Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
44,1107
Dolar
Arrow
38,1966
İngiliz Sterlini
Arrow
50,6699
Altın
Arrow
4207,0000
BIST
Arrow
9.319

Ölümcül bir zehir: ‘MET’ salgını

Madde bağımlılığı veya uyuşturucu madde sorunu, çok katmanlı ve çok boyutlu bir toplumsal sorun olarak toplumların geleceğini tehdit etmektedir. Ülkemizde de, madde kullanımı yaygınlaşmakta ve yol açtığı sorunlar karmaşıklaşmaktadır. 

Çocuklar/ergenler/gençler çok erken yaşlarda bağımlılık yapıcı maddelerle tanışmaktadır. İnternet tabanlı haberleşme platformları üzerinden, “Deep Web” ve çok daha karanlık sanal ortam olan “Dark Web” gibi siber ağlarda yasa dışı uyuşturucu madde satışı yapılmaktadır. 

Uyuşturucuya başlama yaşı ilkokul çocuklarına kadar düşmüştür. Aileler kaygılıdır. Sokaklar ve okul önleri, madde satıcılarının (torbacı) yeni kullanıcılar yaratmak üzere tuzak kurduğu ve pusuda beklediği güvensiz alanlar haline gelmiştir. Madde kullanımı kaynaklı suç oranlarında patlama yaşanmaktadır. Pek çok bağımlı, maddeye ulaşmak için hırsızlık, madde satıcılığı, yankesicilik ve dolandırıcılık yapmaktadır. 

Sokak jargonunda ‘Met’, ‘Kristal’, ‘Buz’ veya ‘Metin Amca’ olarak bilinen “Metamfetamin” sokaklarda gençler arasında hızla yayılmaktadır. Bağımlı olma potansiyeli çok yüksek, ucuz ve erişimi kolay olduğu için çok hızlı yayılmaktadır. Doz artımında psikoz, paranoya ve halüsinasyonlara yol açmaktadır. Türkiye’de madde kullanımı kaynaklı ölen kişi sayısı 2006’dan 2017’ye kadar %1580 artmıştır. Bunlar içinde ‘MET’ kaynaklı ölümlerin oransal artışı dikkat çekmektedir. İstanbul ‘MET’ kullanımında Avrupa üçüncüsüdür. Devasa bir ‘MET’ pazarı oluşmuş durumdadır. 

Denilebilir ki, zehir tacirlerinin kıskacında ve bağımlılığın pençesinde kayıp bir nesil gerçeğiyle karşı karşıyayız. Türkiye Avrupa Birliği ülkelerine kıyasla, madde kullanımına bağlı 30 yaş altı ölümlerin en yüksek olduğu ülke olarak öne çıkmaktadır. Sadece 2013-2020 yılları arasında, 4 binden fazla insan, madde kullanımı veya bağımlılığı nedeniyle hayatını kaybetmiştir. Özellikle 12-17 yaş arası ergen/gençlerin büyük risk altında olduğunu hatırlatmalıyız. Madde bağımlılarının %80’den fazlasının 20-35 yaş aralığındadır. Bu tablo, durumun vahametini göstermekte, önleme, koruma ve müdahale hizmetlerinde geç kalındığını ortaya koymaktadır.

Kadın Bağımlı Oranı Artmakta

Kadın bağımlıların oranı katlanarak artmakta, tedavi olanaklarında ciddi yasal ve bürokratik kısıtlar yaşanmaktadır. Tüm toplum katmanlarında madde kullanımı görülmekle birlikte, varoşlar, yoksul haneler, ergen erkekler, alt kültür grupları gibi riskli gruplardır. İş ve meslek edinmenin yollarını araması gereken genç dimağlar, madde imal etmenin ve ticaretini yapmanın yollarını aramaktadır. Ülkemizde “ne işte ne de eğitimde olan gençlerin” oranı alarm vermektedir. OECD, “Bir Bakışta Eğitim” 2024 raporuna göre; “Türkiye’de yetişkinlerin yarısı lise mezunu değil, 18-24 yaş aralığındaki her üç gençten biri ne eğitimde ne istihdamda yer almaktadır. 

Türkiye, coğrafi konumu nedeniyle uyuşturucu rotasında bulunmaktadır. En çok eroinin ele geçirildiği üç ülke İran, Türkiye ve Pakistan’dır. Tüm Avrupa’da ele geçirilen esrar miktarı 200 ton iken, bunun 4’te 1’ine tekabül eden 50 ton Türkiye’de yakalanmıştır. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Cumhuriyet tarihinin en büyük uyuşturucu operasyonunu 17 Nisan sabahı Ankara’da başlattıklarını “NARKOKAPAN-ANKARA” kod adlı operasyonda birkaç kaç saat içinde 525 kişinin gözaltına alındığını açıklaması sorunun geldiği dramatik noktayı gösteriyor.

