Görevli olduğum Üsküdar Üniversitesinin 12. Dönem mezuniyet törenini gerçekleştirdik. Yazılım bölümünden üniversite birincisi olarak mezun olan öğrencimizin, mezuniyet konuşmasında “buradan her daim desteğini bizden esirgemeyen Profesör Chat GPT’ye de bir teşekkür göndermek istiyorum” biçimindeki sözleri sempatik gelmiş, salonu güldürmüştü. Öyle ya, Sezar’ın hakkı Sezar’a.
Öğrencimiz bu sözleri gayet samimi biçimde ve kendi alanındaki teknolojik gelişmelere de dikkat çekmek üzere dile getirmişti. Nitekim eğitim öğretim işiyle uğraşanlar özellikle günümüzde öğrencilerin yapay zekayla ne denli iç içe olduklarının yakın tanıklarıdırlar. Yalnızca öğrenciler de değil, eğitimciler ve araştırmacılar da yapay zeka teknolojisiyle haşır neşirler. Bunda bir anormallik de yok zaten. Hayatı kolaylaştıran her teknolojik gelişmeyi etkin kulla
Yapay zeka teknolojisi önemli fırsatlar sunmakta olmasının yanında ciddi riskleri de beraberinde getiriyor. Özellikle de işi düşünsel ve bilimsel üretim yapmak olanlar için yapay zekanın kullanımında dikkatli olunması lazım. Buna bağlı olarak eğitim öğretimde de yapay zeka kullanımına bilinçli ayar şart. Hiçbir teknoloji her koşulda yarar sağlamaz. Her teknolojinin kullanım koşullarının bilinçli ve vizyoner bir bakış açısıyla doğru planlanması elzem. Teknoloji üreticilerinin tümüyle iyi niyetli olduklarını varsaysak bile, teknolojiyi kullanan tüm insanların aynı iyi niyete sahip olmayacaklarını da akıldan çıkarmamak gerekir.
Bu yöndeki endişelerimin kaynağı gözlemlerimdir. Nitekim son yıllarda üniversitelerde hazırlanan lisansüstü (master ve doktora) tezlerin çoğunun birbirinin benzeri olmalarında, akademik dergilerde yayımlanan makalelerin birbirini tekrardan öteye gidememelerinde Profesör Chat GPT’nin ya da benzeri yapay zeka programlarının da bir etkisi olsa gerek. Nitekim çoğu zaman tanık oluyoruz, araştırmacıların, üzerinde çalıştıkları konunun tüm verilerini yapay zekaya toplatıp, üstelik yazım işini de ona yaptırdıklarını. Bilgi toplamak, kaynaklara ulaşmak için yapay zeka programlarını kullanmakta bir sorun yok, ancak toplanan verilerin derlenip toparlanıp akademik bir metin haline getirilmesi işini makineye yaptırmasalar bari. Çünkü tam da bu noktada işin içine araştırmacı kişinin kendi düşünsel katkısının girmesi beklenir.
Gerek akademik makalelerde gerekse lisansüstü tezlerde aranan en önemli özelliklerden biri özgün değer yaratması, ilgili alana yeni bir bilimsel katkı sunmasıdır. Oysa yapay zekadan yararlanılarak hazırlanan bilimsel çalışmaların çoğunda aynı kaynakların, aynı tarzda, çoğu zaman da aynı anlatımla verilmesi bu yöndeki beklentinin günümüz akademik dünyasında artık bir önemi olmadığını, daha doğrusu önemsizleştirildiğini gösteriyor. Üstelik de önemsizleştirmenin bilinçli bir farkındalıkla yapıldığından da emin değilim. Bilgiye kolaylıkla ulaşılan bir ortamda hazırlanan sayfalar dolusu makalelerle ve tezlerle yapılan şey derleme tarzı çalışmaların ötesine geçememekte ne yazık ki. Daha da vahimi, yeni nesil akademisyen ve öğrencilerin bilimsel üretim ve akademik çalışmanın böyle yapılması gerektiğini sanmaları.
