Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,3535
Dolar
Arrow
35,9326
İngiliz Sterlini
Arrow
44,9148
Altın
Arrow
3286,0000
BIST
Arrow
9.719

CHP, kurulmak olan ‘senaryonun’ parçası değil; Sefalete itilen halkın gerçek gündemini politize etmelidir

‘Arap Bahar’ının son durağı, Suriye’de, 70 yıllık ‘Baas Rejimi’, 12 yıllık kanlı iç savaşın ardından enteresan şekilde, 12 günde, bir tek kişinin burnu dahi kanamadan yıkıldı. Esad’ın, Şam’ı terk edip Rusya’ya sığınmasıyla, Ortadoğu’da, kartlar yeniden karıldı. Suriye’de, ‘İslami motifli terör örgütü’ lideri olarak kodlanmış El Nusra/Heyeti Tahrir Şam Cephesi (HTŞ) lideri Colani (Ahmet El Şara) Suriye’nin yeni devlet başkanı oldu. Doğrusu, dünya kamuoyu çok dinli, etnikli ve mezhepli Suriye toplumunu nasıl bir rejimin beklediğini merak ediyor. Oysa Türkiye, yıllarca tam bağımsız, laik demokratik İslam modeliyle Müslüman-Arap dünyasına ilham vermişti. Atatürk, böyle bir modelin siyasi ikonu olarak tüm toplumlarda saygı görüyordu.

Suriye’deki gelişmelerle eşzamanlı olarak, Türkiye’de kamuoyu, taktik yanı ağır basan, ilginç başka siyasi bir gelişmeye tanık oldu. İlginç ve sürpriz olan Türk milliyetçiliğinin ve ülkücü hareketin banisi Devlet Bahçeli’nin, mecliste MHP grubundaki konuşmasında, Öcalan’ı Dem Parti grubuna davet edip ‘PKK’nın silah bırakması için’ çağrı yapmasını ve böylece umut hakkından yararlanarak bu sorunu kökten çözmesini istemesiydi. Öcalan da, İmralı’ya giden Dem Heyeti aracılığıyla gönderdiği mesajında, demokratik barış ve kardeşlik için, parlamentoda, tüm siyasi çevrelerin inisiyatif alacağı, tarihi sorumluluk gerektiren ‘paradigmaya’, pozitif katkı yapacağını söyleyerek süreci başlatmış oldu.

Uzunca bir süredir gündemi meşgul etmeyen bir konu (Kürt sorunsalı) neden Bahçeli tarafından gündemin merkezine/başucuna taşındı? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsrail’in Türkiye topraklarında gözü var, iç cepheyi güçlendirelim, normalleşelim derken arka planda bizim öngöremediğimiz emperyal bir plan mı devreye girdi? Terörist başı’, ‘İmralı canisi’ olarak kodlanan Öcalan’a umut hakkı verilmesi, mecliste konuşmaya çağrılması sizce sıradan bir durum mudur? Bütün bu olan biteni, rasyonel ve tutarlı bir perspektife nasıl oturtabiliriz? 

Sorularla devam edelim. Türkiye’nin, 100 yıllık ‘kültürel fay hattını’ oluşturan Kürt sorunsalının çözümü için kurgulanan senaryoda, Erdoğan’ın, bu kez, önceki çözüm sürecinden farklı tutum sergilemesini nasıl açıklayabiliriz? Bir yandan iç cepheden, yumuşamadan, barış ve kardeşlikten bahsedilirken, öte yandan da, toplumsal ve siyasal muhalefete baskı yapılması, belediyelere kayyum atanması, belediye başkanlarının gözaltına alınması süreci eş anlı yaşanıyor. Bu durum nasıl yorumlanabilir? Elbette bu girişimlerin iktidar nezdinde neyi amaçladığı yakında ortaya çıkacaktır.

