Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
37,3535
Dolar
Arrow
35,9326
İngiliz Sterlini
Arrow
44,9148
Altın
Arrow
3286,0000
BIST
Arrow
9.719

Kartalkaya yangını ve 'Risk Toplumu'

‘Salgınlar’, ‘depremler’ ve ‘yangınlar’ gibi afetler, bir kez daha göstermektedir ki, hem dünya hem de ülkemiz, büyük risklerle karşı karşıyadır. Risk toplumlarında yaşadığımız artık bir gerçektir. Risklerden arınık bir toplumsal gelecek tahayyül edilemez. Risk gelecekle ilgili bir kavramdır.

Toplumlar ve bireyler her gün, eskisinden çok daha büyük felaket risklerine maruz kalmaktadır. Gündelik yaşamımızda içtiğimiz sudan, yediğimiz besinlere, ekolojik/çevresel/iklimsel afetlerden, tatil için tercih ettiğimiz mekanlara kadar, kontrol edilmeyen türlü risklerle karşı karşıyayız. Bu risklerin yol açtığı zararlarla, ağır kayıplar veriyoruz. Bilim ve teknolojik yenilikler, hızla ilerleyip yayılırken, insanlar kendi yaşamlarının ve çevrelerinin kontrolüne daha az sahip görünmektedir.

Neo-liberal iktisat mantığı içinde, maksimum ‘kar hırsı’, güvenlik ve istikrar çabasının önüne geçmektedir. Kontrol edilip yönetilemeyen riskler, gelişmiş toplumlardan ziyade dünyanın az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerinin yoksul kesimlerini savunmasız hale gelmektedir. Savunmasız gruplar arasında,‘yoksullar’ ve ‘çocuklar’ ön safta yer almaktadır. Tıpkı otel yangınında olduğu gibi ölen 78 yurttaşımızdan 38’inin çocuk olması düşündürücü ve acı değil mi?

Kuşkusuz,‘istismara dayalı globalleşme’ süreci ve sosyal refah devletinin erozyona uğramasıyla birlikte, bireyler ve toplumlar, tahmin ve kontrol edilmesi güç, yeni risklere açık hale gelmektedir. Geçmişte, nedenleri saptanıp etkileri bilinen risklere benzemez biçimde, günümüzde ortaya çıkan risklerin kaynağı bilinmemekte ve sonuçları öngörülememektedir. Son ‘Büyük Pandemi Salgını’, sağlık alanında eşi benzeri görülmemiş bir afet olarak milyonlarca insanın kaybına yol açtığını unutmayalım.

Bütün eylemlerin, her düzeyde (bireysel, sosyal ve uluslararası düzeylerde) önceden bilinmeyen tesadüfü sonuçlara sahip olduğu bir “refleksif modernite” çağına geçtiğini belirten Alman sosyolog Ulrich Beck, risklerin küresel bir risk toplumunu biçimlendirdiğini; günümüz dünyasının, büyük riskler barındırdığını ve yeni bir sosyal düzenin kıyısında veya kendini yok etmenin sınırında olduğundan bahsetmektedir. Beck’e göre, denetim iddiasının öngörülemez yan etkileri, ya da, çok sonra ortaya çıkan sonuçları, toplumu, aşıldığı sanılan belirsizlik çağına, çok-anlamlılık çağına, kısacası, kendi kendine yabancı olma haline geri götürür. Dünün dünyasından daha riskli bugünün dünyasında, yani risk toplumunda, bireyler, gruplar ve toplumlar, riskin potansiyel hedefindedir.

Bolu/Kartalkaya otel yangını, yukarıda kısaca özetlenen kuramsal sosyolojik bağlam içinde düşünüldüğünde anlam kazanacaktır. Öncelikle, Türkiye’de son 10-20 yıl zarfında gerçekleşen afetlerin, büyük ölümlere ve devasa maddi kayıplara yol açtığı gerçeğini unutmamalıyız. Peki, bu büyük kayıplardan toplum olarak yeterince ders çıkarıldı mı? Kanımca hayır. Bir kere Kartalkaya otel yangını, Türkiye’de kuralsızlık, denetimsizlik, ihmalkârlık sarmalının içler acısı halini, bir kez daha ortaya koymaktadır. Bu sarmal, bir bütün olarak, toplumsal ve siyasal sistemdeki yozlaşmaya da işaret etmektedir. Bir otel düşünün; proje planına aykırı eklentiler yapılıyor. Otelde, 300’ün üstünde insan konaklıyor. Ancak, sağlık ve güvenlik açısından, mevcut yönetmeliklere riayet edilmiyor. Örneğin, ahşapla çevrili otelin, 4 cephesinde olması gereken yangın merdiveni yok. Yangın güvenliği standartlarına uyulmamış. Sağlık, güvenlik ve teknik açıdan zorunlu “risk analizleri” yapılmamış. Belediyenin, denetim ve kontrol yetkisi budanmış. Yine bu süreçte, etik ilkelerin ve şeffaflığın olmadığı, merkezi ve yerel yönetimler arasında, idari, hukuki ve bürokratik karmaşanın egemen olduğu, oportünizmin, politik himayenin ve aç gözlülüğün/kar hırsınıniçice geçtiği, bir duruma tanık olduk. Olayın görgü tanıkları ve çalışan personelin anlatımları, bilirkişi raporları,yangın felaketinin, adeta göz göre göre, geldiğini kanıtlamaktadır. Bir kez daha,bu trajik faciadan dolayı, insanlığımızdan utandık.

Türkiye’de, her afet felaketi sonrası olduğu gibi, yine medyada, konu hararetle tartışılır. Uzmanlar, hatırlanır. Önlemler, konuşulur. Dar çaplı ve resmin bütününü görmeyen, palyatif haber, yorum ve değerlendirmeler yapılır. Suçlu ve sorumlu, aranır. Denetim ve kontrol eksiliğinden, dem vurulur. Merkezi otorite, yerel yönetimi (belediye); yerel yönetim de merkezi otoriteyi suçlar. Konu, gerçek bağlamından koparılarak, siyasallaştırılır. Konunun siyasallaşması, sorunun aklın ve bilimin ışığında, bütüncül yaklaşımla ele alınmasını zorlaştırır. Süreç, böyle, fasit bir daire izler gider ve bir süre sonra da unutulur.

Kartalkaya örneğinde ve genel olarak tüm afetlerde olduğu gibi, geleceğin kaotik, korkutucu ve öngörülemez dünyasında yaşamak için, Beck’in ifadesiyle, daha bilinçli, self-refleksif ve “risk bilinçli toplum” haline gelmek zorundayız. Afetlere karşı, toplumsal ve sistemsel direnci artırmada, en önemli unsur afet bilincinin geliştirilmesidir. Bunun için,önleyici davranışların, afet olmadan önce, belirgin bir “sosyal ve kültürel davranış normuna” dönüşmesi gerekir. Yani toplumda bir afet kültürünün oluşması elzemdir. Aile ve okulun, bu kültürün bireylerce, içselleştirilmesinde, önemli ve kritik ajanlar olduğu unutulmamalıdır.

Bu bağlamda, toplum kesimlerinin afet direncinin artırılması ve afetlere hazırlıklı olabilmeleri için her seviyede, verilen afet dirençliliği eğitimleri büyük önemi kazanmaktadır. Kartalkaya oteli yangınında, eğer önceden iş sağlığı ve güvenliği uzmanlarınca yeterli denetimler ve kontroller yapılıp uygulansaydı; otel personeline, yangın tatbikatı ve eğitimi verilmiş olsaydı,en azından, bu kadar ağır bir tabloyla karşılaşmazdık.