Türkiye, büyük bir darboğazdan geçiyor. Toplumda, genel bir ‘bunaltı’ var. Sosyal medya mecralarında, AVM’lerde, sokakta, metroda, markette, kahvede herkes ne oluyor? Nereye doğru gidiyoruz? Ne olacak bu işin sonu? diye konuşuyor. Yüzlerde tebessüm yok. Belirsizlik ve karamsarlık hâkim. Korku ve içe kapanmanın yanında giderek kabaran bir toplumsal öfke söz konusu.
3 Kasım 2002’de, “Muhafazakâr-Demokrat Devrim” şiarıyla iktidara gelenler, çeyrek asra yaklaşan sürenin sonunda toplumu iktisadi, içtimai ve siyasi açıdan derin bir bunalımın eşiğine getirdi. Milli Görüş-Refah Partisi geleneğinden kendilerini “yenilikçi kanat” olarak tanımlayıp ayrılanlar seçimi kazanıp her söz aldıklarında AB yanlısı, ‘demokrat’ olduklarını söyleyenler her ne hikmetse iktidara geldiklerinde ‘otokrat’ oldu. Demokrasi önündeki pürüzleri kaldıracaklarını askeri vesayeti sona erdireceklerini taahhüt ettiler.Tüm siyasi ve kültürel eğilimlerin demokrasi, hukukun üstünlüğü ve özgürlükler potasında eriteceklerini vaad ettiler. Günün sonunda bir demokrasi illüzyonu yaşandı. Bizatihi hareketin Abdullah Gül, Bülent Arınç Ali Babacan ve Hüseyin Çelik gibi kurucu aktörleri eleştirmekte ve yanıldıklarını itiraf etmektedir.
Uluslararası demokrasi ve ekonomi endekslerinde, dibe savrulan bir ülke tablosuyla karşı karşıyayız. Son 10 yılda, Türkiye “demokrasisi” en çok gerileyen iki ülkeden biri ve “gelir dağılımında” OECD ülkeleri arasında sondan beşincidir. Dünya Mutluluk raporunda, ‘156 ülke arasında, 79’uncu’ sıradadır. TÜİK Yaşam Memnuniyeti Araştırması sonuçlarına göre, “mutlu olduğunu” beyan eden 18 ve üzeri yaştaki bireylerin oranı, 2011 yılında %62 iken, 2024 yılında %49,6 olmuştur. Her 2 yurttaşımızdan 1’i kendisini “mutsuz” hissetmektedir.
Türkiye 2020 Refah endeksinde “toplumsal hoşgörü” açısından 167 ülke arasında 154. sıradadır. Son 10 yılda 3 binden fazla kadın erkekler tarafından öldürülmüş binin üzerinde kadın tecavüze uğramıştır. ‘2002 ve 2018 yılları arasında “geçim sıkıntısı ve ticari başarısızlık” nedeniyle 5 bin 486 kişi intihar etmiştir. Geleceğinden ‘umutsuz olan işsiz gençlerin’ oranı yüzde 60’dır. Yalnızca 2018 yılında ‘geçim sıkıntısını’ nedeniyle 246 kişi intihar etmiştir. Dünya Sağlık Örgütü’nün 2017 raporunda Türkiye nüfusunun %4,5’inin “depresyonda” olduğu belirtilmektedir. Son üç yılda psikiyatri kliniğine başvuranların sayısı 8 milyonu aşmıştır. Sağlık Bakanlığı verilerine göre 2013-2018 yılı yılları arasında “anti-depresan kullanımı” %27 artmıştır. 100 bine yakın insan “uyuşturucu ve bağlantılı suçlardan” ceza infaz kurumlarında tutuklu veya hükümlüdür. Bu veriler, yaşanan derin “sosyo-ekonomik çöküntüyü” ve “demokrasideki büyük gerilemeyi” işaret etmektedir. Böylesi büyük bir toplumsal buhran muktedirler için anlam ifade etmediği için Saraçhanede ve diğer yerlerde yaşanan toplumsal protestoları sağlıklı analiz etmeleri de mümkün değildir.
Muhalefetin ve CHP’nin en popüler aktörü, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasının ardından, milyonlar, başta İstanbul olmak üzere, Saraçhane’de, Ankara Güvenpark, İzmir Gündoğdu ve diğer illerin büyük meydanlarında protesto eylemlerine katıldı. Kalabalıklar her geçen gün kartopu misali artıyor. Eylemlere her kesimden insanlar destek veriyor.
