Bugün, radyoyla buluştuğumuz gün. Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet’in kuruluş sürecinde yabancı ülkelerin, radyoyu nasıl etkin bir propaganda aracı olarak kullanmakta olduklarının farkına varmış ve radyo yayınlarının Türkiye’de de bir an önce başlaması için startı vermişti. O dönemin yokluk ve yoksunluk koşullarında bile tümüyle yerel olanaklarla mucize gerçekleşmiş, Eşref Şefik Bey, 6 Mayıs 1927 tarihinde İstanbul’da, Sirkeci’deki tarihi PTT binasından halka ilk seslenişi yapmıştı: “alo alo, muhterem samiin…”
Birkaç ay sonra Başkent Ankara’da, ardından da ülkenin hemen hemen tüm bölgelerinde radyo yayınları yapılabilir hale geldi. Yine Atatürk’ün emriyle, yayınlar o dönemin yaygın dilleri olan Fransızca ve Almancada da verilmeye başlandı. Nitekim Birinci Dünya Savaşı’ndaki rolü de dikkate alınacak olursa radyo o dönemlerde en etkili propaganda ve tanıtım aracı olarak kullanılmaktaydı.
Bir toplumun sömürge alanından çıkması, kendi ayakları üzerinde durması ve bağımsızlaşabilmesi için kendi bilgileşim kanallarını oluşturması, iletişim sistemini kurması çok önemlidir. Bunu fark eden bir önderle yola çıkmak ise yolculuğun zaferle sonlanacağının garantisidir. Nitekim bir gazetecinin, Atatürk’e “bu savaşı nasıl kazandınız” diye sorması üzerine “telgraf telleriyle” diye yanıtlaması da bu yöndeki bilincin açık ifadesidir. Nitekim önce posta, telgraf ve telefon işlerine bakan birim, ardından Anadolu Ajansı kurulmuş, Cumhuriyet’in ilanının hemen ardından da teknik ve eleman olanakları da dikkate alınarak radyo yayınlarının başlaması için start verilmiştir.
Eskiler, haber yerine ajans derlerdi. Çocukluk yıllarımdan anımsıyorum. Aile büyükleri radyodan, saat başları verilen haberleri dinlemek için heyecanla beklerlerdi; haberler başlayınca da evdeki çocuk çocuğu ‘sessiz olun, ajans başlıyor’ diye sustururlardı. Habere ajans demelerinin nedeninin Anadolu Ajansı etkisi olduğunu yıllar sonra anladım.
Büyükler ajansı, biz çocuklar da radyo tiyatrosu, arkası yarın, çocuk saati gibi programları heyecanla beklerdik. Yurttan Sesler Korosu yayını başlayınca nasıl da mutsuz olduğumu, bir an önce bitmesi ve ardından Türk hafif müziği, Türk sanat müziği ya da Türk halk müziği gibi müzik yayınlarının başlaması için sabırsızlanırdım ne yalan söyleyeyim. O zamanlar bilmiyordum ki Muzaffer Sarısözen tarafından oluşturulan Yurttan Sesler Korosunun müziğimizin gelişim süreci açısından iönemli bir aşama olduğunu.
Arkası yarınlarla, radyo tiyatrolarıyla beslenerek büyüdük. Biz yetişkinlere şimdilerde aynı tadı vermese de TRT Radyosunda bu programlar bugün de hala aynı biçimde devam ediyor. Gerçekten çok nitelikli yapımlardı. Radyoyla büyüdüğüm için kendimi bugün de hala çok şanslı hissediyorum. Önemli yazarların oldukça da nitelikli romanları, tiyatro oyunları radyoya uyarlanıyordu. Böylece dünyanın en iyi yazarlarının yapıtlarıyla tanışma olanağı bulabiliyorduk, dünya edebiyatının en nitelikli kesitlerine dokunabiliyorduk. Bu yapıtları radyoda dinlemekle de kalmıyor, yapıtın kendisini de merak edip okuyorduk, dolayısıyla da içselleştirebiliyorduk.
Radyo, gündelik yaşamın akışı içerisine kolayca entegre edilebilen bir kitle iletişim aracı. Yalnızca işitsel olması nedeniyle her koşulda, her ortamda ona kulak vermek olanaklı. Gündelik yaşam pratiklerinin her birine onu ekleyebiliyoruz. Yemek pişirirken,, temizlik yaparken, yolculukta, yürüyüşte, sporda, masa başında okuyup yazarken, tasarım yaparken, düşünürken, ortama ve yapmakta olduğumuz işe göre radyodan uygun bir program mutlaka bulabilir, dinleyebiliriz.
