Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.367

Ücret Baskılaması Ve Asgari Ücret Aldatmacası

Bu hafta, geçen hafta işlemiş olduğum asgari ücret meselesini biraz daha irdelersek devlet aygıtının sermayeye ve emekçiye nasıl baktığını daha net şekilde görebiliriz. Şöyle ki, devlet emekçiye ücretin emek temsilcisinin de bulunduğu komisyon tarafından saptanan düzeyin altına indirilemeyeceği garantisini vererek, emeğe sermayeye karşı koruma sağlamış görüntüsü verir. Burada şu soru sorulabilir: Mademki komisyonda emek ve sermaye tarafları bulunmaktadır, o halde neden sonuç piyasa pazarlığı sonucunda değil de, hükümet temsilcisinin de bulunduğu komisyonda müzakereler sonucunda sağlanmaya çalışılmaktadır? Bunun bir sebebi emekçilerin arkasına işsizler ordusunun da takılarak ücreti çok aşağılara çekmesinin engellenmesi, diğer yandan da sermayenin bu ücret düzeyine razı edilmesidir. Bir arada düşünüldüğünde, asgari ücret konusunda devletin araya girmesi bir yönü ile ücret anarşisini, diğer yönü ile de sosyal çalkantıyı önleme amaçlıdır. Ne var ki, devletin asli görevleri arasında olması gereken iş yaratma ve işsizliği önleme sorunu çözülmemiş ve halının altına itilmiş olmaktadır. 

İşçilik, ücret ve asgari ücret konuları kapitalist sistemde emek sermaye çatışması alanında olduğu kadar, aynı zamanda da sistemin beka sorununu siyasi olarak sağlamaya çalışan kapitalist hükümetlerin de siyasi manevra alanındadır. Sermayenin sömürücü davranışını kısmen yumuşatmaya, kısmen de meşrulaştırmaya yönelen kapitalist devlet emeğin sermaye tarafından sömürülmesine kapı aralarken, asgari ücret söylem ve uygulamalarıyla emeği koruyucu kalkanı altına almış görüntüsü sergiler.

Değerli dostumuz Dr. Murat Özveri’nin piyasaya yeni çıkan Bireysel İş İlişkileri Açısından Türkiye İşçi Hukuku adlı eserin tanıtım yazısı bu durumu tüm açıklığı ile ortaya koymaktadır. Şöyle ki, “İş hukuku bir uzlaşmanın ürünüdür. Sistem içi kurallar bütünüdür. Bu yanı ile düzeni değiştirmek, insanın insanı sömürmesini ortadan kaldırmak gibi radikal hedefleri yoktur. Aksine iş hukuku insanın insanı sömürdüğü kapitalist düzenin en alttakilere bir nefes alma olanağı vererek sürdürülmesi için sömürenlerin katlandığı, katlanmak zorunda kaldığı kurallar bütünüdür. İş hukukunun böyle bir uzlaşmanın ürünü olması, iş hukukunun işçiyle işveren arasında denge sağlamak için var olan bir hukuk alanı olduğu anlamına gelmemektedir.

İş hukukunu denge kavramı içerisinde ele almak iş hukukunun varlık nedenine ters düşen bir yaklaşımdır. İş hukuku, kapitalist sistemin sınırlarını zorlayabildiği kadar çok zorlayarak işçiyi korumak için vardır. Uzlaşma, işçi ve işveren arasında denge sağlanmasında değil, işçinin korunması konusunda sağlanmıştır. İşçilerin örgütlü güçlerinin zayıfladığı, sermayenin kendini güvende hissettiği her tarihsel kesitte iş hukukunun koruma amacı, denge kavramı üzerinden sözcüğün tam anlamı ile sulandırılmakta, erozyona uğratılmaktadır. Bugün iş hukuku, işverenin toplumda güçler dengesini kendilerinden yana görünce etkisizleştirmeye çalıştığı, kurallarının ve ilkelerinin esnetildiği, işçisiz iş hukukunun yaratılmaya çalışıldığı bir sürecin içerisindedir.”

