Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
34,9385
Dolar
Arrow
32,5064
İngiliz Sterlini
Arrow
40,8451
Altın
Arrow
2441,0000
BIST
Arrow
10.087

Devlet örgütlü sosyal cinayet

Bu ifade Friedrich Engels’in, İngiltere’de emekçilerin çalışma koşulları üzerine 1845 yılında yazmış olduğu bir kitapta geçer. Marx’a ve Engels’e tarihsel eserlerinin oluşumunda ilham veren İngiltere’deki dönemin çalışma koşulları, sermayenin emeği nasıl acımasızca, hatta insanlık dışı koşullarda sömürdüğünün resmidir. Zamanla toplumlar ilerledikçe ve emekçilerin sömürü karşısında sürdürdükleri mücadeleler sonucunda çalışma koşullarında bazı iyileştirmeler yapılmış olmasına rağmen, koşullar mekân ve zaman farklarıyla günümüze dek sürdürülmektedir. Unutulmaması gerekir ki, çalışma koşullarında yapılan iyileştirmelerde emekçilerin mücadelesi yanında, 1917 Sovyet Devrimi’nin katkısı da çok büyüktür. Bir devlet için oldukça kısa sayılacak süre yaşamış olan Sovyetler birçok konuda insanlığa örnek olmuş, yol göstermiştir.

Altın ne kadar değerli olursa olsun, insan ve toplum yaşamından daha değerli olamaz, olmamalıdır. Ama ne yazık ki, olmaktadır. Son maden cinayetinde toprak altında kalan emekçilerin kurtarılması için çalışılmaktadır, fakat her geçen saniye umutları yok etmektedir. Türkiye henüz kalkınmamış bir ülkedir, fakat madeni işleten şirket ileri bir ülke şirketidir. Her ne kadar yerli ortakları olsa da şirketin menşei yabancıdır, yani sanki şirket medeni bir ülkeye aittir. Şirket medeni bir ülkeye ait olsa da, acaba yaklaşık 180 yıl önce Engels’in tespitlerden olumlu yönde ciddi değişiklikler olmuş mudur, dersek! Yanıtımız kocaman bir “hayır”dır. Çünkü sistem aynı adı taşımakla beraber, günümüzün neoliberal politikalarında geçmişten de daha yoğun sömürü sistemidir. Nitekim son kazada yabancı şirket gerekli önlemleri almadığı gibi, onunla sözleşme imzalamış ve izin vermiş Türk makamlar da etkin denetim yapmamış ya da tedbir almamış gözükmektedir.

Engels’in iktisat yazımına kazandırdığı sosyal cinayet söylemi salt ilgili firmayı, yani sermayeyi suçlamakla yetinmemektedir. Suça ortak olan devlet ya da siyasi yapı da Engels anlayışında gündemdedir. Teori güçlü olduğu zaman zamanının çok ötesini de görebilmektedir. Engels’ten 180 yıla sonraları, günümüz neoliberal devletleri artık ulusal amaç ve politikalardan yüzlerini uluslararası sömürü avına çıkmış olan uluslararası sermayenin çıkarına dönmüşlerdir. O kadar ki, yabancı şirketleri kollayan ulusal görüntülü hükümetler, ülkede her türlü talana sessiz kalmak bir yana, tam tersi ruhsat vererek, etkili denetimden kaçarak, hatta ülkenin kolluk kuvvetleriyle şirket faaliyetleri aleyhine gösteri yapan ülke halkını şirket faaliyet alanından gerekirse zor kullanarak uzak tutmada beis görmemektedir. Böylesi muamelelerdir ki, kendi ülkelerinde efendi kılıklı şirketler gelişmekte olan ülkelerde kabadayı kesilebilmekte, ülkeyi talan edip, kirlerini o ülkelerde bırakabilmekteler.