Gündelik yaşamın her kesitiyle bütünleşebildiği içindir ki radyo aynı zamanda çok önemli ve etkili bir kültürlenme aracıdır. Yaşamın akışı içerisinde onu, yaşam alanımızın her kesitiyle uyumlandırabilir, gereksinime göre ondan yararlanabiliriz. Bazen müzik, bazen bir başarı öyküsü, bazen hüzün, bazen oyun, kısacası ne isterseniz yanınızdaki, masanızdaki, cebinizdeki, arabanızdaki, çantanızdaki radyoya kulak verebilirsiniz. Size söyleyecek bir şeyi mutlaka vardır.
Radyonun, insanların gündelik yaşamının nasıl vazgeçilmez ve doğal bir kesiti haline geldiği, 1938 yılında Amerika’da yaşanan bir olayla da kanıtlanmıştır. Orson Welles’in Dünyalar Savaşı adlı yapıtının radyo tiyatrosu olarak radyoda yayınlanması Amerikalılar için bir anda tam bir felakete dönüşür. Felaketin nedeni ise her sabah radyodan haberleri sunan spikerin oyunda rol alması ve oyunun içerisinde yer alan, Marslıların dünyayı işgal etmelerini konu alan haber metnini okuması olur. Her gün kendisinden haber dinlemeye alışık oldukları spikerden, Marslıların dünyayı işgal ettikleri, işgale New York’tan başladıkları, radyo binasına da girdikleri haberini dinleyen New Yorklular bir anda dehşete kapılır, pılıyı pırtıyı toplayıp panik içinde yollara düşerler. Yüzbinlerce insanı sakinleştirmek, evlerine dönmeye ikna etmek hiç de kolay olmaz.
Sonrasında pek çok araştırmacının çalışmalarına konu olan bu olay da göstermektedir ki radyo, diğer kitle iletişim araçlarının çok ötesinde dinleyicisinin yaşamının tüm dokularına entegre olmuş, onlarla bütünleşmiş bir iletişim aracıdır.
Dijitalleşmeye de en hızlı uyum sağlayan kitle iletişim aracının radyo olduğunu söyleyebiliriz. İnternet radyoculuğu ve akıllı telefonların sağladığı teknolojik destekle birlikte radyo artık her yerde bizimle birlikte. Çantamızda, cebimizde, kolumuzda, kulağımızda.
O halde radyoyu çok daha etkin kullanmak gerekir. İnternetin kullanıma girmesi, dijital teknolojilerin, yapay zekanın gündem olmasıyla birlikte radyo biraz unutuluyor, daha doğrusu görmezden geliniyor gibi. Hem diğer tüm kitle iletişim araçlarından daha çok yaşamımızın içinde, ama hem de onlar kadar gözde değil. Öyle ye insan en yakınındakini ihmal eder, görmezden gelir. Radyonun da gözden düşmesinin nedeni bu olsa gerek. Ama etkisi, yaşamın içerisindeki yeri çok önemli. Tarih içerisindeki kullanımına bakıldığında da görüyoruz ki onun toplumsal ve kültürel dönüşümdeki etkisi çok fazla. Savaşın ve siyasetin çok yoğun ve etkin kullandığı bir kitle iletişim aracı. O halde göz ardı edilmeyi hiç hak etmiyor. Kitlesel alandan bireysel alana toplumun her kesitinde kullanıma elverişli. Her ortamda ve her teknolojik koşulda erişim ve kullanım kolaylığı var.
Burada özellikle iletişim eğitimi gören ve iletişim profesyoneli olacak gençlere söylemek isterim. Radyoyu, sinema, televizyon, sosyal medya kadar çekici bulmayabiliriz, ama aslında gerçek hiç de öyle değil. Radyoyla toplumun her kesimine, her bireye ulaşma olanağı var. Her eğitim düzeyindeki insanla temasa geçme olanağı veriyor bu araç. O halde radyo konusunda profesyonelleşmeniz, bu aracın toplumsal ve kültürel gelişmeye katkısını artırmak açısından oldukça önemli. Teknolojik gelişmeler hangi düzeye ulaşırsa ulaşsın, radyo dönüşerek, uyum sağlayarak varlığını her zaman koruyacaktır. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da onsuz olmaz.
Çok Okunanlar
Beşar Esad'ın nasıl kaçtığı ortaya çıktı
Gelinim Mutfakta 11 Aralık puan durumu: Bugün hangi gelin birinci oldu?
BEDAŞ 11 Aralık'ta İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
Bir köfte markası daha ifşa edildi
Günlük burç yorumu: 11 Aralık Çarşamba günü hangi burçlar için güzel geçecek?
'Batı Kürdistan' kimin olacak? - I
Fenerbahçe - Athletic Bilbao maçı ne zaman, saat kaçta? Muhtemel 11'ler
Meslek meslek 2025 maaş artışı: Öğretmen, doktor ve polis ne kadar alacak?
Japon deprem uzmanı Türkiye’deki 4 tehlikeli bölgeyi açıkladı!
Meteoroloji uyardı: Gece yarısından itibaren etkili olacak!