Türkiye’de Ceza İnfaz Kurumları’nda 90 bine yakın tutuklu ve hükümlü uyuşturucu ve bağlantılı suçlardan yatmaktadır. Madde kullanımı nedeniyle yaşamını yitiren her 10 vatandaşımızdan 9’u 35 yaşın altındadır. Uyuşturucuyla bağlantılı suçlardan dolayı Ceza İnfaz Kurumlarında bulunan çocukların/ergenlerin/gençlerin tedavisi, rehabilitasyonu, mesleklendirilmesi ve topluma geri kazandırılması kritik önem arzetmektdir.

Aile Dramları ve Trajik Yaşam Öyküleri

Anadolu kentlerinde ve varoşların yoksul mahallelerinde aile dramları ve trajik yaşam öyküleri anlatılmaktadır. Genelde suç, şiddet ve kadın cinayetlerinde ‘failin’ uyuşturucu etkisinde ‘fiili’ yapmış olması dikkat çekmektedir.

Makro pencereden bakıldığında, uyuşturucu salgının geldiği noktayı, Türkiye’nin sancılı ekonomik, politik ve sosyal dönüşüm süreçlerinden bağımsız ele alamayız. Sorunu, hızlı ve kontrolsüz göçün metropollerde yarattığı sosyal olumsuzluklarla bağlantılı düşünmek zorundayız. 

Özelleştirme ve kamuyu küçültme politikaları sosyal devleti zayıflattı. Yığınla aile, derin ve ağır yoksulluk koşullarında yaşamaya zorlandı. Büyük kentlerin gecekondu gezegeninde, istihdamdan ve üretimden kopuk, sosyal yardımlara bağımlı milyonlar oluştu. Eğitim, meslek edinme ve istihdam arasındaki dengesizlik genç işsizliğini körükledi. Dinsel, ahlaksal ve geleneksel değer ve normlarda derin erozyon yaşandı. Aile kurumu artan boşanmalar ve parçalanmayla büyük yara aldı. Toplumu bir arada tutan değerler ve sosyal kontrol mekanizmaları çözülmeye yüz tuttu. Uyuşturucu gerçeğini, bu sosyolojik değişimin matrisinde ve patolojisi içinde değerlendirmeliyiz. Çözüm “modalitesine” de buradan başlamalıyız.

Uyuşturucunun Ekonomi Politiği

Eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, bir konuşmasında “daha önce Turgut Özal, Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit’in kullandığı ATA uçağının 2021 yılında Brezilyada 1304 kilo uyuşturucuyla yakalandığını ve uçağa el konulduğunu” söyledi. Eski İçişleri Bakanın Süleyman Soylu, “haftada ortalama 5 bin uyuşturucu satıcısını veya imalatçısını gözaltına alıyoruz” şeklinde açıklaması oldu. Siyasi aktörlerin bu beyanlarının yanında limanlarda, uçaklarda, gemilerde tonlarca kokainin yakalanması, yabancı uyruklu uyuşturucu baronlarının Türkiye’de öldürülmeleri, uyuşturucunun ülkemizdeki ekonomi politiğini çarpıcı biçimde gözler önüne sermektedir.

Çözüm İçin

Bağımlılık gibi çok karmaşık bir sosyal sorunla mücadelenin ilk adımı, sorunun tüm yönleriyle ortaya çıkarılmasıdır. Bu bapta, gerekli araştırma ve veri toplama çalışmalarıyla birlikte kapsamlı “sosyal risk haritalarının” oluşturulması gerekmektedir. Bireyleri madde kullanıma iten, ekonomik ve sosyal sorunların ortadan kaldırılmasına dönük sistemli politikaların (yoksullukla mücadele ve istihdam programları) sosyal devlet anlayışı içinde hayata geçirilmesi gerekmektedir. 

Koruyucu ve önleyici tedbirlerin hükümet, yerel yönetimler ve sivil toplumla işbirliği içinde sürdürülebilir hale getirilmesi hayatidir. Yatarak tıbbi tedavi önemli, ama her şey ilaç değildir. Bu nedenle psiko-sosyal rehabilitasyon merkezleri yaygınlaştırılmalıdır. Rehabilitasyon çalışmaları spor, sanat, mesleki eğitim ve istihdam odaklı olmalıdır. Yerel yönetimler bünyesinde “danışmanlık ve takip merkezleri”nin sayısı arttırılmalıdır. Okullarda bilgi ve farkındalık eğitimleri yoğunlaştırılmalıdır. Afganistan, İran ve Suriye’den Türkiye’ye akan MET’e karşı çok boyutlu büyük bir işbirliği yapılmalı ve seferberlik ilan edilmelidir. Kanal İstanbul gibi devasa projelere ayrılan kaynaklar uyuşturucuyla mücadeleye ayrılmalıdır. Mücadeleyi tek elden yürütmek için Uyuşturucuyla Mücadele Başkanlığı kurulmalıdır.