Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
34,9385
Dolar
Arrow
32,5064
İngiliz Sterlini
Arrow
40,8451
Altın
Arrow
2441,0000
BIST
Arrow
10.087

Ücret Ve Asgari Ücret Konuları

Ücret ve asgari ücret kavramları yanyana gelebilir mi? Olağan koşullarda gelmemesi gerekir, ne diyelim ki, sömürücü kapitalist sistemde gelmektedir. Önce kavramlara bir göz atalım. Ücret, bir işverenin yanında çalışan emekçinin, işverene sattığı emeği karşılığında aldığı bedel olarak tanımlanabilir. Asgari ücret ise, işçi ve işveren temsilcileri ve devlet temsilcisinin müştereken karar verdikleri, sistemin dayattığı en düşük ücret düzeyi olarak tanımlanabilir. Şimdi de, emekçinin emeği karşılığında aldığı bedel olan bu iki tanımın nasıl oluyor da bir arada bulunabildiğini tartışarak, konuya açıklık getirmeye çalışalım.

Emekçi emek gücünü belirli saatliğine işverene kiraladığında elde ettiği gelir üzerinde iki açıdan ciddi sorun ortaya çıkmaktadır. Birincisi, emekçi işverene sattığı emek gücünü besleyebilmek ve yeniden üretebilmek için bir bedel talep ederken, işveren de emekçinin ürettiğinin piyasa değerine göre değil de, üretimin satışı üzerinde kendisine kalacak kârı da hesaplayarak emekçiye vereceği bedeli dikkate alır. Kısacası tarafların ücret konusuna bakışı farklıdır. Bu farklılığın emek piyasası koşullarına göre bir uzlaşmaya meyledeceği genellikle geçerli kural olarak kabul edilmekle beraber, bir yandan işsizlik koşullarında oluşan yedek emekçi ordusu emeğin pazarlık gücünü zayıflatırken, diğer yandan da sermaye sahibi işverenin güçlü konumu da emeğin pazarlık gücünü baskılar.

Ücret düzeyi üzerinde aynı yönde etki oluşturan emekçi ve patron bileşkesi sonucunda emekçi ürettiğinin karşılığını alamadığı gibi, yaşam koşullarını dahi zorlayabilecek düşük gelir düzeylerine zorlanır. Buradan çıkarabileceğimiz sonuç şudur ki, kapitalist üretim ilişkileri bağlamında, teorik olarak kabul edilen ücretin emeğin marjinal verimliliğine eşit olduğu koşulu kesinlikle geçerli değildir. Bu koşullar sadece gizli ve açık işsizliğin yüksek olduğu gelişmekte olan ekonomilerde değil, daha düşük şiddette olarak, gelişmiş ekonomilerde de mevcuttur. Nitekim neoliberal koşullarda gerçekleşen aşırı ücret baskılaması sonucunda, emek verimliliği yükselirken ücret düzeyinin gerilediği durum grafiği ekonomik yazımında “timsah ağzı” olarak nitelenir. 

Konuya başka bir açıdan girecek olursak, günümüz koşullarında gelişmiş ekonomilerde de yükselen işsizlik karşısında ücretlerin baskılanması ve buna bağlı olarak gelir dağılımının ücret ve kâr arasında ücret aleyhine gelişmesi sistem açısından hem politik hem de ekonomik sorun oluşturmaya başlamaktadır. Politik sorun, giderek yükselen işsizlik ve gelir dağılımının sosyal huzursuzluk ve kargaşaya yol açacağı meselesinde düğümlenir.

Diğer taraftan, ekonomik olarak da yükselen işsizliğin ve bozulan gelir dağılımının iç ekonomide piyasaları daraltması sonucunda artık değer realizasyonunu güçleştireceği, hatta engelleyeceği endişesi sermayeyi kuşkulandırır. Böylesi karmaşık nedenlerle bazı koşullarda hükümet denetimi ve gözetiminde asgari ücret saptanması yoluna gidilir.

Ücret, işveren tarafından belirli saat kiralanan emek gücünün karşılığı olarak görülürken, asgari ücret emek gücünün yeniden üretim maliyetini karşılayacak bedel olarak karşımıza çıkar. Diğer bir deyişle, ücret genellikle piyasada üretim ilişkisi bağlamında belirlenirken, asgari ücret, hükümet temsilcisinin de yer aldığı kurulda tarafların üretim dışı beslenme-barınma gibi beşeri ihtiyaçların karşılanması gözetilerek saptanır. Her iki koşulda da tarafların pazarlık güçleri önemli olmakla beraber, ücret oluşumuna karşın, asgari ücret daha çok emek iradesi dışı faktörlerin etkisinde saptanır. Ücret piyasa oluşumu, asgari ücret ise tarafların saptaması olarak karşımıza çıkmakla beraber, her iki durumda da, farklı düzeylerde olarak, sermaye başat, emek ise zayıf konumdadır. Bundan dolayıdır ki, her iki koşulda da firma kârı oluşur, yani sermayeye katkı gündeme gelir. Aksi halde bir süre için kapitalist sistem genişleyemez, geçici kriz koşulu oluşur ve kapitalist sistem sermayedar değişikliğine uğrayabilir.

Şöyle ki, katma değerin değer yaratan emekçiler tarafından paylaşılması, patronun sermaye mülkiyetine katkı yapamaz, fakat emekçilerin sermayedar konuma geçmesine yol açabilir. Görülüyor ki, işverenin kâr elde etmesi, başka bir ifade ile sömürüye el koyması salt sistemi yaşatma adına olmayıp, bizatihi var olan sermayedar sınıfın da idamesi adınadır. Diğer bir deyişle, meselenin objektif boyutuna ilaveten, sübjektif boyutu da gündemdedir. Zira katma değere emekçilerin el koyması yine sermaye birikimine yol açabilir, fakat bu kez farklı bir grup yeni sermayedar olarak sahneye çıkabilir. Şu hale göre, işverenin emeği sömürmesi ve asgari ücret komisyonunun ücret düzeyini belirlemesi sistemin adına olmanın ötesinde var olan işverenlerin adına girişilen bir eylemdir. Meseleye bu pencereden bakacak olursak, ücret ve asgari ücret sömürüsü meseleleri salt sistemin idamesinin bir aracı olmanın ötesinde, var olan işveren ekibinin de idamesinin bir aracıdır. Kısacası, söz konusu uygulamalar ve önlemler sistemi ve sistemin “elit zümresi” ni korumaktadır. 

"Ücret baskılaması ve asgari ücret sömürüsü kavramlarına gelecek yazıda devam edelim."