‘Gezi Meydan Hareketi’nde olduğu gibi, eylemlerin çekirdeğini “gençler/üniversite öğrencileri” oluşturuyor. Farklı siyasi partilerden, fraksiyonlardan, sendikalardan, barolardan ve sivil inisiyatiflerden insanlar, dayanışma ve kardeşlik duygusu içinde hareket ediyor. Yaşlısı, genci, öğrencisi, işçisi, esnafıyla meydanlar, ‘gönüllü’ bir sivil direniş hareketine, demokrasi, adalet ve vicdan buluşmasına sahne oluyor. “CHP’ye ve İmamoğlu’na yapılan bize ve demokrasiye yapılmaktadır” ortak noktasında buluşuluyor. İktidarın ‘yargıyı’ Demokles’in kılıcı gibi kullanması, derin yaraları, birikmiş öfkeyi tetiklemekte şiddet ve vandalizme kaçmadan sivil toplumsal harekete cansuyu vermektedir.
Eylemlere destek veren öğrenciler Koç, Bilgi, Sabancı, İstanbul ve Dokuz Eylül gibi köklü ve prestijli üniversitelerden sınavları boykot ederek meydanlara geliyor. Kentli, seküler-liberal değerlere ve değişime önem veriyorlar. Bir zamanlar ‘endişeli modernler’ olarak tabir edilen, ‘mahalle baskısı’na maruz kalmış, yeni orta sınıf mensubu ailelerin çocukları bunlar. Birikmiş haklı öfkeleri var. Gerilim had safhada. Yaşanan adaletsizliklere, öznel mülakatlara, liyakatsizliğe, hayat pahalılığına, sınıfsal uçurumlara, ülkenin gidişatına itiraz edip seslerini yükseltiyorlar. İmamoğlu’na yapılan muameleyi haksızlık olarak görüyor ve kabullenmiyorlar. İktidarın tehdit ve nobran dilinden rahatsızlar. Siyasi parti ya da sivil toplum aidiyetleri zayıf, dijital ağlarda ve net ortamlarında sosyalize olmuş ve kısmen apolitik, mutsuz ve gelecekten umutsuzlar.
Özünde Saraçhane ve diğer illerin büyük meydanlarında toplanan kalabalıklar, İmamoğlu’nun şahsında, toplumda birikmiş gerilimi ve huzursuzluğu dışa yansıtıyor. İşadamı örgütünden, işçi sendikasına; muhalif siyasal parti genel başkanından, belediye başkanlarına; sivil toplum aktivistinden, gazetecisine; akademisyeninden, astroloğuna her kesimden muhalif insana açılan davalar ve tutuklamalar kamuoyunda büyük tepki oluşturdu. Toplumda büyük bir korku iklimi oluştu. Yargıya güven azaldı. Siyasal ve duygusal kutuplaşma tavan yaptı. Mal ve can güvenliği endişesi ortaya çıktı. İmamoğlu’nun tutuklanmasının ekonomik maliyetinin yoksul halk sınıflarına yükleneceği endişesi kitleleri mobilize eden güdü oldu.
Hatırlanırsa, Gezi meydan hareketi siyasal partilerden uzak, kendiliğinden oluşan ‘başsız’ ve lidersiz bir hareketti. CHP genel başkanı Özgür Özel, dalga dalga Türkiye’ye yayılan kitlelerin hak, hukuk ve adaletin çiğnenmesine karşı biriken toplumsal öfkeyi, umutsuzluğu örgütledi ve ateşledi. Enerjik ve dinamik liderlik vizyonuyla meydanlarda toplanan “hibrit” kitleyle sosyal ve siyasal bir kontrat oluşturdu. CHP örgütlerini mobilize etti. Erzincan, Kastamonu, Konya ve Trabzon gibi geleneksel Anadolu kentlerinde de yoğun bir ilgi ve enerji oluşturdu.
Bu olumlu tabloya rağmen Özel’in bundan sonra yapması gereken, baskıcı uygulamalar ve kutuplaşmalardan bezmiş ve yorulmuş; lokması azalmış, satın alma gücü düşmüş, tenceresi kaynamayan, geçim derdinde olan ve hükümetten bu sorunlara acil ve net çözümler bekleyen vatandaşa; belirsizlik ve korku iklimiyle içine kapanan, siyasetten soğuyan ve uzaklaşan seçmene, umut ve güven verecek yeni demokratik Türkiye vizyonunu sunmak olmalıdır. Mutlaka bu vizyonun odağında, hukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığı ve refahın adil paylaşımı olmalıdır.
Çok Okunanlar

İmamoğlu’nun gözaltı kararı Ankara’yı karıştırdı iddiası

Fark daha da artıyor, iktidarda düşüş sürüyor! MHP'de baraj tehlikesi

Volkan Konak'ın vasiyeti ortaya çıktı!

Bayramda marketler açık mı?

İmamoğlu operasyonlarındaki gizli tanık muamması sürüyor

Volkan Konak hayatını kaybetti! Ayrıntılar ortaya çıktı

Gençlerin heybesi taştı!..

Volkan Konak'a spor dünyasından veda mesajları!

Piyasada İmamoğlu operasyonunun yankıları sürüyor

Bayramda plan yapanlar dikkat!