Oysa akademik çalışma ve bilimsel üretim, yapılmış olanların ışığında yapılmamış olanı yapabilmek, söylenmemiş olanı söyleyebilmek, yazılmamış olanı yazabilmek. Özgün akademik ve bilimsel çalışmada yeni yöntembilimsel bakış açılarının, yeni çözümleme tekniklerinin geliştirilmesi beklenir. Bilim ve düşünce işiyle uğraşanlar toplumu, insanlığı, bilimsel gelişmeleri sürekli gözlemleyip sorunları saptamaya çalışırlar. Ardından da mevcuttaki ya da çıkması olası sorunlara çözüm bulmak için kafa yorar, bilimsel çalışma yaparlar Bu nedenle de her tez çalışmasının, her bilimsel kitabın ya da makalenin birtakım soru ve sorunlardan yola çıkması beklenir. Oysa günümüz akademik ortamında ortaya konulan çoğu çalışmanın toplumsal ve bilimsel gerçeklikle ilişkilendirilmediğine tanıklık ediyoruz.
Akademik çalışmalara nitelik değil, nicelik kaygısı yön veriyor.
Günümüzde, özellikle de Türkiye’deki üniversitelerde ortaya konulan akademik çalışmalara çoğunlukla nicelik kaygısı yön veriyor. Akademik unvan almak için puan koşulu, akademisyenleri puan avcısı haline getirmiş bulunuyor. Toplumsal katkı, bilimsel özgün değer gibi kaygılar bir yana bırakılmış, bunların yerine atıf şebekeleri, parayla makale yayımlayan ticari dergiler, profesyonel tez yazıcılar yükselen değer haline getirilmiş durumda ne yazık ki. Tam bu noktada yapay zeka da sürece dahil edilmiş bulunuyor.
Akademisyenlerin ya da kariyer planlarını akademik kulvarda yapmak isteyenlerin işi kolaylaşıyor, ancak bu şekilde ortaya konulanın bilimsel üretim olmadığını da söylemek zorundayız. Bu yapı içerisinde akademik kariyer planları yapılabilir. Yüksek sayıda atıf alınabilir, puan toplanabilir. Üniversitelerde akademik pozisyonlara gelinebilir. Ama bu anlayışın yayılıp yerleşmesine fırsat verilirse, yakın bir zamanda üniversiteler yalnızca birer istihdam alanı olarak görülmekten ibaret duruma gelir.
Dolayısıyla da düşünsel ve bilimsel üretimde niteliğin öne çıkması gerekir. Akademide olanlar, bilimle uğraşanlar, eğitim öğretim işinde aktif rol alanlar süreci insanal ve toplumsal değer üretimi ekseninde yönetmek ve yürütmek zorundadırlar. Üniversitelerimizin özgün bilim üretim ortamları haline gelmesi için tüm paydaşların çaba göstermesi ve farkındalık oluşturması gerekmektedir. Sayılar değil, sonuç doğuran veriler üretmek önemlidir. Yapay zeka vb. teknolojilerin desteği elbette alınmalı, etkin kullanımları sağlanmalı, ancak bütün bunların insanal ve toplumsal gelişme odaklı bir anlayış doğrultusunda planlanması önemlidir. Bunu başaran üniversiteler fark yaratırlar, bilim ve eğitim öğretim yolunda güçlenerek ilerlerler. Bunu başaran akademisyenler de bilim yolunda ve bilimle insanlığa katkı sunarak yola devam ederler.
Çok Okunanlar

AKP kulislerinde itiraf gibi değerlendirme

Fenerbahçe'den ezeli rakibine transfer çalımı!

Teröristbaşı Öcalan'dan aylar sonra ilk görüntü

Cumhuriyete düşmanlık millete ihanettir

Nihat Genç’in ardından

Sapık

Şimdi de Cumhuriyet'i 'Alevi katliamı' ile suçladı

Atatürk döneminde nasıl tarım ülkesi olduk

Boğaz’da kaçak alarmı: 6 yapı için yıkım kararı çıktı!

Sistematik eğilimler hukuki delil sayılmalıdır