Asgari ücret konusu devletin sistemi ve kendi varlık sebebini meşrulaştırma işlevi yanında, emeği koruma görüntüsü altında, sermayenin artık değeri sağlaması için gerekli piyasa hacminin önlenmesine de hizmet eder. Bundan dolayıdır ki, yukarıdaki pasajda açıkça ifade dildiği üzere, işçi hukuku, “en alttakilere bir nefes alma olanağı vererek sürdürülmesi için sömürenlerin katlandığı, katlanmak zorunda kaldığı kurallar bütünü” olarak tanımlanırken, devlet, işçi ve sermaye arasında sağladığı manevra alanı ile bizzat kendi meşruiyetini sağlar. Özellikle işsizliğin yaygın olduğu dönemlerde ücretin geçim düzeyinin de altına düşmesini önleyen, hatta bazı koşullarda biyolojik yaşam koşulları üzerinde sosyal yaşam koşullarının da dikkate alınarak saptanan ücret düzeyi devletin emekçiye “baba devlet” olarak yansımasına neden olabilir. Sistemin suhuletle sürdürülebilmesi adına, asgari ücret kademesine sermaye kesimi de imza koyarak, kapitalist sömürü düzenin sürdürülmesinde devlet ve emekle işbirliği içinde davranmaya razı olur.

Asgari ücret bir refah devleti politikası değildir. Olağan koşullarda asgari ücret düzeyini zorlayan iki farklı güç etkisi vardır. Bunlardan biri ekonomik kriz dönemleridir. Kriz dönemlerinde emeği baskılayan sermaye sınır tanımaz. Özellikle de Türkiye’de olduğu gibi, işsiz ordusunun yaygın olduğu koşullarda asgari ücret baskılanabilir. Devletin böylesi koşullarda asgari ücret düzeyini saptaması ve sermayeye dayatması ilk bakışta olumlu gibi gözükmekle beraber, bu durum sermayenin emek ihracına kapı aralar. Nitekim kriz dönemlerinde işçi çıkarmaları yoğunlaştığında asgari ücret konularında emeğin yanında olduğu görüntüsü sergileyen devlet sermayenin yanında yer alarak, asgari ücrete rıza gösteren sermayeye adeta lütufta bulunarak, emekçinin grev hakkını yasaklayabilen devlet işçi ihracına yasak getirmez. 

Asgari ücret konusunu zorlayan ikinci koşul da fiyat artışlarıdır. Fiyat artışları asgari ücret artışlarının üzerinde seyrettiği koşulda, ücret artışlarına rağmen reel ücret gerilemiş olacağından sermaye avantajlı olur. Asgari ücret artışları emekçilerde para yanılsaması oluşturarak, giderek yoksullaştığını ilk anda algılayamayan emekçi asgari ücret artışlarını olumlu karşılayarak siyasi otorite kararları yanında yer alabilir. En adaletsiz bir vergi olan enflasyon asgari ücret saptanmasında hem devlet hem de sermaye yanında yer alarak, emekçinin mağdur olmasına yol açar. Emekçinin para yanılsamasını istismar eden siyasi erk, yükselen enflasyonist dönemlerde geçmiş enflasyonu esas alarak ücret tespitine gidebilir. Ülkemizde yaşadığımız TÜİK saptırmalarını esas alan siyasi erk asgari ücret ya da genel ücret düzeyini resmi verilere dayanarak saptama yoluna giderek de hem doğrudan sermaye üzerindeki emek yüzünü baskılamak, hem de dolaylı olarak sermayeye bütçeden yapılacak tahsisleri yükseltebilme yoluna gidebilir. 

Emekçi ile devlet arasındaki ilişki bağlamında ücret ve asgari ücret bir dizi öğeden bir tanesidir. İşsizlik, işten çıkarma, esnek istihdam, prekarya koşulları sermaye lehine emek aleyhine çalıştığı halde, devlet bunlardan hemen hiçbirine müdahale etmeyip, salt asgari ücret uygulamasıyla emeğe karşı görevini yapıyor gözükmeye çalışmaktadır. Oysa örtülü olarak da olsa, aslında emek düzeyi de asgari ücret düzeyi de emek karşısında sermaye başatlığında gerçekleşmektedir.