Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
34,9385
Dolar
Arrow
32,5064
İngiliz Sterlini
Arrow
40,8451
Altın
Arrow
2441,0000
BIST
Arrow
10.087

İktisat ekolleri ve sınıflar

Toplumlar, sosyolojik olarak sınıflardan oluşmaktadır. Farklı işlere göre ve bir işyerindeki konumuna göre farklı gelirler elde eden gruplar farklı sınıfları oluşturmaktadır. Sınıf tanımı gelir, görülen iş türü gibi çok farklı ölçütlerle farklı şekilde yapılır. Bu yazıda, gelir düzeyine göre oluşan sınıflardan söz ederek, farklı iktisat ekollerinin konuya nasıl yaklaştıklarını irdeleyeceğim. 

İktisat ekollerini, genel bir tasnifle, ana-akım öğretisi ve Marksist öğreti olarak ele alarak, kısaca her bir ekolü toplumsal sınıf kavramı bağlamında inceleyeceğim. Bilindiği üzere, ana-akım ekol öğreti mikro-iktisat ile başlar. Mikro-iktisat girişinde tüketici tercihi ele alınarak, tüketici tercihi ile gelir kısıtı arasında denge kurularak ekonomide ne üretileceğine karar verilir. Modelin ileri safhalarında, örnek tüketici tercihi genelleştirilerek, üretimin ne kadar olacağı ve kimin için üretileceği konuları da gündeme gelir ve böylece sistemde bütünsellik oluşturulur. Ana-akım öğreti ürün piyasasında tüketici tercihi ile işe başlarken, faktör piyasasında oluşan gelir dağılımını veri alır.  

Faktör piyasası analizinde üretim faktörleri üretim faaliyetleri sonucunda faktör gelirleri elde eder. Diğer bir deyişle, ürün piyasasında örnek tüketici olarak kullanılan tüketici, ekonomik süreçte önce faktör piyasasında gelir elde eder ve bu geliri ürün piyasasında tüketici bütçe kısıtı olarak devreye sokar ve böylece belirlenen satın alma gücüne göre piyasayı yönlendirir. Diğer bir deyişle, kabaca bakıldığında, ana-akım öğretide gelir dağılımı ve gelir dağılımına göre oluşan sosyal sınıflar ihmal edilerek tüketici modeli geliştirilir. Öğretinin ileri aşamalarında üretim faktörlerinin gelirlerinin üretime yaptıkları marjinal katkıya göre belirlendiği kabulü yapılarak, hem işsizlik hem de sömürü olguları göz ardı edilir ve sistem mükemmel çalışan bir model çerçevesinde kurgulanır.

Ana-akım öğretide tüm sosyal ve ekonomik sorunların piyasa sistemi içinde çözüleceği inancının kaynağı da bu görüşlere dayanır. Her ne kadar, zamanla ortaya çıkan işsizlik ve sair sosyal ve politik sorunlar karşısında Keynesyen görüşe dayalı eksik istihdam ya da dengesizlik durumları öğretiye dâhil edilmiş ise de, klasik öğreti genel sistem olarak devam etmektedir. Bu ısrarın bir sebebi de, oluşan işsizlik, dengesizlik gibi ve benzeri ciddi sosyo-ekonomik sorunlara rağmen, bir sistem olarak kapitalizmin mükemmelliği görüşünün korunmasıdır. Bu ısrarla, önemli aksaklıklarına rağmen ana-akım öğreti salt sistemi anlama ve açıklamada kullanılmamakta, aynı zamanda sistemin yılmaz savunucusu olarak da eğitimde yerini korumaktadır.

Marksist ekonomi öğretisi, ana-akım öğretinin aksine, meta üretimi ile işe başlayarak, ilk aşamada üretim faktörlerinin faktör paylarına bakar. Marksist öğretinin ana-akım öğretiden ayrılan bu temel farklılığın yanında, ana-akım öğretide gündemde tutulan üretim faktörlerinin üretime yaptıkları marjinal katkıya göre pay aldıkları görüşü de Marksist öğretide terk edilmektedir. Marksist öğretide üretime katılan emekçiler ürettikleri değer kadar değil, çalışma saatleri kadar sattıkları emek gücü karşılığını alırken, yaratılan değerin geri kalanına patron tarafından el koyulur. Aradaki fark sömürü olarak tanımlanır. Marksist teorinin ana-akım öğretiden ayrışan en önemli özelliği sömürü olgusunu devreye sokması ve emeğin üretime kattığı marjinal değere eşit pay aldığı görüşünü reddetmesidir.

Toplumlara baktığımızda, bir yanda işsizlik, yoksulluk ve açlık, diğer yanda ise aşırı varsıllık ve israf ana-akım öğretisinden çok Marksist öğretiye uymaktadır. Kapitalizmin günümüzün gelişmişlik halinde emeğin verimliliği artarken, sermaye payı yükselmekte, ücret olarak emek payı azalmakta, adeta timsah ağzı görüntüsünde gelir dağılımı oluşmaktadır. Bu ve benzeri net görüntülerle oluşmuş sosyal sınıfların varlığı ve çözümsüzlüğüne rağmen Marksist öğretinin standart öğreti olarak kabul edilip eğitimde kullanılmaması, kapitalizmin sosyal ortamda alenileşmiş durumunu perdeleme amaçlıdır. Bu durumda sosyal sınıflar bir yandan tedricen toplumsal algılamaya yedirilirken, diğer yandan da dinsel uyuşturucular devreye alınarak sosyal patlamaların önüne geçilmeye çalışılmaktadır. 

Sosyal sınıflar konusu sosyal topluluklar arasında ayrışma ve kümeleşme oluşturmakla kalmaz. Söz konusu ayrışma ve kümeleşmeler aynı zamanda toplumsal sorunlara da neden olurlar. Kapitalizmin ürünü olan işsizlik ve yoksulluk sorununa çözüm olarak devreye alınan sosyal devlet politikaları sosyal sorunlara kısa süreli çözüm olarak görülürken, aslında üretimde yaşanan baskı ve sömürünün oluşturduğu sosyal sorunları anlamsız maliyetlerle telafi politikasından başka bir şey ifade etmez. Aynı üretimle fakat tam istihdam ve sömürüsüz bir modelle kapitalizmin oluşturduğu sosyal sorunların da yaşanmadığı Marksist sistemin insanî niteliği yanında, ekonomik ve sosyal üstünlüğü de ortadadır. 

Günümüzde yaşananlar, hangi sistemin daha etkin ve etken olduğundan çok, politik kararların kimler tarafından ve nasıl verildiği ile ilgilidir. Marksist sistemde ekonomik kararlar toplumsal yarar doğrultusunda verilirken, kapitalist sistemde varsıllık üzerine oturan güçler tarafından, toplumsal yarara ve sosyal adalete aykırı da olsa, varsıllığın sürdürülmesi yönünde verilir. Bundan dolayıdır ki, öğretim sisteminde Marksist öğreti reddedilir, tüm aksaklıklarına rağmen ana-akım öğreti devrede tutulur.