‘Yeni çözüm/açılım sürecinin’ arkaplanı ve içeriği, tam olarak netleşmemekle birlikte, önümüzdeki döneme dair senaryonun ‘siyasi şifrelerini’ ön görmek şimdiden mümkündür. Öncelikle, Erdoğan’ın üçüncü kez başkan olmasını hedefleyen, bir siyasal stratejinin devreye sokulduğu bir gerçektir. Bu senaryoda, yeni anayasa, erken seçim, yakıcı ekonomik gündemi değiştirme, muhalefet bloğunu sıkıştırma, bölme ve parçalama vb. yönünde arayışın olduğu gözlenmektedir.

İktidar bloğu tarafından oluşturulan senaryo ve uygulanmak istenen siyasal strateji, önümüzdeki dönemi tahkim etme amacı taşırken, muhalefet bloğunun ve özellikle CHP’nin siyaset üretme pratiğinde kanımca bir gerileme görülmektedir? Bunu gerekçeleriyle açmayı deneyelim. Büyük Türkiye İttifakıyla, 31 Mart yerel seçimlerinin birinci partisi CHP, 412 belediye kazanarak, moral ve motivasyon üstünlüğü ele geçirmiş, iktidar umudu olmaya kapı aralamıştı. Aynı CHP, son 6 aylık zaman zarfında, iktidarın, yoksul kitleleri büyük depresyona sokan ekonomik krizi dış politikadaki (Suriye’de rejim değişikliği, terörü bitirme vb) gelişmelerle perdelemesini doğru okumada geç kaldı. Bu süreçte, ikircikli bir politik tutum takınarak zikzak çizdi. Bir bakıma ana muhalefet partisi yeniden, eleştirilen ‘defansif/savunmacı’ konumuna geri döndü. Bir kez daha, CHP gündemi belirleyen değil, izleyen partisi oldu. 

Bu nedenle, CHP vakit geçirmeden, iktidarın belirlediği gündemi kanıksayıcı/meşrulaştırıcı konumundan uzaklaşıp, olayları özenle, suhuletle analiz eden ve en doğru çözümleri üreten proaktif siyasi çizgisine geri dönmelidir. 2023 seçimlerinde “güçlendirilmiş parlamenter sistem” ortak paydasıyla yola koyulan “millet ittifakının” omurgasını oluşturan CHP, İyi Parti ve Dem Parti birbirinden kopuk ve dağınık siyasi görünüm sergilemektedir. CHP ve İyi Parti arasındaki mesafe açılmakta, ‘Yeni Yol Partisi’ çatısı altında ortak grup kuran Deva Partisi, Gelecek Partisi ve Saadet Partisi’nin yol haritası belirsiz görünmektedir. Dolayısıyla, muhalefette dağınık ve parçalanmış bir görünüm yaşanırken, Erdoğan ve Cumhur ittifakı yeni arayışlara yönelmekte, oyun kurmakta, diğer partilerden transferler yapmakta ve kayyumlarla-gözaltılarla kızgın, kararsız ve sandığa gitmeyen seçmene mesaj göndermekte ve adres göstermektedir.

İktidar bloğu, yeni çözüm sürecinde, -tutar veya tutmaz- farklı bir oyun kurmaktadır; şöyle ki; yeni dönemde Dem Partiden ya Cumhur İttifakını desteklemesi, ya da tek başına seçime girmesi istenecektir. CHP’nin bu süreçte izleyeceği siyaset daha kırılgan özellik taşımaktadır. CHP, iktidar eliyle kurgulanan bu yeni senaryoda, yeni çözüm sürecine destek verdiğinde seküler milliyetçi, merkez sağ ve ulusalcı duyarlılığa sahip seçmeni kaybetme riski taşıyacak; destek vermediğindeyse, çözüm karşıtı, radikal sol-sosyalist seçmeni, bir kısım alevi, sosyal demokrat seçmeni ve asıl önemlisi Dem Partinin laik, seküler seçmenini kaybetme riskiyle karşı karşıya gelecektir. Böylesi mayınlı bir arazide, muhalefete liderlik yapması gereken CHP’nin işi, ‘aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık misali’, hiç de kolay görünmemektedir. Ancak CHP bu tuzağa düşmeden, rasyonel, özgüveni yüksek net bir politik çıkışla süreci domine ederek lehine çevirebilir. Geçmişte böylesi deneyimi vardır ve bu da mümkündür.

