Moraller bozuk, insanlar öfkeli. Kimsenin kimseye tahammülü yok noktasındayız. Sokakta herhangi birine sorulsa büyük olasılıkla, bütün bunların nedeni ekonomi diyecektir. Payı büyük elbet. İnsanlar geçim sıkıntısı çekiyorlarsa, eve ekmek götürmekte zorlanıyorlarsa neşelenecek değiller ya, öfkelenecekler elbet. Başkalarına tahammülleri de sabırları da kalmaz tabi ki. Ama bu aslında buzdağının yalnızca görünen kısmı. Asıl nedenler çok daha derinde.
Kapitalist sistemin hırs kıskacına takıldık, orada sıkışıp kaldık öylece. Kıyasıya bir koşturmaca, nereye koştuğumuzu bilmeksizin, dahası sorgulamaksızın. Para yükselen değer haline geldi, insanın, insanlığın değeri parayla ölçülür oldu. İnsanlık tahtını paraya kaptırınca, varlık gösterebilmek, değer görebilmek için yapacağı tek şey kalıyor, olabildiğince para kazanmak, Para amaç haline gelince insanın kendisi araçsallaştı. Buna bağlı olarak da insanı insan yapan tüm değerler giderek anlamını yitirdi. Dolayısıyla insanın mutluluğu, huzuru, yaşama sevinci paraya odaklı hale geldi. Para varsa mutluyuz, yoksa mutsuz.
İşte asıl sorun da bu. İnsanal değerin yitimi. Kapitalist sistem insanı kendisine ve başka insanlara unutturuyor, parayı gücün, değerin, saygınlığın ve var olmanın temel ölçütü olarak sunuyor. Ve insanlık bunu ne yazık ki çok sevdi, kabul etti. Belki de böylesi işine daha çok geldi. İnsan olmak kolay değil, para kazanmak daha kolay. Dolayısıyla da sistemin gösterdiği hedef doğrultusunda sorgusuz sualsiz koşuyor. Bu koşturmacada nasıl bir sıkışmışlık içerisinde olduğunun farkında bile değil. Yaşamı, dünyayı kendisi için bir hapishaneye çevirdiğinin bilincinde hiç değil. Orta çağ karanlığından çıkıldı, kölelik sona erdi denilirken, paraya sahip olanların efendiliği başladı. Güç insandan paraya doğru el değiştirdi. Dolayısıyla da insanlık anlamını, önemini ve ne yazık ki değerini yitiriyor
Teknolojik gelişmeler de insanın parasal güç yönlendirmeli bu koşuşturmasına yardımcı oluyor. Büyük sanayi devrimiyle birlikte hızlanan üretim, dolayısıyla da tüketim şimdilerde dijital teknolojilerle birlikte akıl almaz bir hız kazandı. Önceleri insanlar alışveriş ortamlarında, pazarlarda, mağazalarda karşılaşır, hiç değilse birbirlerinin varlıklarının farkında olurlardı. Şimdilerde ticaretin, dolayısıyla alışverişin sanallaşmasıyla birlikte bu olanak da ortadan kalktı. Şimdilerde insanlar başka insanlardan, toplumdan soyut dünyalarında para odaklı bir etkileşim içindeler.
Yeni teknolojilerin insanın insanı unutmasındaki payı büyük. Dijital teknolojiler aracılığıyla insanlar tam anlamıyla bir bilgi bombardımanına maruz kalmakta, ancak erişim sağlanan bilginin niteliği, yararı, kullanım değeri konusu muğlak. Ayrıca da zaten bu denli yoğun ve hızlı bilgi aktarımı insanların nitelikli bilgiyi seçmelerine, süzgeçten geçirmelerine, kendi yaşamlarında yarara dönüştürmelerine fırsat da vermiyor. Erişim sağlanan her bilgi anında eskimekte, zaman aralığı olmaksızın da yeni bilgi gelmekte. Dolayısıyla günümüz insanları bilgi toplumu çağında aslında bilgilenememekte, tam tersine giderek bilgiden yoksun hale gelmektedirler. Gerginlikleri, öfkeyi ve şiddeti çoğaltmaları, acıma duygusundan, empatiden uzaklaşmaları bunun en somut göstergeleri.
