Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
34,9385
Dolar
Arrow
32,5064
İngiliz Sterlini
Arrow
40,8451
Altın
Arrow
2441,0000
BIST
Arrow
10.087

Yerel yönetim seçimlerine doğru

Son seçimden sonra, ülkenin kaderinde yine fevkalade belirleyici rol oynama özelliği taşıyabilecek yerel yönetimler seçimine gidilirken, herkes teyakkuzda, tüm partiler ise son kozlarını oynamaktalar.

Yerel yönetim seçimlerinin partilerden çok adaylar üzerinde gerçekleştiği tezi genellikle geçerli olmakla beraber, bu seçimde de partilerin, özellikle de AKP ne MHP’nin çok telaşlı olduğu görülüyor. Görülebildiği kadarıyla, iktidar partilerinin telaşı ülkeye daha yararlı hizmet etmek olmayıp, iktidar avantaj ve özellikle de devlet koruma kalkanından dışarı çıkmamaktır. Bu duruma siyasi tepki vermeyen halkımızın ataleti karşısında söylenebilecek tek söz ise, Batı tipi demokrasi fikrinin ülkemizde henüz yerleşmemiş olduğudur.

Batı demokrasisi bir yana, halen ülkemizdeki tek adam yönetiminin halk üzerindeki baskısı yoğunlaşırken dahi halkımızın oy eğilimi sanırım çok fazla değişmemektedir. Buna karşın, bazı aktif çevrelerde yerel demokrasi görüşü ortaya atılmakta ve bu konuda yoğun tartışmalar yapılmaktadır.

Yerel demokrasi anlayışı, daha çok üniter devlet sistemlerinde ortaya çıkar. Bunun sebebi, merkezi yönetimin yerel bölgelerin ihtiyaçlarını bilemeyeceğinden isabetli kararlar alamayacağı görüşüdür. Sosyolojide “kamusal alan” görüşüne göre, yerel demokrasi uygulamasında halkın kararlarının iktidara yansıtılması için seçimler beklenmeyip, iki seçim arasındaki dönemde de halk kararlarının merkezi yönetime iletilmesi gereklidir.

Türkiye’de yerel idareler olarak belediyeler ve köyler bulunmakla beraber, finans kaynakları açısından üniter devlet yapısı nedeniyle söz konusu idarelerin merkeze bağlı olması demokrasi kuralına aykırı görülmektedir.

Eski dönemlerde yerel mahallerde ilkokulların yönetimi İl Özel İdareleri tarafından yapılmakta idi. Ancak eğitim sisteminin tümüyle Milli Eğitim Bakanlığı’na devredilmesinden sonra İl Özel İdareleri’nin bu işlevi ortadan kalkmıştır. 

Belirli çevrelerde gerçekleştirilen yerel demokrasi toplantılarında yerel meclisler, halk odaları vb gibi yerel komiteler ve örgütler tartışılmaktadır. Ne var ki, hemen hemen tüm tartışmalarda ekonomi olgusu gündeme taşınmadan, mesele salt hukuk ve/veya siyaset bilimi açısından ele alınmaktadır. Gerçi ülkemizde başat olan kuvvetler ayırımı ilkesi yerine tek adam uygulanmasıyla koyulaşan yönetim sisteminde genel demokrasi konusunun yerel demokrasi konusunu öncelediği açık bir gerçek olmakla beraber, bundan da daha vahim bir hata, tüm tartışmalarda üretim ve bölüşüm ilişkisinin ihmal edilerek sorunun bir üst-yapı görüntüsü olarak ele alınmasıdır.

Gerek genel demokrasi, gerek yerel demokrasi konularının tartışılabilmesi için önce toplumun üretim ilişkisi alt-yapısının ele alınması ve gelir dağılımı meselesinin gündeme taşınması vazgeçilemez bir gerekliliktir. Vazgeçilemez bu koşul anlamlı demokrasi tartışmasının, konunun 1789 Fransız Devriminin ünlü ‘özgürlük-adalet-kardeşlik’ kavramlarıyla tarihe mal ettiği ‘siyasi demokrasi’ anlayışına dayalı olarak değil, 1840’lardan sonra İngiltere’de başlayan sanayi devrimi ile gündeme gelmiş olan ‘ekonomik demokrasi’ anlayışına dayalı olarak yapılmasını gerektirmektedir.