Peki, CHP başka ne yapmalıdır? Malumunuz, 50 +1 kuralına dayalı siyasal sistemde, CHP, siyasi muhalefeti yeniden toparlamalı, genişletmeli ve modere etmelidir. Parti kurmaylarının bu misyondan uzaklaşmış olmasını anlamak mümkün değildir. CHP, geçmiş birikimi, dönüştürme kabiliyetine dönük politik potansiyelini, elinde bulunan büyük belediyelerde yapacağı doğru işlerle birleştirip, avantaja dönüştürerek, muhalefeti mobilize edebilir ve yeniden güçlü bir şekilde ortak paydada buluşturabilir. 

Bu minvalde, CHP gücünü ve kaynaklarını rasyonel ve yetkince kullanabilir. Örneğin, her biri kentinde yüksek oylarla rakiplerini yenerek seçim kazanmış, başarılı işlere imza atmış, yani zoru başarmış Mansur Yavaş, Ekrem İmamoğlu, Zeydan Karalar, Ahmet Akın, Ferdi Zeyrek, Mustafa Bozbey, Bülent Nuri Çavuşoğlu, Candan Yüceer, Burcu Köksal, Tanju Özcan, Cemil Tugay gibi belediye başkanlarının dinamizmi ve sinerjisiyle yapacakları çalışmalar ‘siyaset kurumuna’ güvenini kaybeden ve umudunu yitiren, “kararsız seçmen gruplarını” tetikleyerek tekrar siyasetin öznesi haline getirebilir. 

Genel merkez, atik ve bütüncül bir yaklaşımla buradan işe başlayabilir. Hem siyasetten soğuyan (hatta nefret eden, tiksinen) kitleyle yeniden bağ kuracak, hem de ülkenin genel gidişatından rahatsız olan ve bu nedenle AKP’ye küsen, sandığa gitmeyen ama son gelişmelerle yeniden AKP’ye dönme eğiliminde olan seçmenle, yine başarılı yerel yönetimlerin desteği ve yol göstericiliğinde, ‘özel-stratejik çalışmalar’ yapmak suretiyle, CHP cazip siyasi adres haline gelebilir. Bu nedenle, sağlıklı ve periyodik veriler ışığında genel süreçler ve gelişmeler anlaşılmalı ve sıcak gündemin nabzı sürekli tutulmalı, politikalar ve söylemler bu doğrultuda güncellenmelidir. 

Tam da bu noktada, CHP lideri Özgür Özel ve ekonomiden sorumlu yöneticiler, ağır ve derin yoksulluk koşullarında, ezilen geniş halk yığınlarının çığlığına kulak vermeli ve çığlığı en üst perdede politize etmelidir. Yüksek enflasyon ve zam fırtınasıyla canından bezen, hayat küsen alt ve orta sınıfların yıkıma uğrayan yaşam koşullarını düzeltmek için Ana muhalefet partisi, güven ve heyecan verici “politika tasarımını” odağına alarak, iktidarın çok güçlü alternatifi olduğunu, sade ve inandırıcı bir dille, çaresiz, yok sayılan ve dışlanan halk kesimlerine anlatmak zorundadır. CHP başta emekliler olmak üzere, işsiz gençler, asgari ücretliler, dar gelirliler, ev kadınları gibi güçsüz kesimlerine yüzünü dönmeli ve onlara gelecek umudu aşılamalıdır. Umudun gerçekleşme başarısı, istikrarı ve kalıcılığıysa, hiç kuşku yok ki, tüm ilerici demokrat güçlerin, sivil toplumun, iş dünyasının, yerel yönetimlerin ve akademinin “güç birliği” içinde seferber olmasıyla olanaklı görünmektedir.