Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.367

Bilimde kalite nicelik değil nitelik demektir

Son yıllarda üniversitelerde bir telaş, daha doğrusu kıyasıya bir yarış başladı. Dünya üniversiteler sıralamasında (Times Higher Education – THE) yer almak. Bunun için de uluslararası saygınlığı olan dizinlerde taranan dergilerdeki yayın ve atıf sayısının artırılması önemli hale geldi. Akademisyenlerin üniversitelerdeki istihdamları, görev unvanı ve kadro derecesi almaları da buna göre planlanıyor. 

Üniversitelerde akademik niteliğin artırılması, bilimsel çalışmaların özendirilmesi için birtakım ölçütlerin işletilmesi elbette çok önemli. Her ne kadar insanın doğasında çalışmak ve üretmek yönünde bir içsel enerji olduğu düşünülse de bunun etkinleştirilmesinin ortama ve koşullara bağlı olduğu da bilinmektedir. Bu nedenle de kalitenin sağlanması, nitelikli bir işleyiş için süreci kendi haline bırakmak yerine planlı, programlı bir anlayış önemli. 

YÖK bünyesinde kurulan YÖKAK (Yüksek Öğretim Kalite Kurulu) ve bünyesinde işleyiş gösteren akreditasyon kuruluşları Türkiye’deki üniversitelerde kalitenin önemsendiğini ortaya koymaktadır. Bu yönde önemli adımlar atıldığı, ciddi düzenlemeler getirildiği de görmezden gelinemez. 

Geçtiğimiz günlerde YÖKAK Başkanı Prof. Dr. Ümit Kocabıçak’la bir araya gelerek bu yöndeki gelişmeleri ayrıntılı değerlendirme fırsatı bulduk. Üniversitelerimizin kalite anlayışıyla dünya standartları düzeyine ulaştırılması yönündeki çabalar son derece önemli. Batı’nın bilimsel ve akademik alanda yüzyıllardan beridir sürdürmekte olduğu sömürge alanından kurtulmak için de kalite önemli. 

Batı emperyalizmi söz konusu olunca tartışmalar da kızışıyor elbet. Kimine göre Batı’nın araçlarıyla Batı’yla yarışmak, kimine göre de tümüyle farklılaşmak yönünde görüşler var. Bence tartışmaların bu noktaya odaklanması ve bu yöndeki ayrışma yarar sağlamaz. Sorun Batı’ya özenmek ya da Batı’dan uzaklaşmak değil, sorun üniversitenin ve bilimin anlamını doğru kavramak ve kavratmaktır. 

Üniversite bir eğitim öğretim kurumu olmanın yanında bir bilim üretim ortamıdır. Üniversite bünyesinde yer alan akademisyenler bir yandan toplumun gereksinimleri doğrultusunda çeşitli sektörlere insan kaynağı yetiştirirler, diğer yandan da insanlığı daha ileriye taşımak üzere bilimsel üretim yapmakla yükümlüdürler. Bilim ve düşünce insanının niteliği tam da bu noktada önem kazanır. 

Nitelikli akademisyen öncelikle içerisinde yaşadığı toplumu doğru anlamalı ve doğru analiz edebilmeli, dolayısıyla da toplumun gereksinimlerini doğru saptamalıdır. Nitekim topluma göndereceği insan kaynağını buna göre yetiştirmesi gerekir. 

Öte yandan bilim insanı vizyon sahibi olmalı, içerisinde yer aldığı dünyayı bütünsel olarak algılayabilmeli, anlamlandırabilmelidir. Nitelikli bilim insanı insanlığın geçmişten bugüne ve geleceğe serüvenini analiz edebilmeli, sorunsal alanları saptamalı ve buna göre de çözüm önerileri üretebilmelidir. Bu da bilim insanının, öncelikle kendi gerçekliğiyle anlamlı bir düşünsel bağ kurabilmesiyle mümkündür. Kendi gerçekliğini kavraması, kendi dışındaki gerçeklikle anlamlı düşünsel bağlantı kurmasının başlangıcıdır. Başka bir deyişle bilim ve düşün insanı işe kendisini tanımakla başlar, kavrama ve anlamlandırma alanını oradan dış çevreye doğru genişletir. 

Akademisyenlik yalnızca bir meslek dalı, bir uğraş alanı değildir, aynı zamanda bir yaşam tarzıdır. Akademisyen kendisinden başlayarak sürekli soru soran, sorgulayan, sorunları saptayan, her bir sorunu kendisine dert edinen ve çözüm yolu bulmaya çalışan kişidir. O halde her akademisyen öncelikle bir bilim ve düşün insanıdır. İnsanın derdine deva olmak, insanlığın gidişatına yön vermek üzere düşünür, düşüncelerini sistemli bilimsel üretime dönüştürür. 

O halde bilim ve düşün insanı da tıpkı sanat insanı gibi kendine özgüdür, özeldir. Bilim ve düşün insanı başkalarının düşüncelerinden esinlenebilir, esinlenmelidir de zaten; başkalarının bilimsel üretiminden yararlanabilir, bunu yapmalıdır da zaten, ama kendi bilimsel ve düşünsel üretiminde farklılık yaratarak katkı sağlayabilir ancak. Özenti ve yineleme değil, özgünlük ve yeniliktir bilim ve düşün insanının asıl karakterini oluşturan. 

Oysa bizim üniversitelerimizde ve de akademisyenlerimizde acayip bir telaş var, sıralamaya girmek, puan almak, unvanda yükselmek vs. için. Niceliği artırma kaygısı niteliği göz ardı etmeye neden oluyor. Nicel gelişme elbette önemli, ama niteliksiz niceliğin hiçbir değeri ve de anlamı yok. 

Bilimsel üretim adına ortaya konulanlara, yayınlara vs. şöyle kabaca bir göz atıldığında çoğunun birbirinin benzeri, hatta kopyası olduğunu görmek mümkün. Sayıları artırmak için birbirinin tekrarı makaleler, para karşılığında yayınevi adı kullanılarak bastırılan niteliksiz kitaplar, toplumsal gerçeklikte hiçbir karşılığı olmadığı halde yüksek paralara mal olan projeler vs. 

O halde kalite demişken, üniversitelerimizin, bilim ve düşün yaşamımızın tüm yanlarıyla masaya yatırılması, rotanın doğru belirlenmesi ve buna göre yol alınması gerekmektedir. Bu yöndeki anlayışın belli ölçüde oluşmaya başlaması umut verici elbette, ama sürecin kesintisiz bir program ve plan doğrultusunda sürdürülmesi önemli. 

Nicelik önemli, ancak nitelikle sentezlenirse. Ama bunun için de öncelikle bilim ve düşün insanı olmanın ne anlama geldiği, toplum ve insan yaşamındaki varlık nedeni, işlevi, misyonu ve de karakteri doğru anlaşılmalı ve anlatılmalıdır. Üniversitelerin rotası da bu anlayışa göre biçimlendirilmelidir.