Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.549

Uçurtmanın ipi kimdeyse…

Dijitalleşme tüm yönleriyle masaya yatırıldı, ayrıntılı olarak tartışıldı. Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin ev sahipliğinde gerçekleşen ve üç gün boyunca devam eden Dijital Eşitsizlik ve Veri Sömürgeciliği Sempozyumu sona erdi. 15-17 Mayıs tarihlerinde ilk iki günü yüz yüze, üçüncü günü de çevrimiçi olarak gerçekleşen Sempozyuma dünya çapında ün yapmış iletişim bilimciler davet edildi. Veri sömürgeciliği konusundaki çalışmalarıyla tanınan Profesör Nick Couldry ve  Profesör Ali Ulises Mejias yaptıkları ortak sunumla dijitalleşmenin olumlu yanlarının yanı sıra olumsuz yanlarına da vurgu yaptılar, veri üzerinden işleyen yeni sömürgecilik biçimine dikkat çektiler. Günümüzde kapitalist sistemin en önemli emtiası veri. Sistemdeki eşitsiz işleyiş ve sömürgecilik de büyük ölçüde veri üzerinden gerçekleşiyor.

Dijitalleşmenin kapitalist sistem içerisindeki konumlanışına vurgu yapan Profesör Natalie Fenton da eşitsizliklerden beslenen kapitalist sistem içerisinde teknolojik olarak ilerlemenin gerçek anlamda gelişme olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği üzerine tartıştı. Bulut sömürgeciliğine vurgu yapan Profesör Haluk Geray da dünyada kurulu emperyal düzenin bugün dijitalleşme içerisinde işlemeye devam ettiğine dikkat çekti.  

İçerisinde yaşadığımız dönemin odağında bilgi ya da enformasyon var. Dijital teknolojilerin kullanıma girmesiyle birlikte bilgi çok daha seri üretilmeye ve hızlı dağıtılmaya başlandı. Önceleri, yani dijital teknolojik çağın öncesinde bilginin temel üretim dayanağı düşünceydi. Bilim ve düşün insanları, araştırmacılar düşünsel yetilerini bilimsel araştırmalarla destekleyerek bilgi üretimi yapıyorlardı. Dijitalleşmeyle birlikte ise bilginin üretimi insanlardan makinelere doğru kaymaya ve daha endüstriyel bir hal almaya başladı. Bilgi üretiminin düşünsel zeminden endüstriyel zemine kayması işin felsefesinin, daha doğrusu temel anlayışının da değişmeye başlamasına neden oldu. 

İnsanın düşünsel üretimine dayalı bilgi, insanla temas eder, onun yaşamına dokunur. Düşünsel üretimin ürünü olan bilgi insanlığın ilerlemesine hizmet eder. İnsanlık tarihinin bütün değişim ve dönüşüm süreçlerine düşünürlerin, bilim insanlarının yön verdiğini biliyoruz. Her düşünsel dokunuşun somut yansıyışı insanal gelişme olmuştur. Bilgisayar bazlı teknolojilerin gelişmesiyle, dijitalleşmeyle birlikte ise bilgi üretimi endüstriyel ortama geçmiş, ticarileşmiştir. 

İlk büyük endüstri devrimi kapitalist sistemin kurulmasına ortam oluşturmuştu, dolayısıyla ticarileşme, metanın yükselen değer haline gelmesi zamana yayılmıştı. Ancak dijital teknolojilerin gelişmesi ve dijitalleşme ileri kapitalizmin içerisine doğdu, dolayısıyla da başından itibaren sistemin eşitsizliğe dayalı yarışmacı anlayışıyla işlerlik kazandı. Kapitalizmin eşitlikten yoksun kuralları bilgi üretim ve dağıtım teknolojilerinin kullanım biçimini de belirledi. 

Adına bilgi toplumu dediğimiz, dijital teknolojilerle işlerlik gösteren bir sistemde tüm insanların bilgiye kolayca erişimi söz konusu olmalı diye düşünür insan. Oysa gerçek başka. Kapitalist sistemin içerisine doğan bilgi üretim ve dağıtım araçları sermayenin yönetiminde ve denetiminde bulunuyor. Dolayısıyla ne tür bilginin üretileceği, üretilen bilginin toplumun hangi kesimlerine ne oranda aktarılacağı, nasıl kullanılacağı vb. her şey mevcut güç ilişkileri içerisinde belirleniyor ve işletiliyor. 

O halde bilgi toplumu olmak, dijital çağın içerisinde yaşamak herkesin bilgiye erişebileceği, onu kendi gereksinimleri doğrultusunda kullanabileceği anlamına gelmiyor. Suyun başını tutanlar suyun nereye, ne oranda akıtılacağını belirliyor. Aynı şeklide bilgi teknolojilerine sahip olanlar hangi bilginin, kime, ne oranda verileceğini belirliyor.

Güçlüler ve güçsüzler paradoksu kapitalist sistemin en temel dayanağıdır. Güçten yoksun olanlar var kaldıkça güçlülerin varlığı devam eder. Güçlülerin güçsüzlere bu nedenle ihtiyacı var. Bu nedenle de güç, güçsüzlüğü besler, büyütür, yaşatır. İnsanlık tarihinin her dönemi kendine özgü bir karaktere sahiptir. Her dönemin güçlüleri o dönemin aktörleridir. Aktörler, dönemin karakterine uygun aygıtlar geliştirir ve işletirler. İnsanlık tarihi sürekli bir evriliş halinde olsa da güçlüler ve güçsüzler çoğunlukla konumlarını korurlar. Yani aktörler hep aynıdır, değişen ise aygıtlardır. Sanayileşme öncesi güç ve egemenlik aygıtı topraktı. Sanayileşmeyle birlikte güç ve egemenlik aygıtı topraktan makineye geçerek parayla simgesel değere büründü. Dijitalleşmeyle birlikte ise güç aygıtı bilgi odaklı bir hal aldı. Aktörler aynı, değişen ise yalnızca aygıtlar, buna bağlı olarak da tarz. Dolayısıyla insanlığın dijital teknolojilere geçişi, bilginin üretim miktar ve dağıtım hızının artışı daha eşitlikçi bir dünya yaratmak yerine, mevcut durumun daha da güçlenmesine neden oldu gibi görünüyor. Karada ve suda işleyen sömürgecilik uzay boşluğunda da işlemeye başladı. 

Dijital çağın içerisindeyiz. Veriler havada uçuşuyor, ama uçurtmanın ipi kimlerin elindeyse, uçuşmanın yönünü de onlar belirliyor.