Altın yenir mi, giyilir mi, su ve ekmek gibi insanın herhangi bir gereksinimini karşılar mı? Hayır! Hatta bir ülkenin aşırı altın stoku, para arzı yoluyla ciddi enflasyona sebep olur ve dış ticaretini dahi tıkayabilir. Peki, öyleyse, nedir bu tarih boyunca sürgit devam eden altına hücum anlayışı? Bu meseleyi burada çeşitli yönleriyle tartışmak uzun bir iştir. O zaman kısaca şunu söyleyebilirim ki, bir ekonomide teknoloji yok, nitelikli eleman sıkıntısı var ise, tek başına altın ancak dış borç ödemede araç olabilir. Bundan dolayıdır ki, petrol zengini çoğu Arap ülkesinin para birimi çok değerlidir. Fakat o ülkelerin çoğu teknolojiden yoksundur ve geri kalmış ülkelerdir. Meselemiz altının ekonomideki değeri değil de, sosyal cinayet olduğundan bu meseleyi burada kapatıp, asıl alanımıza geçelim.

Bir ülkenin gerçek altın değeri teknolojisi, teknoloji düzeyi ise nitelikli emek kadrosu ile eşdeğerdir. Altın madenimizi ufak bir sus payı ile alan yabancılar ülkeyi an itibariyle soymaktalar. Doğrudur! Hükümetimiz de, yabancı şirketlere verdiği ruhsatlarla ve denetimsiz faaliyet sürdürmelerine göz yumarak bu talana alet olmaktadır. Bu da doğrudur! Mesele keşke bu kadar basit olsa idi, fakat değildir, mesele çok daha büyüktür. Genç ve nitelikli elemanların ülkeyi terk etmeleri yerine koyulamayacak değerde altın kayıptır. Nitelikli eleman kaybı yerine koyulamayacağı gibi, söz konusu elemanların ülkeye potansiyel kazançları da mutlak kayıptır. Şimdi, şöyle bir düşünelim: altın madenlerimize göz koyan yabancı firmaları biz çağırmadık, onlar geldiler, biz de buna kucak açtık. Peki, yurt dışına gerçekleşen beyin kaybını da yabancılar mı istedi? Hayır, biz anlamsız, akılsız ve gerici politikalarla ülkenin geleceğini karartırken canlı altın madenlerimizi, ülke olanaklarıyla yetiştirdiğimiz gençlerimizi kendi elimizle yabancı ülkelere itmekteyiz. Yabancılar da bizim ittiğimiz bu canlı madene kucak açmaktalar. Doktorlarımız, mühendislerimiz, çeşitli alanlardaki, yetişmiş genç yeteneklerimiz ülkeyi terk etmiyorlar, ülke yöneticileri anlamsız politikalarıyla bu yeteneklerin ülkeyi terk etmesini zorluyor. 

Şimdi bir muhasebe yapalım: ülkemizde altın aramaya gelen yabancı şirketlere kucak açan bizler mi, yoksa yanlış politikalarla ittiğimiz gençlerimize kucak açan yabancılar mı, ülkeleri ve gelecekleri açısından daha akılcı davranıyor? Durum ortada değil mi! Özel kanallarla, denetimli medya aracılıyla, hatta bir şekilde oluşturulan zula’dan etrafa para dağıtarak, seçimler de alınabilir, hatta yaşam boyu iktidarda da kalınabilir. Ancak, nasıl olsa bir ülke bir faninin ömür boyundan daha uzun süre tarih sahnesinde kalabilir hesabıyla atılan her yanlış adım ülkeyi karanlığa sürüklerken, yetenekler doğal olarak kendi istikballerine kanat açmaktadır.  

Devlet yönetimi cehalet kurnazlığı ile yürütülebilecek bir iş değildir. Devlet yönetimi, geçmişten alınan derslerle geleceği inşa marifetidir. O öyle bir ahlaka bürünmüş inşa becerisidir ki, ülke bekası her türlü kişisel ve örgütsel çıkarın önüne koyulur.