Bilgi insanları düşünsel olarak geliştirir, deneyim odaklı etkileşime girmelerini sağlar, bilgeleştirir. Bilgili insan kendi yaşamını akıl, vicdan ve düşünceyle yönetirken, başka insanların yaşamlarına da saygı duyar. Bilgili insan kendisini tanırken, başkalarını tanımayı da ihmal etmez, onlarla empati kurar, onları anlar. Bilgili insan insanal değerlerin bilincindedir, onları yüceltir. Bilgi insanın, insan ile madde arasında ayrım yapmasını sağlar. Böylece insan, kendisinden maddeye değer aktarımı yapmak, maddeden de kendisine güç aktarımı yapmak yerine, kendi değerinin insan olmaktan kaynaklandığını bilir ve ona göre de yaşamını insanal amaç doğrultusunda biçimlendirir.
Oysa çağımızda insan bilgiye teğet bir yaşam tarz ve anlayışını üstün kılmaya yönelmiş bulunuyor. Bu nedenle şiire, romana, öyküye vb. edebiyat türlerine de yeterince değer verilmiyor. Çünkü edebiyat insanın insanca düşünsel ve duygusal dışavurumu ve etkileşimidir. Edebiyat düşüncelerin duyguyla sentezlendiği, insanın önceliğe alındığı muhteşem bir alandır. Ama paranın önceliğe alındığı günümüzde edebiyat da gözden düşmeye başladı. İnsanlar artık okumuyorlar. Okumaya zaman da bulamıyorlar zaten. Çünkü biliyorlar ki durup bir iki şiir, öykü, roman okumaya çalıştıklarında para erekli koşturmacada başkaları onların önüne geçecek ve yarışmada geride kalacaktır. Dolayısıyla da insanların okumaya, düşünmeye, duygu paylaşımına zamanları yok bu düzende. Öncelikleri de bu değil zaten. Dolayısıyla da empati kuramıyoruz, birbirimizi anlamakta zorlanıyoruz, birbirimizin umurunda da değiliz. Öfkemiz, şiddet severliğimiz, hırsımız, acımasızlığımız bu nedenle. Üretmek yerine tüketmeyi tercih etmemiz, her şeyi tüketmeye yönelmemiz tam da bu nedenle.
Çözüm okumak, duygusal ve düşünsel paylaşım yapmak, insanal etkileşimde bulunmak. En önemlisi de koşmayı bırakıp biraz soluklanmak, ne yapıyoruz, nereye koşuyoruz diye sorgulamak.
Sorular yanıtsız kalsın, önemli değil, yeter ki soralım.
Çok Okunanlar
Hasan Arat'tan Fenerbahçe'ye Rafa Silva'lı 'Talisca' yanıtı
Gelinim Mutfakta kim elendi? 10 bileziği kim aldı? 22 Kasım 2024 puan durumu
Fenerbahçe En-Nesyri için Al-Nassr'den gelen rekor bonservisi reddetti
22 Kasım 2024 burç yorumları
Atatürk için 21 Kasım 1938'de yapılan resmi cenaze töreninin fotoğrafları
BEDAŞ 22 Kasım'da İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
Bu akşam TV'de ne var? 21 Kasım Perşembe TRT 1, Kanal D, Star TV, Show TV, ATV
21 Kasım 2024 reyting sonuçları: Perşembe günü hangi yapım birinci oldu?
Bakan Yusuf Tekin'den Teğmen Ebru Eroğlu ve diğer teğmenleri kurtaracak karar!
Lüks araba markası Jaguar logosunu neden değiştirdi? Yeni logosu ne oldu?