendirmeyi ihmal ediyoruz. Dahası bundan dolayı mutsuz da değiliz, çünkü eksiklik olarak görmüyoruz. Herkesin birbirinin yaşam alanına kolayca saldırdığı, kimsenin kimseye saygı duymadığı garip bir noktaya geldik. Duyarsızlık ve duygudaşlık yoksunluğu aldı başını gidiyor. 

Bir zamanlar bu toplumda hekimler büyük saygı görüyordu. Hiç unutmuyorum. İlkokula yeni başlamıştım. İlk gündü. Öğretmen sınıfa girdi, her birimizi ayağa kaldırdı, adımızı, babalarımızın, annelerimizin ne iş yaptığını ve büyüdüğümüzde ne olmak istediğimizi sordu. Benim dışımdaki tüm öğrenciler doktor olmak istediklerini söylemişlerdi. Ben kararımı o günlerde vermiştim, öğretmen olacaktım. Sözün özü doktorluk/hekimlik toplumun gözünde o denli kutsal ve önemli bir meslekti ki her aile çocuğunun doktor olmasını isterdi. Bugün geldiğimiz noktada ise gençler tıp fakültesi okumamak için bin dereden su getiriyorlar. Yalnızca gençler de değil, okula yeni başlayan çocuklar için tıp okumak ideal olmaktan çoktan çıktı. 

DUYGUDAŞLIK YOKSUNLUĞU

Bunun nedeni tıp alanının değer kaybetmesi ya da hekimliğin gözden düşen bir meslek haline gelmesi değil. Öyle bir şey yok zaten. Tam tersine bilimdeki her tür ilerleme tıp alanını çok daha önemli hale getiriyor. Yapay zekâ alanındaki gelişmeler tıp alanı için çok önemli yeni fırsatlar yaratıyor. Dünyada tıp alanı büyük atak yapıyor. Bütün bu gelişmelere karşın bu toplumun çocukları, gençleri tıpçı olmaktan kaçıyorlarsa bunun en temel nedeni toplumdaki sevgi, saygı ve değer kültüründeki aşınmadır. Dahası bunun nedeni insancıl duygu paylaşımından giderek uzaklaşılması, duygudaşlık duygusunun yitimi. Hekimler ülkeyi, ailelerini, yuvalarını bırakıp başka ülkelere gidiyorlarsa sorun ciddi demektir.

Peki, sorunun çözümü nedir? Bir kere şu noktaya vurgu yapalım. İletişim ve duygu temelinde gelişen sorunlar hiçbir zaman tek taraflı olmaz. Bütün tarafların belli ölçüde payı vardır sorunun ortaya çıkmasında. 

TIP EĞİTİMİNDE İNSANBİLİMLERİNE VE SANATA DA YER VERİLMELİ

Sorun tek taraflı olmadığına göre çözüm de tek taraflı olamaz. Hem hekimlerin hem de hasta veya hasta yakınlarının ortak çabasıyla, çözüm ortaklığıyla ancak sorun aşılabilir. Bunun için de sürece dâhil olan herkesin öncelikle iletişimin olanaklarından yararlanması gerekir. Tıpçılardan başlamak gerekirse tıp fakültelerinde verilmekte olan eğitimin insanbilimleriyle mutlaka desteklenmesi gereği var. İletişim, psikoloji, sosyoloji gibi derslerin nitelikli biçimde verilmesi, öğrencilerin sanatsal alanlara yönlendirilmesi insanı tanımaları, toplumsal ve kültürel analiz yapabilmeleri, en önemlisi de iyi birer duygu okuryazarı olmaları açısından önem taşır. Duygudaşlık da böyle gelişir ancak.

DUYGU OKURYAZARLIĞI EĞİTİMİ GEREKLİ

Diğer yandan toplumun hekimlere karşı duyarlılık geliştirmeleri için yetişkin eğitimleri kapsamında bilinçlendirme çalışmaları yapılabilir. Covid salgınıyla birlikte hekimlere yönelik şiddet olaylarındaki artış dikkat çekici. O halde toplumsal düzeyde iletişim, kriz yönetimi, duygu okuryazarlığı gibi eğitimlerin verilmesi, bu yöndeki toplumsal bilincin artırılması, duyarlılığın güçlendirilmesi için birtakım projelerin yapılması ciddi önemdedir. 

Hekimlerin iyileştirebilmesi için toplumun da onlara karşı iyi olması gerekir. 

Tüm hekimlerin Tıp Bayramı kutlu olsun.