Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış haberleri bul
ve ve
ve ve
ve ve
Temizle
Euro
Arrow
36,2401
Dolar
Arrow
34,4862
İngiliz Sterlini
Arrow
43,5545
Altın
Arrow
2962,0000
BIST
Arrow
9.549

Günü kurtarmayı bırakalım, geleceği garantiye almaya bakalım

Son yıllarda hemen hemen bütün sektörlerin, kurum ve kuruluşların gündemini meşgul etmeye başlayan kavramlardan biri sürdürülebilirlik. Türkiye için yeni sayılan bu konu Batı kapitalizminin gündemine 1960’lı yıllarda girmişti aslında. O yıllarda özellikle de Amerika’da pek çok sektörde arz ve talep dengesinin bozulmaya başlaması, üretim hacminin ihtiyacın çok üzerine çıkması, ürünün stoklarda kalması nedeniyle kapitalizmin felaket çanları çalmaya başlamış, ortalık epey bir karışmıştı. Bu ilk kez yaşanan bir şey de değildi aslında, 1929 bunalımının da önemli nedenlerinden biri buydu. Ama işte hatalardan da her zaman gerekli dersler çıkarılmıyor. 

Her neyse kapitalizmin bu ikinci kriz dalgasıyla birlikte planlı üretim, ürünün kullanım süresi, talebe göre hizmet sunumu, tanıtım, toplumda talep oluşturma ve satış stratejileri gibi konular gündeme gelmeye ve ona göre de yeni bir üretim anlayışı geliştirilmesi süreci başlamış oldu. Sürdürülebilirlik kavramı da aslında o günlerde dillendirilmeye başlanmıştı. 

Türkiye’de ise son birkaç yıldan beridir sürdürülebilirlik üzerinde konuşulmaya başlandı. Aslında sorun yalnızca üretim arz ve talep dengesiyle de sınırlı değil. Sürdürülebilirlik denildiğinde tüm sektörlerin, kurum ve kuruluşların, örgütlerin, kısacası toplumda üretim ve hizmet sunumu yapan tüm kesimlerin, misyon ve vizyon tanımlamasını kısa, orta ve uzun vadeli planlamalar doğrultusunda yapmalarını anlamak gerekir. Sürdürülebilirliğin kendisinin bir anlayış olarak yerleştirilmesi ve bu anlayışın sürdürülebilir olması. 

Sürdürülebilirlik anlayışının yerleştirilebilmesi için de tüm kurum, kuruluş, örgüt ve kişilerin  genel olarak şu ilkeleri gözetmesi gerekir:

Misyon ve vizyon tanımlamasının gerçekçi olması, 

Kısa, orta ve uzun vadeli üretim veya hizmet planlaması, 

O an bulunulan yer ile gelecekte gelinmesi istenilen yerin çok iyi  ve gerçekçi belirlenmesi,

Kurum çıkarlarının kişisel çıkarların önüne alınması,

Kurum/örgütte kişilerden bağımsız olarak iş odaklı süreklilik sağlanması,

Ürün ve hizmet üretiminde yerel ve evrensel gereksinimlerin gözetilmesi,

Geleceğe gerçekçi projeksiyon tutulması

Sürdürülebilirlik anlayışının yerleştirilebilmesi için en azından yukarıda belirttiğimiz ilkelerin dikkate alınması belli oranda başarı getirebilir. Türkiye’de bu yönde bir anlayış yerleştirebilmek, kültür oluşturabilmek mümkün müdür bilemiyorum. Bu konuda pek de ümitli değilim doğrusu. Biz toplum olarak gündelik yaşamaya, günü kurtarma anlayışına pek bir alıştık. Böyle bir anlayıştan beslenen bireyler olarak da bir göreve geldiğimizde üretim ve hizmeti, kurumun misyon ve vizyonunu önceliğe almak yerine kendi kişisel çıkarlarımızı öncelik olarak görmeye ve buna göre hareket etmeye de çok hevesliyiz. Yine bu toplumun bireyleri olarak acayip bir telaş ve panik içindeyiz, geleceğe güvenle bakamıyoruz. Bu nedenle de bir göreve, özellikle yönetimsel göreve geldiğimizde önceliğimiz kendi konumumuzu ve de geleceğimizi garantiye alma gayret ve de telaşı oluyor. Bu da kişiyi kendi güç alanını sağlamlaştırmaya, çevresine işte değil, güvende yetkin kişileri almaya yöneltiyor. 

