İngiliz toplumu üzerine yapılan bir araştırmada dijitalleşmenin, özellikle de sosyal medyanın aile bireylerini yakınlaştırdığı, dolayısıyla da aile bağlarını güçlendirdiği yönünde bir sonuç çıkmış. O halde biz mi abartıyoruz sosyal medyanın etkilerini diye sormadan yapamadım.
Sonra bırak ya dedim, kendi kendime, gelişmiş bir toplumda yapılan bir araştırmanın sonuçlarına bakıp da kendi gerçeklerimizi göz ardı etmenin ne gereği var. Her toplumun karakteri farklı, dolayısıyla dijitalleşmenin ve de sosyal medyanın etkilerinde de buna göre farklılaşma olur.
Sosyal medyanın Batı toplumlarında bireyler arası yakınlaşmayı sağlaması, ailenin bütünlüğüne olumlu etki yapması beklenebilir bir etki. Nitekim Batıda her insan önce bireydir. Aile içi ilişkilerde de bireyselliğe öncelik verilir. Refah toplumu olmaları nedeniyle de her bireyin ekonomik açıdan yaşam güvencesi vardır. Dolayısıyla da aile üyelerinin yaşam boyu bir arada kalmalarına, kenetlenmelerine gerek duyulmamakta. Bunun avantajları ve dezavantajları ayrı bir tartışma konusu, ama en azından dijitalleşmenin, özellikle de sosyal medyanın Batı toplumlarında aile bireyleri arasındaki bağları güçlendirici etki yapması yönündeki sonuç ilginç. Aile üyelerini ne denli yakınlaştırıyor, aile bütünlüğünü ne denli sağlıyor bilinmez ama en azından kişilerin birbirinden haberdar olmasına olanak verdiği kesin. Böylece bireyler hiç değilse birbirlerinden haberdar olarak bir aileleri olduğunu anımsamakta, kendilerini bir yerlere ait hissedebilmekteler. Bu da iyi bir şey.
Bizde ise durum epeyce karışık. Ülkenin neredeyse yarısı hala feodal ilişkiler içerisinde yaşıyor. Ülkenin bir tarafında çekirdek aileye geçilmiş olsa bile, Doğu’da, Güneydoğu’da hala çoğunlukla aşiret geleneği, dolayısıyla da feodal ilişkiler tüm gücüyle devam ediyor. Hatta metropollerde bile bunun yansımalarını görüyoruz. Anadolu’dan göçen insanlar büyük kentlerde akrabalık veya hemşerilik ilişkilerine göre yerleşmekte. Örneğin, İstanbul, Ankara gibi büyük kentlerdeki bazı semtlerin demografik yapısının söz konusu geleneksel ilişkilere göre oluştuğu gözlenmekte.
O halde bizde kapsamlı bir sosyal medya etki araştırması yapılsa çok ilginç sonuçlar çıkacaktır. Nüfusun en fazla yüzde beşi için sosyal medyanın aile bağlarını güçlendirici etkisi çıkabilir. Nitekim nüfusun çok az bir kesitinde her bir insan, birey yerine konulmakta, bireysel özerklik ve özgürlük alanına saygı duyulmakta, temel insan haklarıyla ilişkili bir yaşam alanı hakkı tanınmaktadır. Bunu söylerken abarttığımı kesinlikle düşünmüyorum, gözlemlediğimi aktarıyorum.
Nüfusun önemli bir kısmı feodal ilişkilerin ya da en azından geleneksel yaşam tarzının içinden henüz çıkabilmiş değil. Çıkması gerekir mi sorusu ayrıca tartışma konusu yapılmalı. Ancak gelenekselin veya feodalin boyutları tartışılabilir. Aile geleneklerinin devamı, kuşaktan kuşağa aktarılması kültürel bütünlük ve sürdürülebilirlik açısından önemli. Ancak bu bütünlük bireye yaşam alanı tanınmaması, gelişimine fırsat verilmemesi biçiminde işlerse sorunsala dönüşür.
Durum böyle olunca insanlar, özellikle de gençler ve çocuklar sosyal medyayı sığını alanı olarak görmekte ve ona yönelmektedirler. Denetim arttıkça, ilgi de yoğunlaşmakta. Akıllı telefonları, tabletleri saklamalar, bilgisayarların fişini çekmeler, interneti kapatmalar vs. önlemlerle gençlerin ve çocukların dijitalden korunmasına çalışılmakta.
Çok yanlış. Yasaklayarak ne gelenekler korunabilir, ne de aile bütünlüğü. Otoriter ve baskıcı önlemler kısa vadede belki işe yarayabilir, ancak kalıcı çözüm olmaz. Kaldı ki değişen çağa ayak uydurmak gerekir. Dijitalleşme kendi yaşam tarzını, kendi kültürünü yerleştirmeye başladı. Dolayısıyla da doğru olan, döneme uyum sağlamak, yeni duruma uygun etkileşim, ilişki ve iletişim biçimleri geliştirmek.
Aileler sırf kendilerinden uzaklaşmasınlar, ya da onlar için tanımladıkları alanda kalsınlar diye çocukları, gençleri dijital ortamdan uzaklaştırırken, ileride sırf bu yasaklar yüzünden yaşayacakları sorunları, karşılaşacakları engelleri yeterince düşünmüyorlar. Ya da umurlarında bile değil onların geleceğe sağlıklı, yetkin bireyler olarak yetişmeleri.
Dijital çağın dinamikleri bilgi ekseninde biçimleniyor. Bunu göz ardı etmeyelim. İçerisine girdiğimiz dönemin temel malzemesi bilgidir. Bu da eğitimle, entelektüel gelişmeyle mümkündür. Otoriter ortamlar, bilgi eksenli entelektüel gelişme ve eğitim için elverişli değildir. Otoriter yapıların karakteri bilgi paylaşımı ve entelektüel gelişmeyle çelişir. Dolayısıyla da çağa ayak uydurabilmek için otoriter yapıların yerini demokratik yapıların alması gerekiyor. Bilginin serbestçe üretildiği, paylaşıldığı, tartışıldığı bir ortamın oluşmasıyla ancak dijital çağa uyum sağlanabilir. Aksi takdirde yine çağın gerisinde kalınır.
O halde baskıyla, otoriter yaklaşımlarla, yasakla değil, demokratik tavırla, hoşgörüyle, esneklikle, özgürlüklere ve özgürlük alanlarına saygıyla çağa ayak uydurmaya çalışmalıyız.
Her ne kadar günümüz dünyasına otoriter yaklaşımlar yön vermeye çalışıyorlarsa da çağın karakterinde demokratiklik var.
Çok Okunanlar
Gelinim Mutfakta kim elendi? 10 bileziği kim aldı? 22 Kasım 2024 puan durumu
22 Kasım 2024 burç yorumları
Fenerbahçe En-Nesyri için Al-Nassr'den gelen rekor bonservisi reddetti
BEDAŞ 22 Kasım'da İstanbul'da elektrik kesintisi yaşanacak mahalleleri açıkladı
Netenyahu'yu tutuklayacak ülkeler belli oldu!
Lüks araba markası Jaguar logosunu neden değiştirdi? Yeni logosu ne oldu?
Bakan Yusuf Tekin'den Teğmen Ebru Eroğlu ve diğer teğmenleri kurtaracak karar!
21 Kasım 2024 reyting sonuçları: Perşembe günü hangi yapım birinci oldu?
Mauro Icardi’nin Greeicy ile kulis paylaşımı Nara’yı çileden çıkardı
İsmi Fenerbahçe ile anılıyordu: Al Nassr'da flaş Talisca gelişmesi