Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
38,2634
Dolar
Arrow
34,1520
İngiliz Sterlini
Arrow
45,9557
Altın
Arrow
2934,0000
BIST
Arrow
9.777

Cumhuriyet’imizin İkinci Yüzyılına Girerken

Cumhuriyet yolunda verilen zorlu mücadelenin hikayesi muhteşem bir tiyatro yapıtı olarak sahneleniyor. Millî Eğitim Bakanlığımızın ev sahipliğinde ve Vakıfbank sponsorluğunda, 110 kişilik oyuncu kadrosuyla sahneye konulan Cumhuriyet’e Doğru adlı oyun gözyaşları içerisinde izleniyor. Geçtiğimiz hafta İstanbul’da oynanan oyunu herkes gibi ben de müthiş bir duygu yoğunluğuyla izledim. Bir kez daha anladım, ulus olarak ne denli zorlu ve bir o kadar da ulvi bir mücadele vermiş oluğumuzu. Ve bir kez daha anladım, insanlık tarihinin böylesine büyük bir zafere tanıklık etmesinin ne büyük bir şans olduğunu. Gurur duydum, çok gurur duydum böylesine büyük bir zaferi kazanan ataların evladı olduğum için. 

Lozan’ı imzalama esnasında İngiliz Lord’u, İsmet Paşa’ya dönüp de diyor ya ‘bu kadar sevinme Paşa, hiçbir başarı sonsuz değildir, mutlaka bir yerde son bulur’. İsmet Paşa’nın kararlı duruşu, cesaret dolu meydan okuyuşu inanılmaz bir coşku verirken Lord’un o sözleri ise düşündürüyor derinden. 

Kolay olmadı Cumhuriyet’e erişmek. Zorlu bir mücadelenin ardından büyük bir zafere erdik, ancak orada bitmedi, bitemez. Ondan sonrası çok daha zor. Elde edilene sahip çıkmak, onu korumak ve kollamak çok daha büyük bir uğraş ister. Savaştık, kayıplar verdik, kazandık. Ondan sonrası ise akılcı, sürdürülebilirliği olan bir yol haritasıyla ancak mümkündür. Ulusal birlik ve bütünlüğümüzü koruyarak zaferimizi devamlı kılabiliriz ancak. İngiliz Lord’unun sarfettiği o sözler boşuna değil, öylesine söylenmiş falan da değil. Kendi yenilgilerinin intikam ateşini canlı tutacaklarının bir beyanıydı. O halde biz de kendi zaferimizin ışıltısını hep canlı tutmak zorundayız. Yakından izleniyoruz, seyrediliyoruz. En ufacık tökezlemede olacakları tahmin etmek kolay değil. O nedenle biz de her zaman izlemede kalmalı, asla boşluğa düşmemeliyiz. 

Cumhuriyet’imiz ilk yüzyılını geride bıraktı, ikinci yüzyılına girdi. Ama biz ulus olarak hala taşları tam olarak yerine oturtabilmiş değiliz. İlk yüzyıl içerisinde ikisi muhtıra, biri bastırılan toplam beş darbe deneyimledik. Şiddet yoğunluklu siyasi çalkantılardan, ekonomik krizlerden başımızı alamadık bir türlü. Deprem felaketleri, salgınlar rahat vermedi. Daha iki gün önce altı askerimizin şehit haberiyle bir kez daha sarsıldık. 

Zor bir coğrafyada konuşlanmış bulunuyoruz. Aynı anda hem bir Ortadoğu hem de Avrupa ülkesi olmak hiç kolay değil. İki kıtayı birbirine bağlayan konumumuz hem ekonomi politik hem de sosyo kültürel açıdan diğer tüm ülkelerden/devletlerden çok daha stratejik olmamızı gerektiriyor. Bunun için toplumsal alt yapımızın oldukça güçlü olduğunu söylemek hiç de yanlış olmaz. Kurtuluş Savaşımızın hikayesini anlatan bir tiyatro oyununu hep birlikte, aynı duygu yoğunluğuyla izleyebiliyor olmamız ruh ve duygu birlikteliğimizin bir kanıtı. Gerisi siyasetin aktörlerine düşüyor. 

Siyaset her şeyden önce bir kamu hizmetidir. Siyasetin aktörleri halkı/toplumu siyasetin aygıtı olarak değil, siyasetin hizmet hedefi olarak görmelidirler. Siyaset, aktörlerin show sahnesi değil, halka hizmet alanıdır. Bu alanda üretim odaklı anlayış esastır. Söylem üzerinden show yapmak yerine üretim üzerinden hizmet vermektir önemli olan. Toplumsal refah düzeyi yüksek ülkelere baktığımızda bunu görüyoruz. Siyasetin aktörlerinin, siyaseti tamamen üretim odaklı bir anlayışla icra ettiklerine tanıklık ediyoruz. 

Siyasetin önemli bir kesitini söylem oluşturuyor. Bunu kabul ediyoruz. Ancak söylemin jargonunun nasıl biçimlendirildiği siyasetin işlevselliği açısından önemli. Eğer siyasetin jargonu ideoloji egemen bir söylemle oluşturulursa orada ayrıştırmalar, ideolojik kategorileştirmeler söz konusu olur. Ama siyasetin jargonu üretim odaklı kavramlarla oluşturulursa orada kalkınma, gelişme, girişimci yaklaşımlar, projeci anlayış hâkim olur.

Dolayısıyla Cumhuriyet’imizin ikinci yüzyılına girerken toplumun hizmet ve üretim alanlarına yön veren tüm kesimlerin bu açıdan yol haritalarını yeniden gözden geçirmelerinde yarar var. Bunların başında ise devlet yönetiminde yer alan, siyasete yön veren aktörler ve de karar vericiler gelmektedir. Bundan sonrası için hedef kategorileştirmeler üzerinden bireysel yarar sağlamak mıdır yoksa birleştirme ve bütünleştirme üzerinden toplumsal yarara mı hizmet etmek olmalıdır sorusu tüm aktörlerin ilgi odağını oluşturmalıdır.  

Cumhuriyet’imizin ilk yüzyılında çokça konuştuk, kavga ettik, ayrıştık, ama işe yaramadığını gördük. İkinci yüzyılımızı uzlaşma, birliktelik, bütünlük ve üretim odaklı bir anlayışla inşa etmeye ne dersiniz?