Bir yanda sermaye karşısında özgürlüğünü yitirmiş olan emek, diğer yanda ise sistemin bekçisi ve patronun kölesi olan devlet sisteminde kaynakların belirli ellerde –sermaye ve finans çevresi-  toplanıp medya, akademi, hatta hukuk sistemi ile toplum üzerinde hâkimiyet kurulduğu koşulda demokrasi arayışı, olmadığı açıkça bilinen bir cevherin beyhude aranışı kadar komiktir.

Böyle bir yapılanmada yerellik tartışmalarını bir tarafa bırakalım, toplum demokratikleşemeyeceği gibi, tam tersi, demokratik görüntü altında koyu faşist sisteme sürüklenebilir.

Bu koşullarda yerel idareler de sermayenin ideolojisini taşıyan merkez yönetimden farklı düşünemez; haklarına yabancılaşmış olan halk kesimi de sermaye ideolojisi doğrultusunda karar alıyor olur. Demokratik sistemin kurulmuş olduğu görüntüsünde, anlaşılamadık şekilde despotik bir yönetim sistemi oluşturulmuş olur.  

Gelir dağılımının görece dengelenmesi önemlidir, fakat tek başına yeterli değildir. Bireylerin ya da yerel toplumların birbirinden farklılaşamamasının en önemli sebebi, sermaye ideolojisinin, onların öz-çıkarı imiş gibi toplumun tüm bireylerinin bilinç-altına sokulmasıdır. Böylece oluşturulan sermaye-hâkim görüş kalıplarının yerelde temsil edilmesi de ancak şekli demokrasi olarak düşünülebilir, fakat kesinlikle gerçek demokrasi olamaz.

Homojen fikirlerin oluşumunda çoğu zaman medya sorumlu tutulur. Bu sav geçerlidir, fakat sermaye ideolojisinin başat olduğu toplumlarda medya dahi tek başına sorumlu görülemez. Kapitalist sistemde patron ‘sermayeleşmiş biyolojik varlık’ olarak şekillendiği gibi, emekçiler ve toplumun tüm kesimleri de sermayeleşmiş varlıklar olarak şekillenir ve ona göre davranış kalıplarına bürünürler.

Yerel demokrasi uygulamasının gelişmekte olan ekonomiler açısından önemli bir sakıncası vardır. Şöyle ki, yerel demokrasi uygulaması gelir dağılımını bir miktar düzeltirken, sermaye birikimi aleyhine bir sonuç ortaya çıkar. Zira yerel güçlenmeyle sağlanan demokrasi, ulusal katma değerden sermaye birikimi aleyhine yerel ihtiyaçların giderilmesine yönelik daha fazla kaynak çekişi gerçekleştirebilir.

Kısacası, etkili yerelleşme sosyal açıdan tasvip edilirken, sermaye birikimi ve ulusal gelirin büyütülmesi açısından olumlu görülmez. Kapitalist sistemde, özellikle de kalkınma aşamasını henüz tamamlamamış toplumlarda yerelleşme bağlamında sosyo-politik konular ekonomik konularla çatışmalıdır. Diğer bir deyişle, merkezileşme ve demokrasiden uzaklaşıp otoriter rejime yöneliş sosyal açıdan olumlu görülemez, fakat sermaye birikimi açısından, belirli koşullarda, gündeme gelebilir. Bundan dolayıdır ki, dünya kapitalizmi tedricen sıkışırken, aynı hızda yönetim sistemleri de otoriterleşmektedir, çünkü kaynak oluşturma ve tahsisi konuları demokrasi anlayışının önüne geçer. İşte burada da ekonomik sistem meselesi öne çıkar. Önümüzdeki günlerde de bu konuyu tartışmak üzere!