Dolayısıyla kurum ve kuruluşların ürün ve hizmet üretiminde süreklilik olamıyor. Özellikle de kamusal düzeydeki kurum ve kuruluşlardaki görev değişiklikleri ürün ve hizmet sunumunda da değişikliğe, daha da vahimi kesintiye gidilmesine neden oluyor. Görevlendirmeler, konum alışlar iş odaklı, uzmanlık anlayışına göre yapılmayınca her gelen kişinin ilk işi, kendisinden öncekinin yaptıklarını silmek ve sıfırdan başlatmak olunca süreklilik ya da sürdürülebilirlikten söz etmek olanaksız hale geliyor. Göreve gelen her kişi, kendi başarısını kanıtlamak için silmekle işe başlıyor. Oysa asıl maharet yapılmış olanı yıkmakta değil, yükseltmektedir. 

Bütün bu olumsuzluklara, yanlış gidişata karşın sürdürülebilirlik kavramının gündeme gelmesi, konuşulmaya başlanması bile en azından farkındalık oluşturmak açısından olumlu bir gelişme olarak kabul edilmelidir. 

Son günlerde eğitim kurumlarının, özellikle de yükseköğretimin de gündemine girdi sürdürülebilirlik kavramı. Sürdürülebilirlik, vizyon, misyon, kalite, stratejik plan gibi kavramlar Üsküdar Üniversitesi olarak uzun süredir bizim de gündemimizde. Stratejik plan ve kalite çalışmalarını 2018 yılından itibaren başlatmıştık. 24 Şubat 2024 tarihinde beşincisini gerçekleştirdiğimiz vizyon toplantısının gündem konusu sürdürülebilirlik olarak belirlendi. Üniversitenin Ümraniye Yerleşkesinde gerçekleştirilen arama konferansında üniversite içinden ve dışından konunun uzmanları, akademisyenler ve yönetim biriminde görev yapan kişiler katıldılar. Tüm gün süren tartışmalar sonucunda üniversitenin mevcut misyon ve vizyon tanımları gözden geçirildi, kısa, orta ve uzun vadeli planlamalar için görüş ve öneriler ortaya konuldu. Buna göre Üsküdar Üniversitesi’nin önümüzdeki beş yıl içerisinde ortaya koyacağı bilimsel çalışmalarla dünyanın en iyi üniversiteleri içerisinde yer alması öncelikli hedef olarak konuldu. 

Arama konferansında dikkat çekilen noktalardan biri de dijital çağa uygun bir üniversite olma hedefi. Bu anlamda üniversitenin güçlü teknolojik alt yapısı önemli bir avantaj olup, bundan sonraki süreçte dijitalleşmenin gereği olan bölüm ve programların açılarak geleceğe yön verecek kalifiye meslek insanlarının yetiştirilmesi orta vadeli hedef olarak belirlendi. Bu bağlamda yapay zekâ alanında yeni bölüm ve programların açılması ve bu alanda uzman yetiştirilmesi kısa dönemli somut hedef olarak konuldu.  Nörobilim, nanoteknoloji, genetik, tıp, davranış bilimleri, iletişim alanındaki çalışmalar da üniversitenin kısa vadeli araştırma ve geliştirme hedefleri olarak belirlendi. Bilimsel alandaki bu planlamalarla Üsküdar Üniversitesi “beyin üssü” mottosuyla çalışmalarına sürdürülebilirlik anlayışıyla yön vermek yönündeki kararlılığını bir kez daha ortaya koymuş oluyor. 

Bir üniversitenin en büyük artısı, kampüste üretilen bilgini kampüs dışına taşınması ve toplumsal faydaya dönüşmesidir. Üsküdar Üniversitesi vizyon çalışmasında toplumsal sorumluluk projeleri de kısa, orta ve uzun vadeli çalışma planı kapsamına alınmış bulunmakta. Ki bugüne kadar gerçekleştirmiş olduğu toplumsal sorumluluk projeleri bundan sonraki çalışmalar için güçlü bir alt yapı oluşturmakta, rota belirlemektedir. 

Ülke olarak kalkınabilmek, toplum olarak gelişebilmek için gelişigüzel iş yapmaktan kara düzen anlayıştan bir an önce çıkmamız, planlı, programlı, gerçekçi ve de sürdürülebilirlik anlayışını esas almak bir gerekliliktir. Küresel fayda ve de ülke çıkarları önceliğimiz olursa ve de bunun gereği yapılırsa bireysel kaygılara da hiçbir biçimde yer kalmaz zaten. Toplumsal gelişmenin, ülke kalkınmasının sağlandığı bir yerde bireylerin yaşam ve gelecek kaygısına kapılmalarına zaten gerek kalmaz.

O nedenle günü kurtarmayı bırakalım, geleceği güven altına almaya bakalım.