Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
38,2634
Dolar
Arrow
34,1520
İngiliz Sterlini
Arrow
45,9557
Altın
Arrow
2934,0000
BIST
Arrow
9.777

Dijitalleşme ve kuşaklar arası kopukluk

Dijitalleşiyoruz. Dijitalleştikçe de ayrışıyoruz, uzaklaşıyoruz, kopuyoruz birbirimizden. X, Y, Z, Alfa gibi adlandırmalar ayrışmanın, parçalanışın, kökünden kopuşun ifadesi. 

Tam dijitaller, kısmi dijitaller, dijitalleşemeyenler, kullanıcılar, kullanıcı olamayıp izlemekle yetinenler, tıklayanlar, tıklayamayanlar vb. nitelemeler, içerisinde yaşadığımız çağın parçalı toplumsal karakterini gösteriyor. 

İnsanlar arasında dijitalleşmeyle birlikte ortaya çıkan ayrışmalar, kopmalar, parçalanmalar uzamsal ve zamansal boyutlarıyla ele alındığında düşündürücü sonuçları da olabilir. 

Şöyle ki,

Toplumsal bütünlük ve kültürel süreklilik açısından kuşaklar arası deneyim aktarımı, bilgi paylaşımı önemlidir. Her bir kuşak, kendinden önceki kuşağın bilgi birikiminden ve deneyimlerinden yararlanarak kendi yaşam pratiklerini oluştururken, bir yandan da toplumsal ve kültürel geleneğin süreklilik içinde gelişimi gerçekleşir. Toplumların karakterlerini, tarih içerisinde biriktirerek getirdikleri belirler. 

Oysa dijital teknolojilerin yaşamın içerisine çok hızlı biçimde entegre olmaları kuşaklar arası mesafenin de giderek artmasına ortam oluşturdu. Bir yanda dijitalin içerisine doğanlar, diğer yanda dijitalin peşinden koşanlar. Sorun da tam bu noktada başlıyor. Toplumsal tarihin kendi doğal akışında kuşaklar arası bilgi aktarımı ve deneyim paylaşımı önemlidir. Toplumun zaman içerisindeki sürekliliği ve toplumsal tarih de  zaten bu şekilde mümkündür. Her bir kuşağın, kendinden önceki kuşağın deneyimlerine ve bilgi birikimine gerek duyması, başvuruda bulunması kuşaklar arası bütünlüğün sağlanmasını, dolayısıyla da toplumsal ve kültürel sürekliliği mümkün kılar. 

Dijitalleşmeden önce doğan bizler ne hikayeler, ne masallar dinlerdik büyüklerimizden. Dizlerinin dibinden ayrılmaz, masal anlatmaları için yalvarırdık annelerimize, ninelerimize. Her birimiz dedelerimizin, babalarımızın askerlik anılarını kaç kez dinlemiştik kim bilir. Defalarca anlatırlardı ve bizler de defalarca dinlerdik. Konu komşu, eş dost, akraba herkes bir aradaydı, birbirinden haberdardı. Değer bilirdir, saygı gösterirdik, sevmenin, sevilmenin hazzını yaşardık. Yitirdiklerimizden ya da yaşayan aile büyüklerimizden bize kalan ne varsa, sırf onların yaşamlarından izler taşıyor diye özenle korurduk. 

Peki ya şimdi? Dijital çağın çocukları için geçmişte kalanın ya da kendisinden öncekinin bir değeri ya da en azından anlamı var mıdır sizce?

Değer oluşturmak paylaşımla mümkündür. Deneyim aktarımı, bilgi paylaşımı, dolayısıyla da değer oluşumu. Dijital teknolojiler yaşamın tüm kesitlerine girmekte ve yaşam biçimini hızla dönüştürmekte. Bu arada dijitalin içerisine doğan çocuklar, dijitalle biçimlenen yeni yaşam biçiminin baş aktörleri rolündeler. Dolayısıyla da kendilerinden önce referans alacakları birileri yok. Tam tersine kendilerinden önceki kuşakların onlardan öğrenecekleri çok şey var sanısındalar. Teknoloji kullanımındaki yetkinlikleri, onları kendilerinden önceki kuşaklar karşısında daha özgüvenli, hatta bazen özgüvenin ötesinde daha ukala bir tavır sergilemeye yöneltebilmekte. 

Dijitalin çocuklarının önceki kuşakların deneyimlerine, bildiklerine, dolayısıyla da birikimine gerek duymamaları, hatta onlardan giderek uzaklaşmaları, kopmaları bir yanıyla tarihin görmezden gelinmesine yol açmakta. Toplumların tarih içerisinde biriktirip getirdiklerinin yok sayılması, görmezden gelinmesi, kenara itilmesi kuşaklararası ilişki ve etkileşimin de sona ermesi anlamına geliyor. Bu da toplumsal ve kültürel süreklilik açısından önemli bir handikap gibi görünüyor.

Kendi geçmişinden kopan, tarihini görmezden gelen bir toplumun geleceğe dönük sağlam stratejiler geliştirmesi, vizyon oluşturması da hiç kolay değil. 

Diğer yandan dijitalin içerisine doğanlar, dijitalin ardından koşanlar ve dijitalin tümüyle dışında kalanlar arasındaki mesafe de giderek artıyor. Aynı zaman diliminde, aynı toplum içerisinde yaşayan kesimler arasında giderek artan mesafe toplumsal parçalanmaya neden olur. Toplumun parçalı bir yapıya bürünmesi ve toplumsal bütünlüğün aşınması ise sistemi işlemez hale getirebilir. Aynı anda farklı yaşam tarzlarına, değerlere, gelenek göreneklere, ritüellere, etkileşim ve iletişim biçimine, yaşam pratiklerine sahip kesimleri içerisinde barındıran bir toplumun bütünsel bir toplumsal karaktere sahip olabilmesi hiç kolay değil. 

Ayrıca parçalı yapıya sahip bir toplumun bütünsel bir kültürel karakter oluşturması da oldukça zordur. Kendi içerisinde bütünlüklü bir kültüre sahip olmayan toplumun bireylerinin değer, duygu ve ruh birliği yapmaları da neredeyse olanaksız. 

Çözüm ise topluma eklemlenen her yeni unsurun mevcut durumla uyumu için kısa, orta ve uzun vadeli stratejilerin geliştirilmesi, vizyoner ve öngörülü bir anlayış.