Euro 2024 çeyrek finalisti olmamızın haklı
gururuyla başladığım bu ilk yazımın; güzel ülkemize ve bana şans getirmesini
dilerim.
Sabah erken kalkıp kuş cıvıltıları eşliğinde
yeni bir güne başlamanın huzurunu tadabilen mutlu azınlıktan mısınız yoksa her
sabah alarmları erteleyip; bin stresle yüklü zihniyle kendini güç bela sokağa
atan mutsuz çoğunluktan mısınız bilemiyorum. Bana soracak olursanız tatil
günleri haricinde mutsuz çoğunluğun başarılı bir temsilcisiyimdir; ancak son
birkaç gündür ben de mutlu azınlığın tarafına geçme aşamasındayım. Sizi de bu
tarafa davet etmeden önce kendim için büyük ama insanlık için oldukça küçük bu
adımı nasıl attığımı anlatacağım.
Tesadüfen erken kalktığım sıcak bir yaz
sabahında; tekrar uyumayı denedim ve bu pek mümkün olmayınca kendimi balkona
attım. Yarı karanlık yarı aydınlık şafak vakti, çiseleyen yağmur, kuşların
cıvıltısı ve ağaçların hışırtısıyla oldukça romantikti! Felsefi derinliklere
dalmak, belki bir iki satır bir şeyler okumak veya kişisel gelişimci
abartısıyla hayatın anlamını sorgulamak için ideal olan bir atmosferdi. Lakin
bu romantik atmosferden; realizmin soğuk sularına Günaydın anne! sesiyle hızlı
bir geçiş yapmam pek de uzun sürmedi. Bu hızlı geçişin erkenciliği ve uyumak
istemeyen bir çocuğun enerjisiyle güne başladım. Fakat ne başlamak!
Az önce huşu içinde hışırdayan yapraklar,
şimdi şımarık ve alaycı çocuklar gibi karşıma geçmiş kahkahalar atıyor; kuşlar ise
anlamsız sözlerle dolu neşeli çocuk şarkıları söyleyerek gökyüzünde umarsızca dans
ediyorlardı! Doğanın bu abartılı neşesi evimizdeki enerji patlamasıyla
birleşince zihnimin arka fonunda çalan Edvard Grieg Morning Mood yerini Baby
Shark’a bırakıyor; güneş tüm parlaklığıyla gökyüzünde beliriyor, bulutlar ise
tüm bunlara alkış tutuyordu.
Bahçedeki kedi, dökülen yaprakları
karıştırıyor; sokağın yaşlı köpeği, kendisine sataşan huysuz kargayı kovalıyor;
ağaç dalları arasına gizlenen minik serçe güzel sesiyle hem ötmek istiyor hem
de kargadan korktuğu için etrafı kolaçan edip temkinli davranıyordu. Oğlum tüm
bu manzarayı izliyor, bana doğayla ilgili bitmez tükenmez sorular soruyor; aldığı
cevapları hayal gücüyle birleştirerek bir hikâye uyduruyor ve avaz avaz tüm ev
halkına anlatıyordu.
Onlarca kez anlatılan ve hiçbiri birbirinin
aynı olmayan bu hikâye, ev halkında büyük bir bezginlik yaratsa da ağaçların,
kuşların ve neşeli bir sabahın küçük bir çocuğun dünyasındaki olağanüstü
karşılığı; yetişkin oldukça yitirdiğimiz küçük tatlı heyecanları hatırlattı
bana.
Mutluluğun aslında hem ne kadar zahmetsiz hem de ne kadar yakınımızda olduğunu bir kez daha hatırladığım o gün; kuşlar, ağaçlar ve sabahların ancak bir çocuk gözüyle bakıldığında anlamlı olduğunu ve hayata çocuk gözüyle bakmanın kendimize verebileceğimiz en güzel hediye olduğunu anladım. Hayata çocuk gözüyle bakmak ve güne mutlu başlamak dileğiyle!
Çok Okunanlar

50 günde göçen Suriye politikası!..

Şener Üşümezsoy'dan yeni deprem uyarısı

Yeni açılım sürecinin sonuna mı gelindi? Erdoğan müdahaleye hazırlanıyor

İnfaz yasası değişiyor: Gündüz işe akşam cezaevine

Harici işler de iyi gitmiyor

İmamoğlu'nun diploması iptal edildi mi? Bazı dekanlar imza atmadı

Sözde soykırım iddiaları ve emperyalizmle mücadele

Ümit Özdağ'dan 30 sayfalık tarihi savunma

Murat Ongun'un oğlunun kumbarasına bile el koymuşlar

Bora Kaplan itirafçı mı oldu?